Yarın 17 Ağustos Marmara Depremi’nin yıl dönümü.
Bazı acılar hiç unutulmaz; hele bizim gibi ülkelerde!
Çünkü hatalardan ders almak ve buna göre hareket etmek yerine hamaset edebiyatı hüküm sürmektedir.
Malum ‘şöyle olmalı, böyle yapılmalı, bir an önce harekete geçilmeli’ ifadeleri depreme karşı dirençli kentler yaratmıyor.
Ama toplumu ve topluma bu açıklamaları ileten haber kaynaklarını tatmin ediyor.
Yeter ki birileri ‘kentsel dönüşüm’ desin; yapılıp-yapılmamasının hiçbir önemi yok.
Güvenelim, inanalım yeter…
***
Bu yıl da 26 senedir düzenlenen benzer etkinliklerde kayıplarımızı anacağız, yıkımın dehşet veren görüntülerini izleyeceğiz, tartışmalar ışığında mantıklı bir neticeye erişilemeyen ‘olası büyük Marmara depremi’ için derhal harekete geçilmesi gerektiği beyanlarıyla manşetlerimizi süsleyeceğiz…
Ertesi gün de gündem hızla değişecek.
Ta ki yeniden sallanana dek…
İnsan canının bu denli kıymetsiz olduğu günümüz koşullarında zaten yabancı bilim insanları özellikle İstanbul’da büyük bir yıkımdan çıkışın olamayacağını, yalnızca havadan ilaçlama yapılarak salgın hastalıkların önlenebileceğini bildiriyor.
O halde boşuna strese gerek yok; anlık yaşayalım:
Carpe diem!
***
Balıkesir Sındırgı Depremi geçen haftaydı.
Yine uzman isimler sosyal medyadan ya da televizyondan vatandaşa seslenerek çeşitli tahminlerini iletti.
Kimisi ‘bundan daha büyük bir sarsıntı olmaz’ derken; kimisi fayların kırıldığını ve daha büyük bir felaketin kapımızda olduğunu belirtti.
Bu işin de bir borsası var elbette.
Kim neye inanmak isterse istesin; doğayla oyun olmaz!
Anma törenleri yerine daha kıymetli çalışmalar yapılıyor olsaydı geleceğimizden bu denli korkuyor olmazdık!
Sitem cümlelerimi peş peşe kaleme alırken daha önceki yıllarda neler yazdığıma da göz gezdirdim:
“… Zaman çoktan doldu, uzatmaları oynuyoruz.
Bu nedenle Bursa nazarında konuşacaksak eğer; ‘Gemlik acilen taşınmalı, şu mahallede kentsel dönüşüm başlamalı, yüksek katlı binalar ovadan yükselmemeli’ açıklamaları yalnızca gündemi doldurmak için!
Özetle kabul edelim ki:
Unuttuk!
17 Ağustos’u, 6 Şubat’ı ve Türkiye’nin yaşadığı tüm yıkımları unuttuk…” ifadelerini kullanmışım.
Bu defa bir değişiklik yaparak ‘unutmadık’ dedim; içi boş hatırlamalara değinmek için…
***
TMMOB Jeoloji Mühendisleri Odası Güney Marmara Şube Başkanı Mehmet Yıldız’ın yaptığı açıklama da çok yerindeydi, -bu yıl da benzer bir açıklama yapacağını varsayarak- yeniden yer vermek istiyorum:
“17 Ağustos 1999 tarihinde gerçekleşen Marmara Depremi’nin üzerinden yıllar geçti. Bu büyük felaket, ülkemizin deprem gerçeğiyle bir kez daha yüzleşmesine neden oldu ve binlerce vatandaşımızı kaybettik…
Bu acı olayın yıl dönümünde bir kez daha hatırlatmak isteriz ki; Türkiye’nin deprem kuşağında yer aldığı gerçeği asla unutulmamalıdır.
Depreme karşı bilinçli, hazırlıklı ve dirençli bir toplum oluşturmak, en temel sorumluluğumuzdur!”
Elbette bugüne dek yapılmasını umduğumuz ama yapılmamış olanları da sıralamıştı Başkan.
Afet, Acil Durum ve İklim Değişikliği Bakanlığı kurulması, İmar Kanunu’nun hazırlanması, alan veya ada bazlı dönüşümün başlaması, master planlarla önlemlerin alınması gibi…
Yeter ki harekete geçilmek istensin, tüm uzmanlar işe el atacaktır zaten.
Aynı sitemini Yıldız da: “Tüm çalışmaların daha önce çok sayıda örnekte yaşandığı gibi, eyleme dönüşemeden tozlu raflarda kalma olasılığı büyüktür…” ifadeleriyle dile getirmiş ve sözlerini şu şekilde sonlandırmıştı:
“Hemen her ağızdan duymaya alıştığımız ’17 Ağustos’u Unutmadık’ söylemi yerine Bursa Valisi, Bursa Büyükşehir Belediye Başkanı ve İlçe Belediye Başkanlarımız olmak üzere ilgili ve sorumlu tüm kurumlar ile vatandaşlarımıza şu soruyu yöneltiyoruz:
Gerçekten de unutmadık mı?”
***
Canı gönülden dileğimiz; bir daha böyle acılar yaşamayalım…
Tabii biraz da akıllanalım!