Hava Durumu

Zafere giden yolların hikayesi!

Yazının Giriş Tarihi: 11.05.2020 04:00
Yazının Güncellenme Tarihi: 11.05.2020 04:00

Humphrey Cobb'un aynı adlı romanından 1957 yılında uyarlanan ve Kubrick imzalı Paths Of Glory'nin (Zafer Yolları) başrolünde Kirk Douglas olmak üzere  Ralph Meeker, Adolphe Menjou, George Macready, Wayne Morris, Richards Anderson, Joe Turkel, Timothy Carey gibi isimler yer alıyor.

1916 yılı Fransız-Alman savaşına odaklanan ve savaşın kanlı yüzünü özgün bir bakışla anlatan film, 3 Fransız askerinin kurşuna dizilmesini, bu infazın önüne geçmeye çalışan bir yüzbaşının mücadelesini anlatıyor.

Filmin başlangıcında devasa askeri binanın gösterilmesi olayların akışına dair izleyiciye ipucu veren görsellerden biri...

General Broulard, General Mireau'ya Alman himayesindeki Ant Tepesi'nin alınmasını, başarıldığı takdirde de Mireau'nun 12. orduya terfi edebileceğini söyler.

Birliğinin bu saldırı için yetersiz olduğunu söyleyen General Mireau, ilk başlarda bu teklife sert bir dille karşılık verir.

"Birliğim o tepeyi bırak ele geçirmeyi korumaya bile yetmez. 8 bin askerin hayatından ben sorumluyum. Bu mu önemli yoksa tutkularım mı? Adamlarım her şeyden önce gelir. Benim için bir askerin hayatı, Fransa'nın vereceği bütün madalyalara bedeldir" sözleri karşısında bir anda çok duygusallaşsak da birkaç gün sonra mevki ve çıkar uğruna neler yapabileceğini dehşetle izleriz.

Birlik, yenilgiye uğrayacağı bilinmesine rağmen kurşunların önüne atılır. Bu kanlı girişime hayır diyen tek kişi ise Yüzbaşı Dax olur. (Kirk Douglas)

 "Daha fazla Alman öldürmeye hazır mısınız?" narasıyla savaştan bitap düşmüş askere güç aşılamaya çalışan Mireau, tüm hırsıyla Yüzbaşı Dax'ın karargâhına ilerler.

Dax'ın uzattığı sandalyeyi, "Ayakta durmayı severim" diyerek reddeden generalin bu sözünü de, hırsını her şeyden üstün tutması olarak da okuyabiliriz.

Mireau,  Ant Tepesi'ni büyülü gözlerle izlerken hâlâ yaralı askerler ortalıkta gezmekte ve burunlarının dibine bomba yağmaktadır.

Yüzbaşı Dax ve General Mireau arasında, tepenin alınmasına yönelik geçen konuşma sahnesi de hayli etkileyici. General, savaş koşullarını anlatırken bazı insanların yaşadığı tek tehlikenin paçalarından giren fareler olduğunu söyler.

Dax'tan ise mükemmel bir cevap gelir: "Eğer fareyle mavzer arasında seçim yapmak zorunda kalsam, fareyi seçerdim."

Hatta aynı sahnede, -dünkü yazımda da belirttiğim gibi- geçen bir söz, Türkiye'de ve birçok ülkede büyük tartışma yaratmıştır.

"İlginizi çekebildim mi albay?"

"Ben önünüzde bayrak sallayarak heyecanlandırabileceğiniz bir boğa değilim."

"Fransa bayrağını boğa güreşi pelerinine benzetmeniz hiç hoşuma gitmedi. Vatanseverler dürüst insanlardır."

"Samuel Johnson vatanseverlik hakkında başka şeyler söyledi... Bir hainin son sığınağı olduğunu..."

Ant Tepesi için taarruza geçilir lakin top atışları o kadar güçlüdür ki, çok fazla askerin ölümüyle, bir kısmının ilerleyemeyip geri dönmesiyle, bazılarının ise cepheden hiç çıkamamasıyla sonuçlanır.

