Son yılların en tartışmalı isimlerinin başında önceki dönem Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş geliyordu. Erbaş yaptıkları, yapamadıkları, açıklamaları ve lüks araba tutkusuyla birçok tartışmanın odağında oldu ve kamuoyunun büyük çoğunluğunun hedefinde yer aldı. Yasalarca belirlenen şekilde iki dönemden sonra görev süresi uzatılmadı. Erbaş görevini 18 Eylül 2025’te Resmi Gazete’de yayımlanan kararname ile Prof. Dr. Safi Arpaguş’a bıraktı. Safi Arpaguş, göreve gelmesinin üzerinden bir ay bile geçmeden yaptıklarıyla, Ali Erbaş döneminde tepkilerin merkezinde olan Diyanet İşleri Başkanlığı’nın itibarını tamir etmeye başladı. Arpaguş’un İstanbul Müftülüğü esnasında yaptıkları ve duruşu da zaten Diyanet İşleri Başkanlığı görevini nasıl yerine getireceğine örnek teşkil ediyordu. Kısacası ‘Perşembenin gelişi çarşambadan belliydi’.
ARPAGUŞ ENKAZ DEVRALDI
Arpaguş sayıları 8’i bulan korumalarını geri çekerek ve makam aracı olarak TOGG’u tercih etmesiyle işlerine başladı. Halefi gibi ‘bana bir arabayı çok gördüler’ diye dert yanmadı. Edinilen bilgilere göre Diyanet İşleri Kurumunda, kurum içi işleyişe dair adımlar atma hedefinin olduğunu öğrendik. Bu değerlendirme, atama ve rotasyonların ilki de, Ali Erbaş döneminde turistik vizeyle hacca gidenleri şikâyet etmesi sonrasında görevden alınan Hüseyin Demirhan’ı Hac ve Umre Hizmetleri Genel Müdürü olarak ataması oldu. Oldukça manidar ve doğru bir karar. Safi Arpaguş’un göreve gelmesinin ardından birbiri ardına doğru kararlar alıp uygulaması tüm kamuoyundan büyük destek gördü. Diyanet İşleri Başkanlığı çok önemli bir kurum ve ne yazık ki son 8 yılda büyük prestij kaybetti. Safi hocanın üzerinde bu anlamda büyük bir sorumluluk var. Hem kurum içerisindeki çöküşü durduracak hem de dünya genelinde artan ve ülkemizde de yükselen ateizm ve deizmle mücadele edecek. Ülkemizde her alanda ve hemen hemen her kurumda yapısal reformlara ihtiyaç had safhada. Bunların başında da Diyanet İşleri Başkanlığı geliyor.
EĞİTİMİN İÇLER ACISI HALİ
Reform demişken, eğitim sistemimiz Cumhuriyet dönemi boyunca çok sıklıkla değişti ve oluşturulan sistemler durumu ancak daha da kötüye götürdü. Kısa bir bakış atmak gerekirse (politikadan arındırılmış olarak ele alırsak) Türkiye’de sistem kurmakta en başarılı isimler Hasan Ali Yücel ve Hasan Celal Güzel olmuştur. Şu sıralar yine eğitim sisteminin değiştirilmesine yönelik çalışmalar kamuoyunda paylaşılıyor. Futbol sistemleri gibi rakamlar havada uçuyor 4 artı 4 artı 2 artı 2 vs. Sayıların hiçbir önemi yok. Strateji belirlenmeli ama biz yazarız herkes söyler, milli eğitim bakanları gelir geçer, iktidarlar değişir ama doğru dürüst bir sistem oluşturulamaz. Sonunda geldiğimiz noktada doğru dürüst bir mesleki eğitim vermediğimiz için, mavi yakalılar absürt şekilde bulunamaz halde ve maaşları beyaz yakalılardan kat ve kat fazla. Herhangi bir sistemin başarısız olması da bizdeki bu sorunları açıklamıyor. Bizdeki sorun sistemin uygulanmaması istikrar elde edilmemesi. Bu tip değerlendirmelerde gelişmiş batıyı örnek verirdik ancak artık Vietnam’ı uzak doğu ülkelerini örnek vermeye başladık. Vietnam 2000’li yılların başında mesleki eğitime ağırlık vermiş ki o yıllarda bizde herkes mantar gibi türeyen üniversitelerde boş eğitimler alıp yarım yamalak meslek sahibi oluyordu. Geldiğimiz noktada bir tarafta bindirilmiş kıtalar halinde ortalarda işsiz dolaşan üniversite mezunları. Bir tarafta da en basit tamirat için bile (adam yokluğundan) fahiş ücretler isteyen mavi yakalılar. Ahmet Kaya’nın şarkısındaki gibi “Nerden baksan tutarsızlık, nerden baksan ahmakça”
