Hava Durumu

Geleceğin altın madeni: Veri

Yazının Giriş Tarihi: 05.11.2025 00:05
Yazının Güncellenme Tarihi: 05.11.2025 00:05

Araştırma notlarım arasında son günlerde özellikle bir TED konuşması var ki aklımı kurcalıyor: Mfikeyi Makayi’nin “Kritik Metalleri Bulmanın Gelişen Bilimi.” Kadın Zambiya’da doğmuş, bakır madenlerinin arasında büyümüş, sonra bir gün çıkıp “geleceğin enerjisi toprağın altında” diyor. Sadece bu cümle bile başlı başına bir tez konusu.

Kafamda dönüp duran fikir şu: Biz “yeşil dönüşüm” derken gerçekten neyi dönüştürüyoruz? Çevreyi mi, teknolojiyi mi, yoksa sadece kelimeleri mi? Çünkü Makayi’nin anlattığı tabloya bakılırsa, dünyayı kurtarmak için önce dünyayı biraz daha kazmamız gerekiyor. Elektrikli arabalar, piller, veri merkezleri... Hepsi lityum, nikel, bakır ve kobaltla dolu. Temiz enerji dediğimiz şey aslında madenciliğin yeni sürümü.

Bu çelişkiyi biraz araştırmak istiyorum. Döngüsel ekonomi dediğimiz yapı, gerçekten “döngüsel” mi? Yoksa sadece kaynakları farklı biçimlerde sömürmenin yeni bir yolu mu? 2040 yılına kadar 400 yeni maden açılması gerekecekse, bu döngünün çevreye değil, şirket bilançolarına hizmet ettiğini düşünebiliriz.

Madencilik sektörüyle ilgili dikkat çekici bir veri Makayi’den geliyor: Şirketler hissedarlara verdikleri her dolar için, keşif çalışmalarına neredeyse bir kuruş bile ayırmıyorlar. Bu oran, teknolojik ilerlemenin neden bu kadar yavaş kaldığını açıklıyor. Son 30 yılda, yeni cevher bulma kabiliyetimiz on kat azalmış. Sanki toprak bize küsmüş gibi.

Ama Makayi’nin yaptığı şey tam burada ilginçleşiyor: Makine öğrenimi ve yapay zekâyı kullanarak, yeraltını adeta veriyle röntgenliyorlar. Yerin manyetik alanını ölçüyorlar, üç boyutlu modeller kuruyorlar, sonra olasılıkları bir araya getirip “en mantıklı cevher düzenini” tahmin ediyorlar. Bilimkurgu gibi ama tamamen gerçek. Bu bana yeni bir araştırma alanı açıyor: “Veri madenciliği” artık bir metafor değil, gerçek bir jeolojik yöntem.

Makayi’nin ekibi, klasik yöntemde yapılan hatayı fark etmiş: endüstri, bir model seçip diğer olasılıkları çöpe atıyor. Onlar ise tam tersini yapıyor. Her olasılığı tek tek inceliyor, hepsini bir “olasılık evreni” içinde değerlendiriyor. Bu yöntem, hem çevreye daha az zarar veriyor hem de ekonomik olarak daha verimli.

Buradan yola çıkarak ikinci araştırma fikrim şekilleniyor: Yapay zekâ, doğayla olan ilişkimizi yeniden tanımlıyor olabilir.

Eskiden “doğayı keşfetmek” demek, onu kazmak, bölmek, ölçmekti. Şimdi ise doğayı tahmin etmek demek. Veriyle, olasılıkla, modelle… Artık toprakla değil, belirsizlikle savaşıyoruz. “Kristal küremiz yok” diyor Makayi, “ama algoritmamız var.” Bu cümle, modern bilimin ironik özeti gibi.

Bu sistemin Zambiya’daki Minga Projesi üzerinden test edildiğini öğreniyorum. Makayi, yalnızca birkaç kaya örneğiyle kilometrelerce derindeki yapıyı tahmin ediyor. Bu da beni üçüncü bir araştırma hattına götürüyor:

Az veriyle yüksek doğruluk.

Yani elimizde çok az bilgi varken nasıl büyük çıkarımlar yapabiliriz? Bilimsel olarak bu, istatistiksel belirsizlikle mücadele anlamına geliyor; felsefi olarak ise cehaletle baş etme biçimimiz. Biz ne kadar az biliyorsak, o kadar çok tahmin ediyoruz. Ve her tahmin, dünyayı biraz daha anlamlı kılıyor.

Bu yöntem, aynı zamanda çevresel sürdürülebilirlik için yeni bir strateji sunuyor. Gereksiz kazıları azaltıyor, riskli bölgeleri önceden belirliyor, atığı minimize ediyor. AI sadece kârı değil, güvenliği de artırıyor. Makayi’nin dediği gibi: “Daha iyi tahminler, daha güvenli madenler demektir.”

Bunu dinlerken aklımdan şu geçiyor: Belki de madencilik, gelecekte tamamen soyut bir iş olacak. Bir gün kazma kürek değil, veri kümeleriyle maden çıkaracağız. Bir bilgisayar ekranına bakıp “evet, burası umut verici bir bakır yatağı” diyeceğiz. Ve kim bilir, belki o yatak gerçekten de birkaç tıklama ötede olacak.

Son araştırma fikrim, biraz romantik ama bilimle flört halinde:

Bilgi, yeni cevherdir.

Zamanında altın için ne yaptıysak, şimdi bilgi için aynısını yapıyoruz. Yüzeydeki her veri parçasını, yerin altındaki bir cevher gibi kazıyoruz. Her algoritma bir kazma, her grafik bir maden ocağı.

Makayi’nin anlattıkları bana sadece madenciliği değil, insanın doğaya bakışını da düşündürüyor. Belki de biz, gezegenin kaynaklarını tüketmiyoruz — sadece onları anlamaya çalışıyoruz.

Ve belki, geleceğin en kritik metali bakır değil, lityum değil, kobalt hiç değil. Bilginin kendisi.

Yükleniyor..
logo
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.