Son dönemde özellikle otomotiv sektöründe yaşanan çip krizi nedeniyle bazı fabrikalar üretimlerine ara vermek zorunda kaldı. Bunlardan biri olan Renault Fabrikası için, Türk Metal Sendikası Bursa Emek Şube Başkanı Nizamettin Bilik ile görüştük. Konunun detaylarını öğrendiğimiz Başkanla ayrıca sendikalaşmanın önemini ve işçi örgütlenmesinin önündeki engelleri konuşma fırsatımız da oldu.
Pandemi sonrasında yaşanan sıkıntılar arasında üretimi etkileyen çip krizi de bulunuyor. Tüm dünyayı etkileyen bu durumu tetikleyen ise, elektronik cihaz kullanımındaki artış, diğer yandan da üretimde tekelleşme. Haberlerde gördüğümüz, sonra unuttuğumuz “üretime ara verildi” başlıkları ekonomi için çok riskli. Arz-talep dengesizliği, işsizlikte artış yaşanma ihtimali, geleceğe dair belirsizliğin oluşturduğu güvensiz ortam piyasayı sarsıyor. Yüzlerce çalışan bu duraklamalar yüzünden ücretlerinde kesinti hatta işten çıkarılma tehlikesiyle karşı karşıya kalıyor. Bu noktada devreye giren sendikalara büyük görev düşüyor. Tarihinde bu şekilde zorlanma yaşamamış olan OYAK RENAULT Fabrikası’nda örgütlü olan Türk Metal Sendikası işçileri durumu en az hasarla atlatıyorlar. Bu örnek ile sendikalaşmanın değerini görüyoruz. Sendikalaşmanın önünde işveren engeli ve çalışanlarda işsizlik korkusu bulunuyor. Bu kapsamda Türk Metal Sendikası Bursa Emek Şube Başkanı Nizamettin Bilik ile “kurumsal firmalarda sendika olmasa da haklar ve çalışma şartları iyi olurdu” algımızı yıkan önemli bilgiler aldığımız bir sohbet gerçekleştirdik.
Türkiye’nin en çok üyesi olan işçi sendikası unvanına sahip Türk-Metal Sendikası’nın en fazla şubesi Bursa’da bulunuyor. Sektörün büyük fabrikaları şehrimizde olduğu için şubeleşen ve yükü bölen sendika, asgari ücret pazarlığı sürecinde hep gündemdeydi. Birçok fabrikada daha örgütlenmeyi başardıklarını belirten Başkan Bilik, yetki belgesi alma sürecindeki sıkıntılardan şikâyetçi. Çünkü geçen sürede işveren işçiyi bu yoldan vazgeçirebiliyor. Sözleşmelerle maddi kazanımları artarken, sosyal hakları da iyileşen işçilerin örgütlü olanlarıyla-olmayanları arasındaki fark giderek açılıyor. Krizlerle aylarca ücretini alamayanlar tablonun acı yüzü olurken, işçi örgütlenmelerine engel oluşturmayan kurumsal firmaların çalışanları en az kayıpla süreci atlatıyor. “En kötü sendika bile sendikasızlıktan iyidir” diyen Bursa Emek Şube Başkanı Bilik, çalışma hayatı OYAK RENAULT Fabrikası’nda geçtiği için, yaşanılanlara hem içerden biri olarak, hem de sendikacı gözüyle bakıp bizlere aktardı.
Türk Metal Sendikası hakkında genel bilgi alabilir miyiz? Bursa’da sendikanın işleyişi nasıl?
Türk Metal Sendikası, Türkiye İşçi Sendikaları Konfederasyonu TÜRK-İŞ’e bağlı metal iş kolunda faaliyet gösteren bir işçi sendikasıdır. 1963 yılında kurulmuştur. Genel merkezimiz Ankara ve başkanımız Pevrul Kavlak. Yaklaşık 250 bin üyemiz var. Türkiye çapında 700’e yakın fabrikada örgütlüyüz. En çok üyesi olan sendika biziz. 2015’ten sonra Başkanımızın kararıyla Bursa’da amiral fabrikalara özel şubeler oluşturuldu. Böylece en çok şube şehrimizde açıldı, biri benim başkanı olduğum Emek Şubesi. Emek’te 5 bin kişi ve ilde toplam 8 şubede 50 bin üye var.
‘DAHA ÇOK TABANA İNDİK’
Üye sayısı en çok olan sendika olma başarısını nasıl sağladınız?