İKTİADARLAR REFORMLARI KADAR İKTİDARLAR
Kendi kişisel hafızam olarak da kullandığım yazılarımda ‘reform’ istekleri, köklü yapısal reformlara ülkenin ne denli ihtiyacı olduğuna dair birçok yazı yazdım. Ülkemiz çok dinamik devlet kurumlarından ve hatta popüler kültürün öğesi olan (olmasa ayakta kalamazlar) politikacılardan bile daha dinamik. Her çözülen mesele, her yapılan iyileştirme peşinden yeni sorunları ve yeni ihtiyaçları getirir. Politikacıların halkın bitmeyen ve bitmeyecek olan taleplerine nefesleri yettiği kadar cevap vermesi gerekli. Zaten bir süre sonra yorulan iktidarları eğer kendilerini güncelleyemiyorlarsa gözünün yaşına bakmadan değiştiren bir halkımız var. Halkımızın vatandaşlık bilincinin en geliştiği noktalardan bir tanesi seçme hakkı. Halkımız Cumhuriyetle gelen mutlak patronluk konumunu çok sevdi, efektif olarak kullandı ve bundan da asla vazgeçmeyecektir. Bu pencereden baktığımızda iktidarların en önemli başarıları alt yapı hizmetlerinin yapılmasından ziyade ülkeyi, kurum ve kuruluşları zinde tutacak şekilde bitmek bilmez bir reform koşunda yer almalarıdır. İktidarlar reform konusundaki tutumlarına göre değerlendirilir. AK Parti iktidarları 2002’den 2015’e kadar olabildiğince reformist, reform konusunda kararlı ve irade gösteren bir çizgideydi. Zamanla bu duruşta erozyon yaşadı. Reformlardan uzaklaştıkça da oylarda düşmeler yaşandı.
ERDOĞAN TAKLİDİ YAPMAK HÜSRAN GETİRİR
AK Parti büyük bir yönetim boşluğu oluştuğu bir devrede reformist bir parti olarak siyasal sahneye çıktı. Ancak şu an AK Parti’nin içindeki tüm guruplar sanki seçimler çantada keklikmiş gibi Recep Tayyip Erdoğan sonrası durumda pozisyon elde etme peşine düşmüşler. Kendi kişisel fikrim Erdoğan sonrası kim gelirse gelsin bu mantaliteyle asla başarılı olamaz. Reform değişim ve ileriye adım atmak iktidarda kalmanın aleni formülüdür. Ancak gördüğümüz kadarıyla Erdoğan sonrası yer kapmak isteyen herkes Erdoğan’ı taklit ederek yükseleceğini hesaplıyor. Ne büyük bir hesap hatası! Zira Erdoğan politik bir fenomen ve anomali, öyle değişik bir profil ki onun yaptığı ve başarı aldığı bir duruşu tavrı hareketi taklit etmek büyük bir hezimeti yaşamayı peşinden getirebilir. Erdoğan’ın kazanma alfabesi sadece kendi şahsına münhasır ve sadece kendisinin okuyabildiği bir dilde yazılmış (Erdoğanca) Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan sonrasında, lider olmaya çalışan kişilerin bu gerçeği görememeleri de ayrı bir garabet. Bu açık durumu bile süzemeyen birisi de ülkenin yönetimini elde etmesin. Ha keza zaten seçimler, Erdoğan için bile çantada keklik değilken Erdoğan’ın ardılının Erdoğan taklidi yaparak iktidara yürüme ihtimali zaten çok düşük.