"Terörsüz Türkiye" sloganı ile başlayan sürecin ilk adımı, MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli'nin Türkiye Büyük Millet Meclisi'nden yaptığı çağrı ile atılmıştı. Bahçeli'nin sözleri kamuoyunda ilk yankılandığında "Biz mi yanlış anladık, gerçekten bunu mu demek istedi, Bahçeli bu cümleleri nasıl kurdu?" tepkileri ile karşılanmıştı. Öyle MHP Genel Başkanı, terör örgütü PKK lideri Abdullah Öcalan'ın tecrit koşullarının kaldırılması ve örgütün tamamen lağvedildiğini açıklaması halinde, TBMM'de konuşabileceğini ve "Umut Hakkı" kapsamında yasal düzenlemelerden yararlanabileceğini duyurmuştu.
Bahçeli 22 Ekim 2024 tarihinde, partisinin grup toplantısında yaptığı konuşmada, "Şayet terörist başının tecridi kaldırılırsa, gelsin DEM Parti grup toplantısında konuşsun, terörün bittiğini örgütün lağvedildiğini ilan etsin, bu dirayet ve kararlılığı gösterirse "Umut Hakkı"nın kullanımı ile ilgili yasal düzenlemenin yapılması ve bundan yararlanmasının önü de ardına kadar açılsın ne Kandil ne Edirne adres İmralı'dan DEM'e uzansın terör sorunu ülke gündeminden tamamen çıkarılsın hodri meydan buna varız" sözleri ile Türkiye Cumhuriyeti'nin 41 yıldır başına bela olan PKK terörünün sona ermesi için kimsenin tahmin edemeyeceği bir adım atmıştı.
Süreç ilerledi, 1999 yılından beri İmralı Adası'nda tutuklu bulunan terör örgütü kurucusu Abdullah Öcalan'ın verdiği olumlu karşılık ile bugünlere gelindi. 1984 yılından beri, ortalama 41 yıldır binlerce şehit verdiğimiz, binlerce askerimizin gazi olduğu, çok sayıda sivil vatandaşımızı kaybettiğimiz, yüz milyarlarca dolar ekonomik kayba sebep olan PKK terörü artık sona eriyor. Elbette ki birileri çıkıp yaşanan bu duruma karşı söylemlerde bulunacaktır. Bu karşıtlık, terör örgütü içinden de Türkiye sınırları dahilinden de beklenen bir durum. Şayet bu olumlu gelişmeye karşı durmak PKK içinden çıkan seslerden gelirse, biliyoruz ki terörden nemalananlardan, örgüt içerisindeki koltuğunu, mevkiini, maddi gelirini kaybetmek istemeyenlerden olacak. Ama bizim İçimizden karşı çıkanlar olursa bunu anlamakta zorlanacağız. Ve onlara tek bir sorumuz olacak. Bin yıldır aynı coğrafyada Türk-Kürt kardeşçe yaşıyor. Kurulan akrabalık bağları, samimi komşuluk ilişkileri, ayrım yapılmadan yürütülen ticari ilişkiler, omuz omuza yapılan askerlik görevi gözler önündeyken, ABD İsrail ve Avrupa'dan bazı ülkelerin kanatları altında güçlenip bugünlere gelen terör örgütünün lağvedilmesi neden bazıları için sorun oluyor.
41 yıl daha şehit cenazelerinde ağlayalım mı? 41 yıl daha analar evlatsız, çocuklar babasız mı kalsın? 41 yıl daha şehirlerin kalabalık yerlerinde bombalar mı patlasın? 41 yıl daha Türkiye'nin 100 milyarlarca doları terör için mi harcansın?
Cuma günü terör örgütü sembolik de olsa ilk silah bırakma işlemini gerçekleştirdi. Yaklaşık 2.000 PKK mensubunun silah bırakma sürecinin 2 ile 5 ay sürmesi bekleniyor. Hem bu süreç içerisinde hem de bundan sonraki yıllar için provokasyonlara karşı çok dikkatli olmamız gerekli. Örgüt içinden silah bırakmayı kabul etmeyen küçük gruplar çıkıp olumlu gelişmeleri tam tersine çevirmeye çalışabilir.
Ya da ABD, İsrail hatta İran gibi birçok ülkenin istihbarat örgütleri askerimize saldırıp bunu PKK'nın üzerine atabilir. Kurulma ihtimali bulunan tuzaklara düşmemeliyiz. Artık yeni bir sayfa açarak önümüze bakma zamanındayız. Öcalan'ın yaptığı çağrı sonrasında, Kuzey Irak'ta Kürdistan Bölgesel Yönetimi kontrolündeki Süleymaniye'de Casana isimli mağarada dördü sözde komutan olmak üzere 30 PKK'lının silahlarını yakarak bırakmaları Türkiye Cumhuriyeti'nin her vatandaşı için önemli bir dönüm noktasıdır. Terör örgütünün silah bırakması, Türkiye için hezimet değil zaferdir.
Örgüt kurucusu Öcalan'ın bundan sonrası için yapacağı birlik ve beraberlik çağrılarının yanında, Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde kurulacak komisyon ile sürece yasal zemin hazırlanarak atılacak adımlar bin yıllık Türk-Kürt kardeşliğini zirveye taşıyacak. Ve bu olumlu gelişme ile Türkiye gelecekte ne Irak gibi ne de Suriye gibi olmayacak.
SAĞLICAKLA KALIN