Ben beş yıldır bu sendikanın içindeyim. Eski ve yeni arasında çok büyük fark var. Başkanımız çok büyük ivme getirdi. Daha çok tabana indik. Yapılan sözleşmeler ve alınan zamlar çalışanları sendikaya çekiyor. Sosyal haklarla, yardımlarla işçinin her zaman yanındayız. Üye sayımız arttıkça kendimizi anlatmak daha kolay oluyor. Örneğin, Vestel 17 bin kişiyle örgütlendi. Üyelerin sorunlarıyla ilgileniyor, maddi manevi kazanımlar sağlamak için çalışıyoruz. Birkaç işveren dışında güzel olanaklar sunan olmuyor. Sendika bu noktada devreye giriyor ve sendikasız bir işçi haklardan faydalanamıyor. Tüm bunlara bakınca sonucunda başarı sağladığımızı görüyoruz.
‘SENDİKALI OLMAK İYİDİR’
“Büyük firmalarda çalışanların ‘neden sendikaya ihtiyacı olsun?’ onların zaten hakları çok iyi” diye düşünüyoruz. İşin doğrusu nedir? Sendikal örgütlenme olmasaydı nasıl olurdu?
Hiçbir patron ben işçime çok güzel olanaklar sağlayacağım demez. Şöyle düşünelim: Aile geçindiriyoruz. Eşim alışverişe gidecek, 500 lira lazım ama ben 400 lira ile yetin diyorum. İşveren de böyledir. Mesela asgari ücretin saati 44 TL. Bizim sözleşmemizde ise 48 TL. Bir örnek daha vereyim, çalışanlar servis geç kaldığı için soğukta beklemek zorunda kaldıklarında taksiye binin diyorum. Ücretini servis şirketi karşılamak zorunda. Eğer bir hak varsa, orada sendika vardır! Kurumsal şirketler zaten karşılarında muhatap kurum arıyor.20 bin çalışanla tek tek görüşmek yerine sendika ile anlaşma yapıyorlar. Ayrıca sendika kesintisi için şikâyetçi olanlar oluyor. Sendika işçiyi sömürüyor gibi yansıtılıyor. Anlaşmış olduğumuz saat başı ücret sayesinde çalışan hem daha çok kazanmış oluyor hem de biz sendika aidatını işverenden almış oluyoruz. En kötü sendika, sendikasızlıktan iyidir!
‘MOBBİNG YAPILIYOR’
İşçilerin sendikaya üye olmama sebepleri neler? İşverenlerin; “Sendikaya üye olursan, işten çıkarırım” söylemi devam ediyor mu?
Maalesef sendika önünde en büyük engel bu zaten. Kimi patron kabul ediyor, kimisi karşı. Bir işçi daha önce sendikalı çalışarak imkânlarından faydalanmış olabiliyor. Sonraki iş yerinde de olsun istiyor. Diğer çalışanları bu konuda bilgilendiriyor. Bunu fark eden işveren bu kişiyi işten çıkarıyor. Geri kalanlar da işsiz kalmamak için sendikadan vazgeçiyor. Diğer sıkıntı yetki belgesi alma sürecinde yaşanıyor. Fabrikalarda gerekli kişi sayısına ulaşınca yetki alabilmek için Çalışma Bakanlığı’na başvuru yapıyoruz. Ancak onay almak aylarca sürüyor. İşveren itiraz ediyor. Bakanlıktan onay alana kadar fabrikada yetkili olamıyoruz. Listeye imza atan çalışanlara karşı mobbing başlıyor ve işten çıkarılıyorlar. Haliyle başvuruda elde ettiğimiz çalışan sayısı düşüyor ve yetkiyi alamadan kaybediyoruz. Bürokrasiye takılıyoruz, biraz bu işe dikkat edilmesini istiyoruz.
‘İŞÇİLER EKMEKLE SINANIYOR’
İşçi sınıfı, kalabalık bir sınıf. Bu güç neden kullanılamıyor? Tam anlamıyla bir birlik, beraberlik neden sağlanamıyor?
