Bursa yine yandı. Ama bu kez sadece ağaçlar değil, akıllar da tutuştu. Şehir, 6 farklı noktada aynı anda başlayan orman yangınlarıyla mücadele ederken, bir başka yangın daha çıktı.
Şüphe yangını!
Kestel, Gürsu, Osmangazi, Orhaneli, Harmancık, İznik… Altı ayrı ilçede, birbirinden uzak mesafelerde, neredeyse aynı saatlerde yükselen alevler bir rastlantı mıydı gerçekten?
Yoksa birileri, doğaya ve bu şehre alenen savaş mı açtı?
Dün akşam saatlerinde Bursa Büyükşehir’in basına geçtiği bültende Başkan Mustafa Bozbey’in açıklaması da bu yöndeydi
“Yangınların 6 farklı bölgede bir anda başlamış olması düşündürücü.” Bu söz, sadece bir endişeyi değil, aynı zamanda kamuoyuna verilen ince bir mesajı da içinde barındırıyor. Çünkü bu kadar eşzamanlı başlayan yangınları ne doğa açıklayabilir, ne de sıradan bir ihmal hikâyesi.
PEKİ, BİZ NEYİ YAŞIYORUZ?
Bu ülkede yangın sadece yangın değildir artık.
Hele orman yangınıysa...
Hemen herkesin aklına “rant” geliyor, “sabotaj” geliyor, “gözdağı” geliyor. Bu tesadüf değil, geçmişin bize bıraktığı acı hafızaların doğal sonucu.
Hatırlayın, daha birkaç yıl önce Ege ve Akdeniz sahilleri cayır cayır yanarken; sabotaj, örgüt bağlantısı, kundaklama gibi iddialar günlerce kamuoyunu meşgul etmişti. O dosyalar ne oldu, tam anlamıyla aydınlatıldı mı?
Hayır.
Ama zihinler kirletildi. Bu yüzden bugün, Bursa’daki eşzamanlı yangınlarda da toplum refleks gösteriyor. Çünkü insanlar artık doğaya yönelik her saldırının arkasında bir niyet arıyor. Belki bir mesaj, belki bir intikam, belki de bir çıkar.
Bu güvensizlik boşuna değil. Çünkü çoğu zaman yangının ardından imar planları gelir bu ülkede. Ağaçların yandığı yere lüks oteller, villa siteleri, ticaret merkezleri dikilirse, vatandaş neden iyi niyetli düşünsün?
Yalnızca sabotaj değil, ihmal de konuşulmalı. Eğer bu yangınlar kasıtlı değilse, o zaman şehir yönetiminin, orman müdürlüklerinin ve afetle mücadele birimlerinin hazırlık düzeyi sorgulanmalı. Bir kent nasıl olur da aynı anda altı farklı noktada yanmaya başlar da bu kadar çaresiz kalır? Hani yangın erken uyarı sistemleri?
Hani risk haritaları?
Hani önleyici tedbirler?
Unutmayalım, yangınla mücadele yalnızca yangın başladıktan sonra hortumla yapılan iş değildir. Asıl başarı, yangını hiç başlatmamaktır. Eğer biz orman yangınlarının yaz aylarında artacağını yıllardır biliyor, ama her seferinde aynı hazırlıksızlıkla yakalanıyorsak, ortada bir ihmaller zinciri var demektir.
Şimdi en çok sorulan soru şu: “Bu işin arkasında kim var?”
Belki birileri bu soruyu fazla politik bulacak. Ama gerçek şu ki; Bursa’nın ormanları yanarken, bunu salt bir doğal felaket olarak görmek artık mümkün değil. Ya kasıt var, ya da çok ciddi bir zafiyet.
Her iki durumda da sonuç ağır. Ve sonuçlara katlanmak artık yüreklere ağır geliyor.
Vatandaş da cevap arıyor bu sorulara!
Siyaset kurumu, güvenlik birimleri, yerel yönetimler ve hatta medya… Herkesin sorumluluğu büyük. Çünkü bu yangınlar sadece doğayı değil, halkın devlete olan inancını, sisteme olan güvenini, geleceğe olan umudunu da yakıyor. Ve bu hasar, ağaçlardan çok daha derin.
Burada bir not da topluma iletmek istiyorum!
Bu olayın peşini bırakmamalıyız. Soru sormalıyız, sorgulamalıyız, takip etmeliyiz. Yangınların çıkış nedeni netleşmeden bu konunun “unutulmasına” izin vermemeliyiz.
Çünkü biz unuttukça, aynı acılar yeniden yaşanıyor.
Yangınların külleri soğuyacak elbet.
Ama bu yazının başlığı hâlâ geçerli olacak.
Bursa’nın yüreği yandı. İzmir’in yüreği yandı. Karabük’ün yüreği yandı, Diyarbakır’ın yüreği yandı. Eskişehir’in yüreği yandı. Muğla’nın, Bolu’nun Sakarya’nın yürekleri yandı.
Yaz ile birlikte neredeyse tüm ülkenin yüreği yanıyor.
Bu ateş onlarca ocağa ateş de düşürdü. Onlarca orman görevlilerimizi hayattan kopardı.
Şimdi bu…
Tesadüf mü, sabotaj mı?
Bunu öğrenmeden hiçbir şey “normal” olmayacak. Çünkü bazen gerçek, en çok ateşin düştüğü yerden değil, sorulmayan soruların içinden çıkar.