Kendi şehrimizde turist olma fikrini sevdiğimi zaman zaman dile getiriyorum.
Gezmek isteyince, kalabalığın yığıldığı yerlerden, kafe ve AVM’lerden uzaklaşmak iyi geliyor insana.
Hep aynı şeylerle meşgul olmak zihni köreltiyor.
O yüzden arada Bursa’nın daha önce hiç gitmemiş gibi heyecan yaratan noktalarını ziyaret etmekte fayda var.
Bunlardan biri Irgandı Köprüsü.
Burası Osmanlı’nın tek arasta köprüsü olarak biliniyor.
II. Murad dönemine, 1442’ye uzanan bir tarihi var.
Celali ayaklanmalarının ardından, 1640 yılında Bursa’ya gelen Evliya Çelebi’nin Seyahatname’sinde, köprünün üzerinde 200 dükkânın bulunduğu belirtilse bile gerçekte 32 dükkân olduğu bilgisi mevcut. “Tabii ki 200 dükkân olsaydı gezmeye doyum olmazdı.”
Kurtuluş Savaşı sırasında, 1922'de, işgal kuvvetleri Bursa'yı terk ederken Irgandı Köprüsü’nü dinamitleyerek yıkmış, 1949’da dükkânsız olarak onarılmış. Restorasyon girişimleri 1988 yılında başlamış ve nihayet 2004’te tamamlanmıştır. Açıldığı günden beri turistlerin ilgi gösterdiği ama şehrin sakinlerinin pek önemsemediği bir yer olarak varlığını sürdürüyor.

Ne değişmiş olabilir?
Dükkanlar aynı, manzara aynı diyebilirsiniz.
Ama her gittiğinizde bir sürpriz ile karşılaşabilirsiniz!
Örneğin İznik’te gezmenin verdiği hissi küçük bir dükkânda bulabilirsiniz.
Bize bunu sağlayan Kültür ve Turizm Bakanlığı’na bağlı İznik Çini Sanatkârı Nükhet Alp.
‘Nükhet Alp Sanat Atölyesi’ önünde rengarenk çinileriyle cezbediyor.
Hemen köprünün yanı başında Yeşil Türbe çinileriyle meşhurken, bu işin ustasıyla sohbet etmek bir ayrıcalık.

***
Alp’ten öncelikle “Devlet sanatçısı nasıl olunuyor?” sorusunun yanıtını aldım. Çünkü son dönemde birçok alanda tanıştığımız kişilerin çoğu bu unvana sahip. Sanatçılar haklarında çıkan ilgilendikleri sanat dalıyla ilgili haberleri, röportajları Kültür Bakanlığı’na gönderiyor. Gerekli incelemeler sonucunda da unvanı almaya hak kazanıyor.
Ancak 6 aylık bir kurs sonrası işin ustası olduğunu iddia eden de var, yirmi yıldır bu işi yapan da.
Gerçek ustalar kendilerini şehrin sembol yapılarının restorasyonunda kanıtlıyor. Bu konu hakkında Nükhet Alp, “İznik Saat Kulesi ve pek çok tarihi çeşme restorasyonunda bulundum. Yeşil Türbe tüp geçidi ve Emir Sultan tüp geçidini Çandar Çini ile yaptık. Hepsinin bir hikayesi var. Sanatçılar her şeyi layıkıyla yapmak için çabalar. Yaptığım her işin arkasındayım” ifadelerini kullandı.
Çini sanatçısı olmaya karar vermek kadar yetenek de önemli muhakkak. Ama kalpten istemek ilk şart.
Alp bunu, “Çini bir annenin çocuğa verdiği emek gibidir. İznikliyim, çiniciliğin başkentinde olunca insan zorlanmıyor. İlk yaptığım ‘Gelin Tacı Tabağı’ydı ve kusursuz yapmıştım. Göz görürse, kalp isterse el yapar. Hangi işi yaparsanız yapın gerçekten istemek başarıya götürür, harika bir iş çıkarmanızı sağlar” sözleriyle açıkladı.
Çininin mekânlarda kullanımı hakkında da bilgi paylaşan Alp, Kütahya ile İznik çisini arasındaki farka da bir açıklık getirdi:
“Çini aslında çamurdur, soğuk malzemedir. Ancak alt yapısında beyaz kuvars vardır. Çinili camilere girdiğiniz zaman ilk önce soğuğu hissedersiniz. Ama çıkarken pozitif ayrılırsınız çünkü kuvars var. Saraylarda da yapılmış çini. Yapılan bezeme fırına veriliyor ve bir gün sonra ateşte kendi rengini, desenini alıyor. Bu yüzden zaten adı çini, ‘ateşte açılan çiçek’ anlamına geliyor. Kütahya yapımı olanlar da genellikle serigrafi baskı bulunuyor. Ayrıca Kütahya çinisi cephe kaplamada kullanılamaz. Çünkü genleşme özelliği yok. İznik çinisinde istediğiniz kadar su dökün dışarı vermez, yağmuru, karı tutar.”

***
Peki biz bu sanata sahip çıkıyor muyuz?
İznik’te yaklaşık 200 dükkân bulunuyor.
Çoğunda hep aynı desene sahip aynı ürünleri görüyoruz.
Ne yazık ki bunlar seri üretim Kütahya çinisi olan hediyelik eşyalar.
“İznik’te buna bir kriter getirilmiş olsaydı, bugün çok farklı olabilirdi” diyerek sitem ediyor Nükhet Hanım haklı olarak.
Elimizdekinin kıymetini bilmiyoruz. Sadece el sanatları olarak düşünmeyin.
Tarihimize, doğamıza, kaynaklarımıza yabancıyız, bildiğimizi de tüketip yağmalıyoruz.
Diğer ülkeler ise bizim sahip olduklarımıza hayranlar ve daha çok sahip çıkıyorlar.
Nükhet Alp sanatkarlığı sayesinde pek çok ülkeyi gezmiş, fuarlarda, sergilerde yer almış. Avustralya Sidney’de başından geçen bir olayı aktarıyor:
“El üstünde tutuldum. Sergi bittikten sonra Türkiye’ye döneceğimiz gün belediye başkanı uçağa kadar geldi. ‘Ülkemizde kalın. Bize çini öğretin, sanatı burada devam ettirin’ dedi. Güney Kore Cumhuriyet resepsiyonunda da temsilen bulundum. Workshop düzenledim. Ülkenin ünlü isimleri hayranlıkla izlediler ve bitmemiş tabağı satın almak istediler. Bana bırakılan miras yurt dışında yüceltilirken, biz de değer görmüyor. İnsan elinde varsa kıymetini bilmiyor!”

***
Bu farkındalığı oluşturmak ve gelecek nesillere aktarılmasını sağlamak hepimizin sorumluluğu. Hem bu görevi yerine getirmek hem de mutlu olmak için köprüyü ziyaret etme fırsatını kaçırmayın.
Irgandı’da İznik rüzgârı esiyor, unutmayın…
