2020’de 2 bin 427,
2024’te bin 897 çalışan hayatını kaybetti.
2025’in ilk 3 ayında ise 440’ı bulan can kaybı söz konusu.
“Ve veriler sadece birer sayı değil!” diyen Dr. Öğr. Gör. H. Gizem Akalp; “
“İş kazalarında kaybettiğimiz canlar; birer baba, anne, evlat…” hatırlatmasını yaptı.
Bu gerçeklikle verilere bir kez daha bakın; içiniz acıyorsa, üzülüyorsanız ‘insan onuruna yaraşır’ iş koşullarına ulaşılabilmesi için siz de elinizi taşın altına koyun!
***
İş sağlığı ve güvenliği gündemiyle ilk kez Bursa’da:
‘Kamusal Alanlarda İş Sağlığı ve İş Güvenliği Çalıştayı’ düzenlendi.
Merinos AKKM’de 2 gün süren çalıştaya; Marmara Belediyeler Birliği Başkanı ve Bursa Büyükşehir Belediye Başkanı Mustafa Bozbey, Bursa Vali Yardımcısı Rıza Gençoğlu, Bursa Belediyeler Birliği ve Yıldırım Belediye Başkanı Oktay Yılmaz, kaymakamlar, ilçe belediye başkanları, akademisyenler, kamu kurumu, meslek odası ve sivil toplum kuruluşlarının temsilcileri katıldı.
Tüm konuşmaları dikkatli bir şekilde dinledim.
Belediye başkanlarının ortak ifadesi:
“Yerel yönetim sadece kamu çalışanlarının güvenliğini sağlamakla sınırlı kalmayacak, toplumda İSG’nin yayılması için stratejik görev üstlenecek.
Güvenli bir şehir duvarları sağlam yapılarla değil insani önceleyen bir zihniyetle olur.
İSG’ye yasal zorunluluk değil, toplumsal görev olarak bakılmalıdır...”
Daha önce işçi ölümleriyle ilgili yazdığım yazılarda var olan zihniyetin kavramda gizli olduğunu, önce bunun değişmesi gerektiğini ima etmiştim.
‘İş sağlığı’ değil, ‘işçi sağlığı’ olmalı!
Ama ne yazık ki içinde bulunduğumuz sistem çarkların işlemeye devam etmesi gerekliliğine dayalı; insan canının kıymeti lafta kalmaktadır.
Çalıştayda dağıtılan kitapçıkta; ‘İnsan neden önemlidir?’ başlıklı bir bölüm bulunuyor.
-Demek ki toplumun bilinçlenmesi için buradan başlamak gerekiyor.-
Buradaki metinden kesit paylaşmak istiyorum:
“İnsanın varlığıyla birlikte dünya şekillenmiştir.
Bu bilinçle bakınca insana, niteliklerine uygun iş bulunması ve kendi emeğiyle, kendi çalışmasıyla kendini ve ailesini geçimini temin edecek, insana yakışan ortamın oluşturulması, emeğinin gözetilmesi ve karşılığının geciktirilmeden hakkıyla ödenmesi insanlığın en temel görevidir!”
Akademik çalışmalarda yer alan bu ifadeler bazen çok anlamsızlaşıyor.
Çünkü uygulamada karşılığını göremediğimiz her şey havada kalıyor.
Bana iyi uygulamaları örnek göstererek, karamsar söylemleri kenara bırakmam gerektiği aklını verenler kadar pozitif olamıyorum.
Başta da belirttiğim gibi:
Kaybettiğimiz her bir can ile bir aile yok oluyor.
Ama verileri öylesine okuyup geçenler, yeryüzünün en mutluları, şanslıları…
***
Çalıştayda ülkemizden verilebilecek örneklerin bir kısmına değinildi:
Bolu’daki ve Uludağ’daki otel yangınları, maden kazaları vb.
Ve ‘İhmal vicdanı bir mesele haline gelmiştir’ denildi.
Dr. Gizem Taşçı konuşmasında:
“Uluslararası Çalışma Örgütü’nün de belirttiği gibi; herkesin evden çıktığı gibi eve dönmek hakkı var. Her gün ortalama 5 çalışan evden çıkınca eve dönemiyor. Hayatımızın 3’te 2’sini geçirdiğimiz çalışma hayatında bir bedel ödemekteyiz; o da sağlığımız.”
Tabii kazaların sebeplerine de değinmek gerekli; farkındalık eksikliği, çalışan eksikliği, denetim zayıflığı, kültürel, yerleşik inançlar…
Kültürel-yerleşik değerlere bir parantez açayım:
Daha önce defalarca yaptım bir şey olmadı.
Bize bir şey olmaz.
Adı üstünde kaza işte.
Kaza geliyorum demez...
Hâlbuki kazalar göz göre göre gelmektedir!
Güvenlik önlemlerini talep etmesi gereken çalışanlardır; işverenin denetçisidir onlar.
Ama işverenin tüm özenine rağmen kurallara uymayan, verilen teçhizatı kullanmayan ve canını hiçe sayanları da es geçmemek gerekir.
Toplum olarak yüksek oranda kusurlu olduğumuz alanlardan biri bu.
***
Öğr. Gör. Hüdayi Taşçı da etkili bir sunum gerçekleştirdi.
Bursa için çalıştayın güzel bir başlangıç olduğunu belirtti ve Türkiye gerçeklerinden örnekler sundu:
“Fransız bir gezgin bisikletle 41 ülke gezdi. Türkiye’ye yolu düştü ve Marmaris’te kural ihlali yapan bir aracın çarpması sonucu hayatını kaybetti. Burada yolda yürürken kafanıza cam düşebilir, elektrik çarpabilir. Bazı konularda çok kötüyüz.
Öyle bir sistem kurdular ki; üret üret üret…”
Devamını ben tamamlayayım.
Yeter ki üretim gerçekleşsin, Mısır Piramitlerinin yapımı sırasında ölen kölelerden bir farkı yok emekçilerin!
Bazı hikâyelere gülüyoruz -yanlış dişi çeken dişçi, yanlış bacağı ameliyat eden doktor örneklerinde olduğu gibi- ama ağlanacak hâlimize!