Olağanüstü dönemlerin her zaman öne çıkan bir ismi mutlaka olur.
İki yönlüdür bu ama...
Bazen kötüsüdür.
Çünkü, olağanüstü sürecin kötü yönetilmesinde suç o kişiye yüklenir.
Bazen de iyisidir.
11 Mart tarihinde görülen ilk kovid-19 vakasından sonra televizyon ekranlarında sıklıkla görür olduğumuz Sağlık Bakanı Fahrettin Koca'nın süreçteki rolü kendisi açısından da iktidar açısından da iyi oldu.
Kötü de olabilirdi.
Kötü olsaydı, iktidar faturayı Sağlık Bakanı'na kesip, salgındaki sıkıntıların yükünü sırtına yüklerdi!
Genelde olan budur çünkü!..
Koca, hem salgının Türkiye'ye geç sıçraması hem de sağlık sistemimizin belkemiği Sosyal Güvenlik Sistemi'nin uzun yıllardır herkesi kapsar bir altyapıya sahip olması; Amerika, İtalya, İspanya gibi ülkelerde yaşanan sorunların önüne geçilmesini sağladı.
Elbette Türkiye'nin öncü tıp fakülteleri arasında yer alan köklü üniversitelerin ortaya koyduğu başarı da ülkeyi iyi bir noktada tuttu.
Bakan Koca'yı öne çıkaran öyleyse ne?
Şeffaflığı...
Bilim Kurulu ile eşgüdüm halinde olması.
Kendisine sunulan bilgileri günü gününe paylaşması.
Ve tabii...
Basının karşısına çıkarken kapılarını Türkiye'deki tüm yayın organlarına açık tutması.
AK Parti'ye muhalif duran gazetelerin, televizyonların temsilcilerine karşı takındığı tavır!
Eşit mesafede, önyargısız durma gayreti Bakan Koca'yı bütün bir dünyayı esir alan koronavirüs sürecinde öne çıkaran önemli etkenlerdi.
Türkiye'de, Koca'ya dönük esen sempati rüzgârının altında, 18 yıldır adım adım örselenerek kenara atılan şeffaflık, kendisi gibi düşünmeyene kapıların hemen kapatılması!..
İstenmeyen sorular soracak gazetecilerin toplantılara alınmaması veyahut sordukları sorulara yanıt vermek yerine azarlanması gibi tavırların hiçbirinin Sağlık Bakanı Fahrettin Koca'nın toplantılarında yaşanmaması!..
Kendisine dönük siyaset cephesinden gelen eleştirilere olabildiğince nazik yanıtlar verme gayreti!..
AK Parti'ye oy vermemiş kesimlerin de dikkatinden kaçmamışa benziyor.
Çünkü, Türkiye'nin özlediği şey şeffaflık, hukukun herkes için eşit işletilmesi!..
Koca'nın koronavirüs salgını boyunca takındığı tavır, demokrasiyle yönetilen ülkelerin sağlık bakanlarının sergilediği bu tavrı yeniden hatırlattı.
Bu da...
Sempatiye yol açtı.
Hukukun üstünlüğünün tartışılmaz olduğu ülkelerde gazeteciler halk adına sorular sorarlar!
Siyasetçiler de hangi mevkide olursa olsun bu sorulara yanıt verirler!
Yanıt vermekten kaçınanlar olsa bile bizdeki gibi soruyu bastırmak için hakaret noktasına varan tavırlar içine girmezler!..
Geçen haftalar içinde Beyaz Saray'da Trump'la bir gazetecinin soru-cevap tartışmasını hatırlayanlar olacaktır...
Muhabir sorusunu sorarken son derece rahattı, Trump hoşuna gitmeyen soruya yanıt verirken garip tavırlar sergilemiş olsa da muhabir, hukukun herkes için eşit işletildiği bir ülkede yaşadığı bilinciyle istifini hiç bozmadı.
Halk adına ülkeyi yöneten Trump'a halk adına soru soran bir gazeteci olduğu bilinciyle hareket etti.
Neticede toplantıyı terk eden Trump oldu.
Türkiye'de böyle bir tablonun oluşma yüzdesi nedir?
İşte...
Sağlık Bakanı Koca'yı öne çıkaran nokta burasıydı.
Toplantılarında kapılar bütün gazetecilere açıktı.
Sorulara yanıtları iyi niyetliydi.
Haliyle salgın sürecini belki çok çok iyi yönetememiş olsa da demokrasi kültürüyle örtüşen tavırları sevildi.
Kim bilir belki diğer bakanlar da ağlamak, sızlamak, azarlamak yerine Sağlık Bakanı Fahrettin Koca'yı örnek alırlar!
Herkesin sevgisini kazanmak için çok şey yapmanıza gerek yok.
İşin doğasına uygun davranmak yeterli.
Koca bunu yaptı.
O kadar!..