Hava Durumu

Yazı Dizisi 1-Acının ve inancın ülkesi: İran

Savaşlarda yenilen, fakat yönetilemeyen, yakılan, yıkılan ve kendini küllerinden tekrar var eden insanların ülkesi İran, medeniyetlerin ve imparatorlukların gelip üstünlüklerini sınadıkları bir coğrafya olmasıyla, onu diğer ülkelerden farklı kılıyor.

Haber Giriş Tarihi: 30.11.2019 06:09
Haber Güncellenme Tarihi: 30.11.2019 06:09
Kaynak: Haber Merkezi
https://www.yenidonem.com.tr/
Yazı Dizisi 1-Acının ve inancın ülkesi: İran

Yılmaz Ekinci

Hep gitmek istediğim fakat bir türlü gidemediğim;  gizemli, kendine özgü ve tarihsel süreklilik arz eden bir coğrafyaya doğru ilk defa seyahate çıkıyordum. Meraklı ve bir o kadar telaşlı olan birisinin yolculuğuydu bu. İstanbul semalarından kalkan uçağım Tahran'a doğru yolculuğa çıkarken Darius'un, İskender'in, Timurleng'in, barbar Moğol istilacıların, bilumum imparatorların gelip sınandığı topraklara doğru uçmanın heyecanı içindeydim.

Beni İran coğrafyasına çeken üç faktörü sayabilirim...

Birincisi; İran coğrafyası, eski zamanlardan beri tarihsel olayların yaşandığı topraklardır. Onun için İran tarihtir. Yani geçmişe dair yaşanmış olan tarihi olguların bolluğudur. Bana göre İran'ın olmadığı bir dünya tarihi eksiktir. Deşt-i Kebir mıntıkası, büyük göçlerin, geçişlerin, medeniyetlerin ve imparatorlukların gelip üstünlüklerini sınadıkları bir coğrafya olması, onu diğerlerinden farklı kılmaktadır. Herkesin gelip, fakat hiç kimsenin kalıcı olmadığı bu topraklarda olmak, insanı başka âlemlere gark ediyor.

İÇ İÇE KAVİMLER...

Toprağı öyle bir kültür ile harmanlamış ki gelen herkesi kendisine dönüştürüyor. Burayı fethetmeye gelen Büyük İskender'den tutun da istilacı Moğol askerlerine kadar herkes bu topraklarda kültürel bir değişime uğramış. İskender'in bu topraklarda kalma ve burada evlenme isteğinin askerleri tarafından sitem ile karşılandığını görüyoruz. Moğolların ve Türklerin Müslümanlaşmalarını sağlayan da yine bu coğrafyadır. Bugün namaz, abdest ve benzeri birçok İslami kavram Farslardan bize geçmiştir. Eğer Türklerin kültürel ve tarihsel kodlarını öğrenmek istiyorsanız, Anadolu'dan ziyade İran coğrafyasından işe başlamanız gerekir diye düşünüyorum. Günümüz Pers topraklarında yaşayan Azerbaycan Türkleri, Kürtler, Beluciler, Afganlar ve diğer kavimler Farslarla o kadar iç içedirler ki ana dillerinin en az yarısında ortak bazı kelimelere sahip olduğunu görürüz. Bu da kültürel ve tarihsel bir sürekliliğe ve herkesin ortak bir kültürde buluşmasına sebep olmuştur. Dilde reform hareketinin bir mühendislik uğraşısı olduğunu ve insan fıtratına inen bir şamar olduğunu insan bu coğrafyada fark ediyor.

Hem zaferlerin ve hem de yenilgilerin yaşandığı bu topraklarda iz sürmek ister istemez sizi tarihin eski sayfalarına götürür. "Savaşlarda yenilen, fakat yönetilemeyen" bu topraklarda; ağıtlar, zılgıtlar ve matemler hep siyah renk ile kendisini görünür kılmış.

