6 Şubat’ın yıl dönümü de geride kalırken, bir süre daha ‘biz ne olacağız?’ sorgulamasını sürdürecek sonra hayatımıza kaldığımız yerden devam edeceğiz.
Bunu kınamak için söylemiyorum, olması gereken bu zaten.
Tek sorun harekete geçilemiyor olması.
Sosyal medyada paylaşımlar arasında şunu gördüm:
“1999 Depremi’nden ders alınmış olsaydı, 6 Şubat’ı anmak zorunda kalmazdık!”
İşte tüm mesele bu!
Biliyorum ki toplum olarak sitemlerimiz ortak.
Peki, kayıplarıyla, acılarıyla baş başa kalanlarla hiç yüzleştiniz mi?
Kilometrelerce uzaktan empati kuruyor, üzülüyor, isyan ediyoruz ama çoğumuzun gerçekle yüzleşmeye cesareti yok.
Çünkü o an geldiğinde, kurabilecek teselli cümlemiz mevcut değil.
‘Başın sağ olsun, Allah rahmet eylesin, bir daha olmaz inşallah’ vb…
Hepsi de kifayetsiz!
Bu karşılaşmaya cesaretiniz varsa eğer o zaman sizi ‘Peki Ya Sonra?’ sergisine davet ediyorum.
Ressam Şefik Bursalı Sanat Galerisi’nde perşembe akşam kapılarını açan sergi ‘Sesimiz Ol Platformu’ ve Bursa Büyükşehir Belediyesi iş birliği ile hayata geçirildi.
‘Peki Ya Sonra?’nın öyküsünü Küratör Derya Yücel şöyle aktarıyor:
“Bir dayanışma projesi olarak ‘Sesimiz Ol Platformu’nun hayata geçirdiği ilk sergi serisi, 6 Şubat 2023 tarihinde gerçekleşen depremden etkilenen, deprem bölgesinde yaşayan veya göç etmek zorunda kalan genç sanatçılara alan açmak için tasarlandı. Üzerinden iki yıl geçen felaketin ardından bir araya gelmek ve iyileşme süreçlerine katkıda bulunmak için hayata geçirilen bu sergi; geçmişi saklı tutarak unutmamaya, sonraya, geleceğe dair umudu beslemenin bir yolu olarak dayanışmanın kıymetine işaret ediyor…”
***
11 sanatçının eserleriyle oluşan sergide, açılış heyecanı ve kalabalığı sebebiyle tüm hikâyeleri dinleme fırsatım olamadı.
Dikkatimi çeken ilk resme yaklaştım ve Güler Kente ile tanıştım.
2000 yılında Şanlıurfa’da doğan Kente, lise ve üniversitede resim eğitimi almış. Depremde arkadaşlarını kaybetmiş ve resimlerinde yansıtmak istediğini aktarırken hâlâ sesi titriyor.
Çalışmalarında psikolojik yansımaları ve depresif bozuklukları Vitiligo ile harmanlayarak; bireyin iç dünyasına dair güçlü anlatımlar sunduğu, serginin tanıtım kitapçığında belirtilmiş.
Elbette eserlerinde aktarmak istediklerini tek tek sordum.
‘Umudun Tasviri’ beni çok etkilediği için, onunla başlamak istiyorum.
Güler Kente:
“2024 bu çalışmayı; depremde kaybettiğim arkadaşlarım anısına yaptım. Sisli, puslu bir hava vardı. O gece yaşadığımız korkuyu, soğuğu, çıplak ayakla sokağa koşuşumuzu anlatmak istedim.
Yıkılan bina tasviri ile maddi bir kayıptan bahsetmiyorum. Mutlu bir ailenin ansızın bir depremle yok oluşunu anlatıyorum.
Çocuk, orada yeni bir ev inşa etmiyor; umudu, iyileşmeyi, yeniden doğuşu temsil ediyor.
Yağlıboya ve dekupaj olan bu çalışmamda; çatlaklar da dikkatimizi çekiyor. Eğer deprem bölgesini ziyaret ederseniz yol boyu çatlakları görürsünüz. Her ne kadar onarılsa, üstü örtülmeye çalışılsa da toprak bir şekilde o çatlakları kusuyor.”
‘Kâğıttan Hayat’ ve ‘Ansızın’ çalışmalarını ise Kente:
“Her iki çalışmamda da o akşam yaşadığım kötü duyguyu yansıtmak istedim. Adıyaman Üniversitesi’nde okudum ve depremde üniversite arkadaşlarımı kaybettim.
Sanatçı kendi yaşadığı hisleri ‘nasıl dışarı vururum?’ diye çabalar.
Her şey normal, hayat akışındayken evlerin nasıl göründüğünü tasvir ettim. Çamaşırlar balkonlarda asılı, ışıklar yanıyor.
Ansızın, afet olana kadar.
Kahveyi kullanma sebebim de; o akşam yağmur yağıyordu ve her yer molozlarla çamur kaplanmıştı. Bu etkiyi kahve ile yansıttım. Normalde beton serttir, kuvvetlidir ama binalar un ufak oldu. Çatlaklar, yıkıntılar bunu belirtiyor.
Bu gördükleriniz aslında gerçek görüntüler. Urfa’da kendi çektiğim fotoğraflardan yola çıkarak resimleri yaptım” sözleriyle anlattı.
***
Eğer sergiyi ziyaret ederseniz benzer diğer acı dolu anıları da görebilirsiniz.
Güler Kente ile tanışmaktan duyduğum memnuniyeti de vurgulamak isterim.
Bursa’dan Şanlıurfa’ya bir gönül köprüsü kurdum şimdi…