Hava Durumu

‘Parkinson Yasası’ hayatımızın gerçeği

Yazının Giriş Tarihi: 25.08.2023 06:00
Yazının Güncellenme Tarihi: 24.08.2023 17:26

Gündem yoğun, haber başlıkları iç karartıcı.

‘Hiç mi iyi bir şey olmaz?’ diye söyleniyoruz.

Sağlık, ekonomi, afetler…

Hepsi birden saldırı halindeler.

Yıkılmamak için çırpınırken işlere odaklanmak gittikçe zorlaşıyor.

Hayat yolculuğunda en yakın partnerimiz zaten strese bağlı hastalıklar.

Zihinler bulanık, gelecek belirsiz, kaygı yükseldikçe motivasyon düşüyor.

Zamanında teslim edilmesi gereken projeler de son ana kadar bitmiyor.

Bu sefer felaketleri bir kenara bırakıp bu konuya değinmek istiyorum!

Ya hiç zaman engeli olmasaydı?

Herkes verilen görevi, işi, projeyi istediği dönemde sonlandırıp teslim etseydi nasıl olurdu?

Sorumluluk bilinci burada devreye giriyor ve buna riayet edecek çok az kişi bulunuyor.

Şimdi ‘Parkinson Yasası’ ne anlatıyor ona bakalım.

***

Parkinson yasası -yapılan iş, bitirilmesi için ayrılmış süreyi dolduracak şekilde genişler- şeklinde tanımlanıyor.

Buna göre, yapılacak iş için ayrılan süre ne kadar uzunsa, tamamlamak için geçecek sürenin de o kadar uzayacağını belirtiyor.

Bir saatte bitebilecek iş için üç saat verilmişse zamandan tasarruf etme şansı olmuyor, iş yayıldıkça yayılıyor.

Hepimizde ‘aman daha çok var, kalsın, sonra yaparım’ düşüncesi yok mu?

Öğrencilerin daha çok başına geliyor bu durum.

Ödev yapılacaksa, sınava çalışılacaksa, tez yazılacaksa verilen süre ucu ucuna yeter.

Hâlbuki erkenden yapıp kalan vakti huzurla geçirmek var seçenekler arasında.

Bu üşengeçliğin, belki tembelliğin ilk defa tanımlanması 1955 yılındaki The Economist dergisine dayanıyor.

C. Northcote Parkinson tarafından kaleme alınmış makalede geçiyor ve şu ifadeler yer alıyor:

“Bu yasa, yapılacak işin kendisi için ayrılmış olan sürenin tamamına yayıldığına dair basit bir gözlemdir.

Örneğin, zamanı olan yaşlı bir teyze veya amca, tüm gününü başka bir şehirde yaşayan yeğenine kartpostal yazarak geçirebilir.

Bir saat kartpostalı arayarak geçecektir, diğer saat ise gözlüğünü arayarak, bir yarım saat de doğru adresi bulmaya çalışarak, bir saat ve on beş dakika kartpostalı düzenleyerek, yirmi dakika da hemen yan caddede bulunan posta kutusuna giderken şemsiye alıp almamak üzerine düşünerek...

Aynı iş, meşgul bir çalışanın sadece üç dakikasını alacaktır, başkasının kaygı ve zahmetle geçen tüm bir gününü alabilecek olsa bile...

Araştırmalar insanların tamamlamaları gereken bir iş olduğunda "İşi bitirmek için ne kadar süreye ihtiyacım var?" yerine, "İşi bitirmek için ne kadar sürem var?" şeklinde düşündüklerini gösteriyor.

Aslında bu şekilde bakarsak yasaya gayet masum duruyor.

En kötü ne olabilir ki?

Ama bilimsel araştırmalar şunu gösteriyor, bir işi tamamlamak için ek süre verildiğinde, olağanüstü bir performansla karşılaşılmaz!

Dahası ek süre verildiğinde sonraki seferde bu artık normal süre olarak tanımlanıyor.

Böylece işler uzadıkça uzuyor…

Vakit harcamaya neden olan çok sayıda faktör var.

Bahane bulmak zor değil.

Önemli olan bu eğilimle baş edebilmek.

Stratejik bir planlama yapmak, ‘ne kadar sürem kaldı’ diye düşünmek yerine son tarihleri belirlemek, sınırlamalar getirmek, görev yönetimi araçları kullanmak ve kontrolü ele almak!

Ayrıca etkinliği kanıtlanmış Pomodoro Tekniğini de deneyebilirsiniz.

-Zihinsel yorgunluğu azaltırken üretkenliği artırmak amacıyla sık ve kısa molalar vererek odaklanılmış çalışma şekli. 25 dakikalık çalışma oturumlarına beş dakikalık ara verilmesi söz konusu.-

***

Daha fazla zaman kullanımı bir kayıp!

Bunu unutmadan, sınırlar içinde kalmak ve dağınık zihnimizi toparlamak en büyük kurtarıcımız olacak.

Tabii dünya ve ülke gündeminden kopmayı başarırsak…

 

Yükleniyor..
logo
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.