Bir yılı daha geride bırakmaya hazırlanırken, başımıza gelenlere bir bakıyorum.
Biriktirdiğimiz anıların çoğu felaket dolu.
Doğal afetler, savaşlar, krizler…
Çoğunu unuttuk bile.
Ama her zaman güncelliğini koruyan bir konu var.
Maalesef bu, şiddet!
Çocuklara, kadınlara, hayvanlara, doğaya…
Şiddet başlığı altında farkında olduklarımız da var, olmadıklarımız da.
‘Nasıl olabilir, herhangi bir saldırıya maruz kalsam bunu bilirdim’ diyebilirsiniz.
Ancak gün içinde yakınımızdaki kişilerin canımızı sıkan, moralimizi bozan söylemleri bile bir şiddet.
Türkiye'nin ilk kâinat güzeli, oyuncu Azra Akın Koru’nun konu ile ilgili söylediği şu söz çok doğru:
“Hamile bir kadına, 'ne kadar da kilo almışsın' ya da yeni anne olmuş bir kadına 'doğumdan sonra kilo veremedin' demek de şiddettir.'
Çok güzel olduğunuzu düşündüğünüz bir anda, biri ‘saçların ne kadar da bakımsız’ dese ya da yaptığınız iş için çok emek harcayıp, kendinizden emin bir şekilde onu sunduğunuz zaman ‘ne kadar rezil bir sunumdu bu böyle’ tepkisi gelse ne yaparsınız?
Alışkın olduğumuz bu ifadeleri hazmederiz, içselleştirir ve kendimize çekidüzen vermeye çalışırız öyle değil mi?
Halbuki bu suskunluk hâli bizi bitirmekte, farkında olmadığımız şiddetin dozunu artırmasına katkı sunmakta!
Gelelim tanıma:
Şiddet, bir kişi veya gruba yönelik; mağdurun bedensel bütünlüğüne, mallarına veya simgesel ve kültürel değerlerine zarar verecek şekildeki her türlü davranıştır.
Yani sadece vurarak, döverek, öldürerek olmuyor.
Haberlerde göre göre bir kanı oluşturduk, ‘erkekler kadınlara zarar veriyor’ diye.
Halbuki bu tek taraflı değil, yalnızca erkeklerden kadınlara yönelik değil.
Ancak orantısız güçle karşılaşan, maddi manevi dayanaktan en çok yoksun olanlar kadınlar.
Bu nedenle yılın belirli günleri onlara ithaf edilmiş durumda.
‘25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü’ gibi…
***
Peki, neden 25 Kasım?
Ardında korkunç bir olay var.
25 Kasım 1961’de Dominik Cumhuriyeti’nde bir uçurumun dibinde cesetleri bulunan Mirabel kardeşlerin mücadelelerinden ilham alan Birleşmiş Milletler, bu tarihi seçti.
Mirabal kardeşler olarak bilinen Patria, Minerva ve María Teresa, Dominik Cumhuriyeti'ni yöneten Rafael Trujillo rejimine karşı mücadele başlattı. Ülke çapında bu mücadelenin simgesi olan kardeşler rejim polisleri tarafından 25 Kasım 1960 tarihinde şoförleri Rufino de la Cruz ile boğazlanarak, dövülerek öldürüldüler.
Cinayetin ardından olayı örtbas etmek için bir uçurumdan atarak kaza süsü verilmeye çalışıldığı bilgisi mevcut.
Günümüzde de hâlâ buna benzer olaylar tüm ülkelerde devam ediyor.
Yaşanan teknolojik, ekonomik, sosyolojik ilerleyişlerin hiçbiri bu olayların önüne geçemiyor.
Medeniyetin beşiği olarak tanıtılan Avrupa ülkelerinde de, ABD’de de aynı.
Örneğin, İngiltere’de de sığınma evleri var. Ülkede şiddet gören kadınların 7/24 arayabilecekleri yardım hattı bulunuyor.
ABD’deki kadınlar, çok sayıda kadın hakları örgütlerinin çabalarına rağmen aile içi şiddetin kurbanı olmaya devam ediyor. Bunun önüne geçmek için ülke çapındaki aile içi şiddet yardım hatlarında 20 binden fazla telefon görüşmesi yapıyor. Ülkede her 5 kadından 1’i şiddet görüyor.
İskandinav ülkesi Finlandiya’da ise yılda 50 bine yakın kadın cinsel ya da fiziksel şiddete maruz kalırken, faillerin çoğunun ceza almadığı çıkan haberlerde belirtiliyor.
Yani şiddetin herhangi bir memleketi de yok!
Ülkemizde de şiddet vakalarının artışından şikâyetçiyiz haklı olarak.
Sosyo Politik Saha Araştırmaları Merkezi’nin son raporuna göre:
Türkiye’de 1 Haziran-31 Ağustos 2023 tarihleri arasında, 88 kadın katledilmiş, 83 kadın şüpheli bir şekilde hayatını yitirmiş, 160 kadın yaralanmış, 39 kadın tehdit edilmiş, 25 kadın ağır yaralanırken, 14 kadın tacize, 6 kadın cinsel saldırıya maruz kalmış.
Yorum sizin!
***
25 Kasım’da Bursa’da da farkındalık etkinlikleri düzenlenecek, yürüyüşler, söyleşiler, konferanslar yapılacak.
Etkili olacak mı?
Sanki hep aynı şeyleri konuşuyor ama hiç yol alamıyor gibiyiz.
Umarım bu sefer işe yarar…