Ülkemizde ve dünyada yaşanan gelişmeler ne kadar ilgimizi çekse de, odaklandığımız nokta Türkiye ekonomisi ve bunun bize etkileri. Zorluklarla dolu 2024'ü geride bıraktık, 2025 yılı için hedeflenen yüzde 21'lik enflasyon tahmini tutacak mı, yoksa yıl ortalarında tahmin yüzde 30-35'lere çıkartılacak mı, merakla bekliyoruz. Haber kanalları günlerdir, Amerika Birleşik Devletleri, Kaliforniya Eyaleti Los Angeles şehrinde çıkan ve üst gelir grubunun bulunduğu mıntıkadaki villa ve malikaneleri kül eden yangını canlı yayınlarla veriyor.
Bu bir doğal afet elbette ki kimsenin başına gelmesini temenni etmeyiz, fakat bizim mutfaktaki yangın bizzat bizi ilgilendiriyor ve ABD'deki yangın gibi bir doğal afet değil, yanlış ekonomi politikalarının sonucu. Ülkelerin üye oldukları ekonomik durumlarını ölçen ve bunu raporlar halinde yayınlayan bir kuruluş var, adı OECD. Türkçe karşılığı İktisadi İşbirliği Ve Kalkınma Teşkilatı. 30 Eylül 1961 tarihinde kuruldu, Türkiye'de 20 kurucu üye ülkeden bir tanesi.
OECD'nin kuruluş amaçları, üye ülkelerde istihdamı arttırmak, yaşam standartlarını yükseltmek, sürdürülebilir ekonomik büyümeyi desteklemek, finansal istikrarı sağlamak ve korumak, ekonomisi gelişmemiş ülkelere yardımcı olmak, uluslararası yükümlülüklere uygun bir şekilde çok taraflı ayrım gözetmeyen bir şekilde dünya ticaretinin gelişmesine katkı sağlamak, herkes için iş imkânı oluşturulması ve sosyal eşitlik sağlanmasını gerçekleştirmek.
Maddelerin hepsi birbirinden güzel ve üye ülkelerin daha iyi bir geleceğe sahip olması için oldukça faydalı. 20 kurucu üye ülke ile kurulan bu örgüt zamanla genişledi şu anda, Norveç'ten İspanya'ya, Japonya'dan Lüksemburg'a, Yunanistan'dan Avustralya'ya, ABD'den Fransa'ya kadar çok sayıda ülkeyi bünyesinde bulunduruyor.
Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü'nün (OECD) periyodik olarak yayınladığı raporlar üye olan 41 ülke tarafından da yakından takip ediliyor. Örgüt tarafından 2024 yılında Hayat Nasıl? (How İs Life) raporu yayınlandı. Raporda üye ülkeler çeşitli ölçümlerle, birbirleri ile mukayese edildi. Çıkan sonuçlara beraber bakalım. Türkiye yaşam memnuniyetinde, tüm üye ülkeler arasında son sırada yer alıyor.
Rapor diyor ki, Türkiye'de yaşayan insanlar, hayatından memnun değil, geleceğe kaygıyla bakıyor. İlk sonucu şöyle bir irdeleyelim. Bu örgüt uluslararası faaliyet gösteriyor, Türkiye'deki herhangi bir siyasi partinin güdümündeki bir araştırma şirketi değil. Bu sonucu bizim bir araştırma şirketimiz yayınlasa, muhalefet desteklidir diyerek eleştirebilirdik ama bu durumda bunu yapma imkanımız yok.
Gerçekliğini kabul etmekten başka bir seçeneğimiz kalmıyor. Asgari ücretlinin, emeklinin aldığı maaş ile verdiği geçim mücadelesini göz önüne aldığımızda OECD raporu gerçeği yansıtması itibari ile nokta atışı yapmış. Devam edelim, eğitimde sondan 7. sıradayız. Özel okullar fiyat arttırmada rekor üzerine rekor kırarken, devlet okullarında, sıkça değişen eğitim müfredatı, sınıfta kalmanın zorlaştığı, adeta derslerle ilgilenmeyen tüm öğrencilerin mezun edilmeye çalışıldığı, tuvaletlerin veliler tarafından nöbetleşe temizlendiği haberlerinin gündemde yer aldığı bir durumda eğitim kalitemizin üst seviyelerde olmayışı da normaldir.
