‘Yeni nesil’ denilerek başlanan cümleler genellikle şikâyet, sitem ve suçlama ile bitiyor.
Kanıt olarak da sosyal medyada paylaşılanlar gösteriliyor.
Adını bildiğiniz ama hedef göstermemek adına zikretmek istemediğim bir platformdaki videolar; gerçekten de toplumun akıl sağlığından şüphe etmemize neden oluyor.
Ancak meşhur olabilmek, para kazanabilmek adına bu girişimde bulunanlar yalnızca ‘yeni nesil’ dediğimiz yaş grubu değil; ne yazık ki onların aileleri de bu rezilliğe ortaklar.
Kimin yazdığını hatırlamıyorum, konuyla ilgili bir tweet atılmıştı:
“Bir gencin saçma sapan hareketler yapan videosunu izledikten sonra yazık annesi babası görse çok üzülür diye düşünüyorum, bir sonraki videoda annesi ve babası mutfaktan salona takla atarak geçiyor.”
Belki eğlenmek istiyorlardır deyip, kendimi teselli etmeye çalışıyorum.
Ancak farkında olmadığımız bir şey var:
Dijital ayak izimiz!
Dijital çağda, internet üzerinde gerçekleştirilen her eylem, bırakılan bir izdir. Bunlara da ‘dijital ayak izi’ denmektedir.
Sosyal medya etkileşimleri, e-postalar ve diğer aktiviteler buna dâhildir.
Şu anda kimse ciddiyetin farkında değil ama silme tuşuna basınca kaldırıldığını sandığınız gönderiler orada bir yerde beklemeye devam ediyor…
***
Gittiğim bir iş görüşmesinde, insan kaynakları yetkilisine öz geçmişimi uzatmış ve karşılığında şu tepkiyi almıştım:
“Bana CV verme, ben şimdi senin Instagram, Facebook ve Linkedln hesaplarına bakacak ve neler yaptığını, nasıl biri olduğun hakkında fikir edineceğim.”
Bu tavrı doğru bulup, bulmamak değil konumuz.
Vurgulamak istediğim; gidişat.
Tabii ki kendimize bir hayal âlemi oluşturarak, günlük hayatta yapamadıklarımızı sanal olarak yaşar olduk.
Sürekli mutlu, zengin, eğlenen profillerin gerçekte bu şekilde yaşamadıklarını biliyoruz.
Sosyal sorumluluk projelerinde çocukları bu sanrıdan kurtarabilmek için etkileyici kısa filmler oluşturuluyor.
Aslında hiç içmeyi sevmediği kahveyi alıp, fotoğrafını çekerek aldığı ‘like sayısı’ kadar gülümsüyor gençler.
Algı yönetimi yapılırken, yeni neslin geleceği hiçe sayıldı.
Çünkü ‘delete’ tuşu işe yaramıyor.
Nasıl mı?
Bir internet kullanıcı olarak büyük ihtimalle ortalama son 15 yılı çevrimiçi geçirdik.
Çocukluk fotoğraflarımızdan başlayan ve an be an bizi paylaşan ebeveynimiz varsa hele; hiç kaçarı yok takip ediliyoruz.
Zaten bunu alışveriş sitelerinden gelen reklamlarla çoktan öğrendik.
Kişilerin tercihleri, zevkleri hep kontrol altında.
Bir kere kırmızı kazak aratın mesela.
Günlerce her sitede karşınıza pop-up olarak öneriler akacak.
Durum böyleyken paylaştığınız şeyler için yıllar sonra ‘bunu ben nasıl söyledim’ diye pişmanlık duyabilirsiniz.
Silmek de mümkün olmadığına göre 40 kere düşünmekte fayda var…
***
Aposto’da yer alan Doğa Yurduneri’n haberinde uzmanların açıklaması şu şekilde yer alıyor:
“Kendinize ait tüm verileri silmeniz imkânsıza yakın. Google’ın dizin sistemi de bu süreci oldukça zorlu bir hâle getiriyor. Bunun için kullanıcının kendisine ait her bir veriye ulaşması, bunu kaldırması, kendi kontrolü dâhilinde değilse ilgili platformdan kaldırılmasını talep etmesi ve bazen bununla ilgili yasal süreç başlatması gerekiyor. Tüm bu adımlar tamamlansa dahi yine de internet veri tabanının derinliklerinden kişi hakkında keşfedilmemiş bir bilgi ortaya çıkabiliyor!”
Üstelik hakkımızda yığınla bilgiye sahip olan şirketler Meta ve Google ile sınırlı değil.
Aktarılan bilgiye göre daha önce hiç adını duymadığımız komisyoncu şirketler de bizimle ilgili pek çok veriye sahip.
Bunlar kullanıcılar hakkında bilgileri topluyor ve belirli amaçlarla diğer şirketlere satıyor.
Amaç hedefli reklamlar sunmak veya siyasi bir kampanya için söylem oluşturmak olabiliyor.
***
Şimdilik tehlikeli gibi gelmiyor kulağa.
Ama Çin’deki Sosyal Kredi Sistemi - vatandaşların izlendiği ve davranış ve tutumlarının puanlanarak bir vatandaşlık puanı oluşturulduğu sistem.- dünyaya yayılırsa o zaman ne demek istediğimiz daha net anlaşılacak!