Bu durum büyük krize yol açar; her bölükten kurayla (!) seçilecek 3 kişinin askeri mahkemede "korkaklıkla" yargılanmasına karar verilir. 

Yüzbaşı Dax, ne yaparsa yapsın General Mireau ve Broulard'u bu karardan döndüremez. Sadece askerlerin avukatlığını yapmak için izin alabilir.

Filmin en etkileyici bölümü de ölüm cezasıyla sonuçlanan askerlerin yargılandığı sahnede Dax'ın konuşması olur:

"Mahkemenin sayın üyeleri. İnsan olduğumdan utandığım zamanlar olmuştur. Bu da onlardan biri... Mahkeme savunma yapmamı sürekli engelledi, savcılık, sanıkların suçlu olduğuna dair hiçbir belge ve tanık göstermedi, hatta savunmaya yazılı iddianamelerin verilmesine dahi gerek duyulmadı. Bu askerleri öldürerek ölene dek bu lekeyi taşıyacaksınız. İnsanın en asil duygusu olan merhametin burada hiç bulunamadığına inanamıyorum!"

ONURLARI İÇİN DÖVÜŞENLER...

Kirk Douglas'ın, filmin yarısından sonra yönetmenini değiştirerek Kubrick'in imza atmasını sağladığı yapım... M.Ö. 73 yılında, köle isyanlarına başkaldıran ve yıllar geçmesine rağmen özgürlük savaşlarının ilham kaynağı olan Spartaküs...

Galya'dan köle olarak getirilir ve Roma'da sırf zevk uğruna diğer kölelerle birlikte gladyatör olarak dövüştürülür.

Romalılar bu dövüşlerden öylesine zevk alır ki, filmin başlarında da görebileceğimiz üzere, Roma yöneticileri ve eşleri özel bir dövüş düzenletirler.

"Ölümüne bir dövüş istiyoruz, ücreti neyse vereceğiz..."

Hiçbir canlıya reva görülemeyecek, aşağılık bir yöntemle seçilir ve arenada kıyasıya dövüştürürler.

Spartaküs'ü diğerlerinden ayıran bazı özellikleri vardı. Bunlardan bir tanesi de kendisine sunulan köle kadını, rızası olmadığı için kabul etmemesi, bu bilince sahip olmasıydı.

Bütün köleler bu insanlık dışı yaşamdan kurtulmak, özgürlüklerine kavuşabilmek için bir kıvılcım bekliyordu. O kıvılcım ateşini yakan da Spartaküs oldu. Yaklaşık 73 köle onun liderliğinde büyük bir isyan çıkardı ve ordu kurdu. Başka bölgelerden on binlerce köleyi de bünyelerine katınca inanılmaz kalabalık bir kitle haline gelirler.

Spartaküs bu esnada kendisine sunulan köle Varinia'yı (Jean Simmons) bulur ve evlenir. Bu özgürlük mücadelesinde bir de çocuk dünyaya getirirler.

Roma imparatoru, bu köle ordusunun gücüne o kadar şaşırır ki, "Nasıl olur? Biz bir askeri bile 5 yılda eğitiyoruz" der.

İnsanca bir yaşam için ölümü göze almak, bu ideal uğruna savaşmak, onursuzca yaşamaktan daha kutsaldır onlar için.

Roma ordusu karşısında öleceklerini bile bile bu inanç uğruna savaşır ve kaybederler. Spartaküs ve birçok isyancı çarmıha gerilerek öldürülür. Spartaküs ve eşinin en büyük hayali ise "Çocuğumuz özgür doğsun" olur.

Kubrick, 1960 yapımı bu filmle sınıf ayrımının ne illet bir hastalık olduğunu tarihsel olaylar üzerinden anlatarak, sinemaya çok değerli bir yapıt kazandırdı.

Film, Oscar'da 9 dalda aday gösterildi; 4 dalda da ödül kazanmayı başardı...

Yükleniyor..
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.