2024, ‘depremlerin ve salgınların yılı olacak’ söylemi yayılmaya başladı.
Bunun için kâhin olmaya gerek var mı?
Aylar öncesinde Covid-19’un yeni varyantı Eris hakkında veri olmaması sebebiyle uzmanlar açıklama yapamıyordu ama onun da geleceğini hepimiz biliyorduk.
Çünkü alıştık!
Sosyal medyada yaptığım sağlık ile ilgili gönderilere gelen yorumlar arasında İzmir’de Eris vakalarının çok arttığı bilgisi dikkatimi çekti.
Akciğer enfeksiyonu tanısıyla hastaneye yatırılanlar da iyileşmekte zorlanıyor.
Her mevsim geçişinde hasta olanlar grip, alerji, nezle ve korona belirtilerini birbirine karıştırıyor.
Ancak düşmeyen ateş ayırt edici belirtilerden biri.
Bursa’da da hastanelere yüksek ateş nedeniyle başvuranların çoğaldığı bildiriliyor.
Zaten burun akıntısı, hapşırık, öksürük, halsizlik rutinimiz haline geldi.
Dengesiz mevsim koşulları, hava kirliliği bu semptomların hepsini tetikliyor.
Peki, önümüzdeki dönemde eski önlemler geri gelir mi?
Maske takmaktan bile şikayetçi olan toplum ‘buna rağmen herhangi bir bildirisi olmadığı halde maske takanları görmeye başladım’, yeniden tam kapanmayı ne maddi ne manevi kaldırabilecek durumda değil.
Ama sağlık söz konusu olunca bazı şeylere katlanmak zorundayız!
Eris’in Türkiye’de başladığı anons edildikten sonra toplu taşımada, basın toplantılarında, alışveriş merkezlerinde öksürük sesleri artık bana da endişe veriyor.
Öksürme, hapşırma, konuşma ve nefes alma gibi üst solunum yolları eylemleri ile enfekte olmuş yüzeylere dokunduktan sonra ellerin ağza, burna veya göze temas etmesi sonucu virüs karşı tarafa kolayca bulaşabiliyor.
Bu nedenle sosyal mesafe kurallarına dikkat edilmesi ve el hijyenin sağlanması gerekiyor.
Geçmiş dönemden iz bırakan tabii ki sadece salgın değil, mücadele için geliştirilen aşılardı.
Yan etkileri hâlâ tartışılırken yeni varyant için de aşılardan söz edilmeye başlandı.
Sağlık Bakanı Fahrettin Koca bu konu hakkında, “Bazı ülkelerin aşı baskısına boyun eğmesi, bizim de aşı baskısına boyun eğeceğimiz anlamına gelmez. Küresel Covid aşısı baskısına boyun eğmemiz mümkün değil. Türkiye'nin kendi programı var ve birileri istiyor diye aşı programı başlatmayız” ifadelerini kullandı.
Bunu bir söz olarak kabul etmek istiyorum.
Ayrıca Bakan Koca, hasta sayısında bir artış olup olmadığına ilişkin soru üzerine şunları kaydetti: "Bildiğiniz gibi Eris varyantının virülansı yani hasta etme gücü daha düşük fakat bulaşıcılığı daha fazla. Bu dönemde hasta sayısının arttığını söyleyebiliriz. Fakat hastaneye yatış oranları oldukça düşük. Ağır hastalık yapmıyor. Daha hafif seyrediyor. Covid-19, nezle ve grip gibi bir üst solunum yolu enfeksiyonuna dönüşmüş durumda. Bu beklediğimiz bir seyirdi!”
Tam kapanma ise şu anda söz konusu değil.
***
Buraya kadar zaten bildiğimiz, tanıdığımız bir düşmandan bahsettim.
Eğer beklenildiği gibi salgınlar yılına geçiş yapılacaksa başka virüslerden bahsediliyor olmalı diye düşünürken; Pakistan’da ortaya çıkan ve vaka sayısında patlama olan ‘Kırmızı Göz’ hastalığını gördüm.
Hindistan’da Nipah virüsünün küresel salgına dönüşmesi an meselesiyken bir ‘Kırmızı Göz’ eksikti.

Pakistan’ın Pencap eyaletinde eylülde şu ana kadar bulaşıcı kırmızı göz (konjonktivit) hastalığına yakalananların sayısı 86 bin 133'e yükselmiş durumda.
Pencap eyaleti geçici hükümet Başbakanı Muhsin Raza Nakvi, söz konusu hastalık nedeniyle özel ve devlet okullarında eğitime ara verildiğini belirtti.
Sağlık uzmanları, hastalığın fabrika, çarşı, pazar ve plazalar gibi ortamlarda ve yoğun nüfuslu şehirlerde hızla yayıldığını belirtiyor.
Aslında bu her yıl Pakistan’da görülen bir hastalık ancak bu yıl vakanın çok artması endişe yaratıyor.
Hastaların siyah gözlük takmasını tavsiye eden uzmanlar, bu kişilerin yataklarını ve kullandıkları eşyaları ayırmaları gerektiğini vurguluyor.
Türkiye’de henüz yok!
Eğer bu hastalık da kapımızı çalarsa önümüzdeki yıl hem maskeli hem gözlüklü gezeriz.
***
Biri hapşırdığı zaman ters ters bakıyoruz, kendimize herhangi bir virüsün bulaşmasından korkuyoruz.
Bu gidişle izole olan toplumlara dönüşecek ve özel fanuslarda yaşayacağız…