Sağlık hizmetlerindeki ve teknolojideki gelişmelerle hastalıklara müdahale imkanları arttı.
Tabii çoğunlukla maddi gücü bulunanların faydalanabildiği çok sayıda hizmet var.
Sağlık teknolojilerinin geleceğinde; yapay zekâ, sensör teknolojileri, big data analizi, robotik cerrahi, bulut sistemleri ve nesnelerin interneti bulunuyor.
Kişiselleştirilmiş tıp uygulamalarında özellikle giyilebilir teknolojiler ön plana çıkıyor.
Bunlar sayesinde uzaktan kullanıcıların kalp atış hızı, fiziksel aktivite seviyesi, uyku düzeni veya elektrokardiyogram (EKG) sonuçları takip edilebiliyor.
Hem hastayı hem doktoru rahatlatan yeni bir çağ bizleri bekliyor.
Kanser gibi ölüme neden olan hastalıkları tedavi etmek ve hatta önlemek adına da çalışmalar devam ediyor. Erken tanı ile epeyce yol kat edildi zaten.
Peki, tüm bu gelişmeler ışığında insanlar ne umuyorlar?
Daha uzun yaşayabilmek!
***
İlginç olan ise sunulan hizmetlere rağmen beklenen yaşam süresinin gerilemesi.
TÜİK’e göre Türkiye’de doğuşta beklenen yaşam süresi son 10 yılın en düşük seviyesine geriledi ve 77,5 oldu.
Kadınların erkeklerden 5,5 yıl daha uzun hayatta kaldığı bilgisi de paylaşıldı.
-Doğumda beklenen ortalama yaşam süresi yeni doğan bir bireyin, doğduğu ülkedeki cari ölüm oranlarına göre, kaç yıl yaşayacağını tahmin eden bir ölçüm.-
Sürenin; yaşam standartları ve biçiminin, eğitim ve sağlık hizmetlerine erişimle bağlantılı olduğu belirtiliyor.
Bu faktörlerdeki iyileşmeler ömrü uzatırken, geçirilen yılların daha sağlıklı olmasını da sağlıyor.
Önemli olan da bu değil mi zaten?
Çok yaşayıp, hastalıklarla boğuşmak, acı çekmek de ihtimal dahilinde.
Kişilerin ömrünün ne kadarını kaliteli geçireceği ise; sağlıklı yaşam süresi beklentisiyle tahmin edilebiliyor.
Türkiye’de yalnızca gözlem yaparak bile ömrümüzün kısaldığını söylemek mümkün.
Sanayinin büyük şehirlerde yerleşimle iç içe olması hava ve su kirliliğini tetikliyor. Hızla yok olan tarım arazileri nedeniyle sağlıklı gıdaya ulaşma şansı da hızla düşüyor.
İşlenmiş gıdalar raflarda boy gösterirken; enflasyonun yarattığı et, süt gibi temel gıdalara ulaşmak da gün geçtikçe imkansızlaşıyor.
Ulusal verilere göre Türkiye'de sağlıklı yaşamın yıllara göre uzadığı kaydedilse de bahsi geçen süre 58,9!
Yani yaşam beklentisi ile bu veri karşılaştırıldığında, ülkemizde insanların ömürlerinin yaklaşık 20 yılını hastalıklarla geçireceği sonucuna varılıyor.
Hem bireysel hem de toplumsal büyük bir maliyet!
Nüfusun genç kesimleri için ulusal aşılama programları gibi önlemleri almış ülkelerde yaşayanlar, kronik hastalıklara ne kadar geç yakalanırsa sağlıklı yaşam süresi o kadar uzuyor.
Ayrıca dikkat çekici bir tespit pandemi ile ilgili.
Yaşam beklentisindeki gerilemede Covid-19'un etkili olduğunu söyleniyor ve toparlanma döneminde olduğumuzu belirtiliyor.
Avrupa ülkeleri, ABD ve Şili dahil 29 ülkede Covid-19'un yaşam beklentisi üzerindeki etkisini inceleyen ve Ekim 2022'de yayımlanan bir bilimsel araştırmaya göre; 2021'de sadece sekiz ülkede olumlu beklenti yeniden artmaya başladı.
Buna inanması güç.
Çünkü yeni varyantlar kapımızda.
Geçmek bilmeyen gripler, uzun süren ateş, en az iki hafta kullanılan antibiyotikler vücutlarımızı ne hale getiriyor belli değil.
Covid-19 dünya genelinde çok sayıda ölüme neden oldu.
Hastalık kadar tedavisi de şaibeli.
“Aşılar, hastalık döneminde tedavi için kitlelere verilen ilaçlar, erken yaşta ölümleri tetikledi mi?”, bu da tartışılıyor.
Yani kâğıt üzerinde yapılan hesaplar ile realite tutmuyor.
Ömrümüz kısalıyor!
***
Daha uzun yaşayabilmek iyi bir şey mi?
Bireysel olarak hepimiz ‘evet’ diye yanıtlarız bu soruyu.
Ancak dünya nüfusunun artması kadar yaşlanması da bir sorun.
İnsan ömrünü uzatma çalışmaları, kıt kaynakların yönetimi ile çatışma yaşıyor!