Zeki Demirkubuz'un başarılı filmlerinden Masumiyet'in Bekir'i olarak tanıdığımız Ufuk Bayraktar'ın ilk uzun metrajlı filmi Kümes...
Kendisinin de başrolde yer aldığı filmin diğer isimleri Hasibe Eren, Selen Domaç ve Sertel Uğur.
Film çekildiği yıl, Antakya Altın Defne Film Festivali'nde 'Ulusal En iyi Film Ödülü', 'Ulusal En İyi Senaryo Ödülü' ve Antalya Film Festivali'nden 'Altın Portakal Ulusal İzleyici Ödülü'nün sahibi oldu.
Uluslararası Seattle Film Festivali'nin 'Dünya Prömiyeri'nde özel gösterim yapan filmle ilgili Bayraktar şu ifadeleri kullanır:
"Kümes, her şeyin her zaman göründüğü gibi olmadığını, görünenin yalnızca görenin istediği olduğunu anlatan bir hikayedir. 'Ben' duygusuyla yola çıktığımız filmimiz dünya çapında izleyenlerden olumlu mesajlar alıyorsa ne mutlu bize."
Bozkırın ortasında yaşayan 4 çocuklu çiftin sıradan ve kısmen sorunsuz giden hayatları, anne Saniye'nin (Hasibe Eren) verem hastalığına yakalanmasıyla farklı bir boyut kazanır ve hikâye tam da bununla başlar.
Hastalığından kurtulamayacağını düşünen Saniye, eşini kısır bir kadın ile evlendirir. Aynı zamanda Sakine'nin yakın arkadaş olan Hayriye eve kuma olarak gelir. Çocuk hasretiyle yanıp tutuşan Hayriye, Sakine ve Süleyman'ın çocuklarını kendi çocuğuymuş gibi sahiplenir, korur kollar.
Saniye'nin iyileşmesi ve evine dönmesiyle olaylar beklenmedik bir yöne evrilir. İki iyi arkadaş, artık kumadır ve Süleyman da 'paylaşılamayan erkektir.'
Kümesin 'yumurtlamayan kara tavuğu'nun metafor olarak kullanıldığı filmde yönetmen buradan izleyiciyi doğurganlık, bereket, üretim kavramlarına yönlendirir ve toplumsal bir yaraya dikkati çeker.
Nasıl ki yumurtlamayan tavuğun ev halkına bir faydası yoksa doğuramayan kadının da bir işlevi yoktur... İkisi de evden gönderilmelidir.
Pekmez almaya giden ve testinin kulplarından tutarak eve giden iki kumanın kavgası bize hem aslında zorunlu birlikteliklerinin mesajını verir hem de hikâyenin ilerleyen zamanlarında olacaklara dair ipucu sunar.
Bayraktar, odaya çevrilmiş deponun penceresinden bize iki kadının çıkmazını, çaresizliğini ve sancısını yansıtır.
Sürpriz bir şekilde biten filmin finalinde, kadınların, kendilerine adeta sığınacak liman olan o deponun kapısına kilit vurması, özgürlüğe açılan kapının da bir yansımasıdır.