Ülkelerin yapılarıyla ilgili bir durum bu. Güçlü olan kazanıyor. İşverenle işçiye sunulan teşvikler, haklar da farklı. Bu kapitalizmle ilgili. İnsanlar için öncelik sendika değil. Öncelik geçim derdi. Herkes işi tercih eder. İşçiler ekmekle sınanıyor. Biz hep baskı altında yetişiyoruz. Okulda öğretmen baskısı, işe giriyorsun ustabaşı baskısı, evleniyorsun eş, çocuk baskısı. Bu böyle. İnsanlar kendi fikirlerini sunamıyorlar. Bir şey konuşmadan önce düşünüyoruz, “Acaba yanlış mı anlaşılır, ne düşünülür, ne yazılır.” Grev, işçinin hakkını savunabilmesi için gereklidir. Ama defalarca grev kararımız güvenlik nedeniyle ertelendi. İşveren artık sözleşme masasında bize para verir mi?
‘SIKINTI HIZLA YAYILIYOR’
Son dönemde gündemde olan “ÇİP KRİZİ” nedir?
Pandemide evde oturduğumuz sürede çip ile kullandığımız elektronik araçlar arttığı için tüketim arttı. Telefon, televizyon, bilgisayar, tablet… Teknoloji ne kadar ilerlerse o kadar sıkıntı oluyor. Renault için örneğin bir arabada 3 tane çip kullanılıyorduysa artık son sistemde 10-15 tane var. Navigasyonlar, otomatik farlar, tavanda hep çip var. Üretici ise bir tane. Dünyada büyük bir problem. Araba fabrikalarını doğrudan etkileyen bir sorun bu. Diyelim kendi üretimine çip alabildin. Ama bir de yedek parçalar var. Onları yapan fabrikalar bunu bulamazsa bize de parçalar gelememiş oluyor. Bu bizim çip problemimiz değil yedek parça problemimiz gibi görünüyor. Bu sıkıntı hızla yayılıyor. Tedarik nakliye işi de çok sıkıntılı oldu. Bu artış seri üretimi çok etkiledi. Benim bu fabrikada 30. yılım. Üretimde bu kadar duruş yaşandığını görmemiştim. Bu fabrikaların bir dakika durmaya tahammülü yoktur. Yılda 100 gün durmak demek, fabrikalar için çok büyük bir kriz. Üretilen yurt dışına gidiyor çünkü verilen sözler var. Rağbet çok, bayide araba yok, fiyatlar yükseldikçe yükseliyor.
İşsizliği tetikleyici bir sorunla mı karşı karşıyayız? Ne zaman sonlanacak?
Fabrikada çok kriz gördüm ama hiç adam çıkararak kriz atlatma politikası olmadı. Sendika olarak ücret kayıpları da en az olsun diye çalışıyoruz. Duruşlar çok oldu. Çalışanlar parça gelmemesi benim problemim değil diye düşünüyor. Ama fabrikalar 24 saat çalışma üzerine programlıdır. Parça gelmeyince fabrikada çok zorlanıyor. Çarklar dönsün ki kayıplar olmasın. Bu yılın ilk 6 ayı iyi görünmüyor. Yıla yayılmamasını ümit ediyoruz.
‘TEK SUÇ BİZLERDE’
Endüstri 4.0, teknoloji gibi etmenler tüm çalışma düzenini değiştirirken sanayiciler de çalıştırmak için kalifiye eleman bulamamaktan şikayetçi. Özellikle gençlerle anlaşamıyorlar. Siz durumu nasıl değerlendiriyorsunuz?
İnsan çok, işsiz de çok. Kalifiye eleman bulmak sıkıntılı. Bunlardan öte Z kuşağı diye kastettiğimiz yeni nesil farklı. Biz rahat yaşamasını seven ve isteyen gençliği yarattık. “Biz görmedik, onların olsun” dedik. Böyle yetiştirdiklerimizden iş bekleyemeyiz. Ben 22 yaşında işe girdim. Hiç düşünmedim işten ayrılmayı. Bizim nesil hep öyleydi. Bize çok genç geliyor. Beş gün, on gün hatta bir gün çalışıp gidiyorlar. Cep telefonu almak için çalışıyor sonra işi bırakıyorlar. Anne babaya karşı sorumluluk duymuyorlar. Şikâyetçiysek tek suç bizlerde. Ayrıca herkes üniversite mezunu olmaya çalışıyor. Mezun oluyorlar iş bulamıyorlar. Diğer yandan öz güvenleri çok yüksek. Çok başka hedefleri var. Belki de her şeyi değiştirecekler. Çalışma hayatı nasıl değişecek birlikte göreceğiz.