Üniversiteler yönünden bakacak olursak da, dünyanın en iyi beş yüz ya da bin üniversitesinin sıralandığı listede kaç Türk Üniversitesinin var olduğunu görünce eğitimdeki kalite seviyemizi daha iyi anlıyoruz. Her şehrimizde üniversite açıldı fakat verilen eğitimde, dünya çapında ciddiye alınmayacak durumdayız. Eğitimde PİSA raporlarına göre, Türkiye'de ortalama bir öğrenci aldığı eğitimle matematik ve fen bilimlerinde 462 puan alabiliyor bu da bizi sondan 7. sıraya koyuyor. 2024 raporunda durumumuzu gösteren bir sonuçta şu şekilde; hane halkının banka hesaplarında tuttuğu para veya hisse senetleri, asıl ikametgâh, diğer gayrimenkuller, araçlar, kıymetli eşyalar ve diğer finansal olmayan varlıklar üzerinden hesaplanan "Hane Halkı Net Serveti" açısından da üye ülkeler arasında sondan 5. sıradayız.
İzlanda, Belçika gibi yüz ölçümü Türkiye'den daha küçük, Avrupa'nın kuzeyinde yer aldığı için bizim gibi dört mevsimi yaşayamayan doğal olarak da tarım ve hayvancılık yönünden yanımıza bile yaklaşamayacak olan ülkelerin hane halklarına göre 10 kat daha yoksuluz. Şapkamızı önümüze koyup düşünmenin vakti geldi de geçiyor.
Bizim İzlanda ve Belçika'dan ne eksiğimiz var? Mukayese yaptığımızda ülke olarak eksiğimiz değil fazlamız olduğu meydanda. Ama illa eksik arayacağız dersek, bunu ülkenin nasıl yönetildiğine bağlayabiliriz. Yine bu raporun sonuçlarından bir tanesine göre de 15 yaşındaki öğrencilerin gıdaya erişimi açısından en kötü durumdaki ülke Türkiye. Son 30 günde haftada en az bir gün hiç yemek yiyemediğini söyleyen öğrencilerin oranı OECD üyesi ülkelerde yüzde 8 iken Türkiye'de maalesef yüzde 20’ye ulaşmış durumda.
Bu araştırmaya öğrencilerin ne kadar et, süt, yumurta, balık yediği dahil edilmemiş. Beyin ve beden gelişimi için protein alınması şart. Eğer yukarıdakiler de dahil edilseydi büyük ihtimalle moralimizi daha çok bozan yaşadığımız bir gerçek daha görünecekti. İstihdam oranına göz attığımızda da rapora göre, tüm üye ülkeler arasında sondan 2. sıradayız.
Türkiye'de çalışanların yüzde 25'i diğer üye ülkelere göre daha uzun saatler çalışmak zorunda. Bu aslında bildiğimiz bir netice, Avrupa ülkeleri ile bizi karşılaştırdığımızda, daha çok çalışıyor, daha az kazanıyoruz. OECD'nin Konut Fiyat (Housing Prices) araştırmasının sonucuna göre konut fiyatları 2015 yılında 100 birim kabul edildiğinde, 2024 yılının 3. çeyreği itibariyle Türkiye'de 1.740 değerine ulaştı. Yani bu süre içerisinde konut fiyatları ortalama 17 kat arttı. Bunun da bir eşi benzeri yok, bizden sonra konut fiyatlarının en çok arttığı üye ülke İzlanda, oradaki artış ise yüzde 1,5 civarı, karşılaştırdığımızda bizdeki artışın 10 kat daha fazla olduğu meydana çıkıyor.
Yine 2015-2024 arasındaki 9 yıllık sürede Türkiye'deki ev kirası artışı on kat olmuş. Buna müteakip bizden sonraki 2. sırayı işgal eden Macaristan'da bırakın on kat artmayı, ikiye bile katlanmadığı görülüyor. Hepsini bir araya aldığımızda, biz rahmetli Ferdi Tayfur'a boşuna baba dememiştik, boşuna sevmemiştik. Ferdi babanın derbeder şarkısı ki kelime anlamı ile derbeder (düzenli bir yaşama sahip olmayan, dağınık görünen ve acıklı hayatı olan kişi) anlamına gelmekte, hepimize birbirimizden armağan olsun.
SAĞLICAKLA KALIN.