İran, acının ve inancın ülkesidir. Yakılan, yıkılan ve kendini küllerinden tekrar var eden insanların ülkesidir.  Bütün bunlara rağmen halkı sevecen ve misafirperverdir.

İran tarihsel olarak diyalektik gerçeğin merkezi olmuştur. Diyalektik gerçekçilik, bu toprağın gerçeğidir. Gül ve bülbül,  şiir ve şair, adalet ve otorite, sanat ve mimari,  iyilik ve güzellik, aydınlık ve karanlık, özel ve kamusal alan her şey, sanki yıllarca önce burada neşvünema bulmuş,  tartışılmış, tanımlanmış ve uzlaşılarak sulha erişmiş gibidir.

LİDERLERİN AT KOŞTURDUĞU TOPRAKLAR

İran, askeri komutanların ve devletlerin gelip kendi büyüklüklerini sınadığı topraklardır. Büyük Darius'un, Serhas'ın,  Nuşirevan'ın, Nizami Mülk'ün, Melikşah'ın, Emir Timur'un, Hasan Sabbah'ın ve dünya tarihine imza atan kaç tane lider varsa hepsi bu topraklarda at koşturmuşlardır. Bu topraklar, her zaman küllerinden kendini var eden efsanevi Phoenix kuşu gibi mümbit topraklara sahip olmuş. Elamlar, Medler, İyonlular, Grek site devletleri, Makedonyalı İskender, Romalılar ve Bizanslar, Orta Asya steplerinden göç eden Hunlar ve Türkler, Araplar ve Hintliler, Osmanlılar ve Safeviler; savaşlar, yıkımlar, barbarlar-medeniler, buluşma kavşakları ve köprüler... Hep bu topraklardan yeniden karılarak bir kardelen gibi tekrar zuhur eder.

GENİŞ BİR KÜLTÜREL HAVZA

İkincisi ise; İslam ve Batı düşüncesi üzerinde çeşitli okumalara girişirken, çok geniş bir kültürel havzanın burada yattığını gördüm. Yani şairlerin, düşünürlerin ve sanatkâr insanların yaşadığı topraklar olması ilgimi çeken önemli bir nedendi. Bu ister istemez bana İran coğrafyasının kapılarını açtırdı. Sadece beni değil, Batı düşüncesine eğilen herkes, sonuçta İran/ Hint kıtasına açılan büyük bir pencerenin olduğunu görür. Goethe, Hafız-ı Şirazi'yi keşfederken, "İnsan bir dahi ile karşılaşınca kendi sınırlarını fark eder." dediği topraklardır bu topraklar.

Nietzsche'nin "Böyle Buyurdu Zerdüşt" ve Goethe'nin "Doğu-Batı Divanı" kitabını açan her okuyucu, ister istemez bu toprakları görmek ister. İnsan biraz bu toprakları eşmeye başlayınca,  Doğu/Batı arasında yazılmış olan literatürlere merak salar.

Üçüncüsü ise daha bir çocuk iken, sosyal olaylarla haşır neşir olmaya çalıştığım sıralarda, vuku bulan İran İslam devrimi idi. İslam devrimi sayesinde İran'ı merak etmeye başladım. O dönemde İranlı olan ünlü İslam düşünürü Ali Şeriati sadece İran coğrafyasını değil, Türkiye'deki Müslüman entelektüelleri de etkileyen bir düşünürdü.

Yukarıda bahsettiğim bu üç faktör, bu coğrafyaya olan merakımı artıran sebeplerdi.

Yazı Dizisi 2- Büyük İskender'i İran'a çeken sebep

Yazı Dizisi 3Tahran'a ruh veren hanedanlık!

Yazı Dizisi 4- İsfahan: Dünyanın yarısı

Yorum Ekle
Gönderilen yorumların küfür, hakaret ve suç unsuru içermemesi gerektiğini okurlarımıza önemle hatırlatırız!
Yorumlar
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.