Yeni yıl, sevgililer günü, kadınlar ve anneler günü…
Her güne atfedilmiş bir şey var; kişiler, kurumlar, meslekler, olaylar…
Yeter ki kutlamak isteyelim.
İlkokuldayken, sınıflarda ‘Kültür ve Edebiyat Kolu’ bulunur; bu kola seçilmek için öğrenciler kıyasıya yarışırdı.
Öğretmen, “Burada kim görev almak istiyor?” diye sorunca; ‘Ben, ben, öğretmenim lütfen…’ diye yakarışlar başlardı.
Şimdi var mı? Bilmiyorum ama bizim zamanımızda sanki okulun müdürü olmak gibi forsluydu.
Görev almayı başaranlar; o gün, hafta ya da ay ne kutlanıyorsa, onunla ilgili sınıflardan şiirler, yazılar, resimler toplar ve panolarda bir kompozisyon oluştururlardı.
-Çok havalıydı!
Orta son öğrencisiyken kütüphane sorumlusu olmuştum, anahtarı ben de duruyordu. Aynı onun gibi bir his.-
Ne hikmetse hiç bitmezdi o önemli günler.
Boş kalacak olursa zaten öğretmen hemen bir konsept belirler, yığınla ödev verirdi panolar boş kalmasın diye.
Şimdi bu özel günlere güncelleme geldi:
Kediler günü, gülümseme günü vb. sayıları arttı.
Yetişkinlik çağımızda da varlıklarını şiddetli bir şekilde sürdürmeye devam ediyor, birer masraf kapısı olarak kapitalist sisteme çanak tutuyorlar.
Nasıl mı?
‘İndirim’ başlığı altında!
***
14 Şubat’ı geride bırakalı on gün oldu.
Bazı kozmetik mağazalarında hâlâ indirim bulunuyor ve hâlâ aynı şekilde izdiham yaşanıyor.
Tabii ki enflasyon ortamında, etiketten düşen her kuruşa razıyız.
Anlayamadığım şey milyonlarca insanın -özellikle de kadınların- ihtiyaçları nasıl olur da azalmaz?
Elbette insanların ihtiyaçları sınırsız, kaynaklar kıt ve maksimum fayda ile dağılımını sağlamak ekonominin görevi.
Fakat içinde bulunduğumuz durum iktisat teorilerini yerle bir ediyor.
Mesela; marjinal fayda kavramı.
Gündelik hayatta çok kullandığım, çevreme de benimsettiğim ‘Marjinal Fayda’;
Ekonomi ve finans alanında tüketici ile yatırımcı davranışlarını anlamak için kullanılan temel kavramlardan biri. Bir ürün veya hizmetin fazladan bir birimini tüketmekten elde edilen ek tatmini, değeri temsil ediyor.
Teoriden fiiliyata dökünce daha net anlaşılabilir.
Çok acıktınız.
Açken insanın aklından tüm yemekler geçer, hepsini yiyebilecek gibi hisseder.
Lokantaya gittiniz, yiyeceğiniz her ne ise istediniz.
İlk tabakta marjinal faydanız maksimumda!
Tam doymadınız; olsa da olur olmasa da düşüncesindesiniz, ikinci tabakta fayda düşüşe geçti.
Doyduğunuz andan itibaren yemek size haz vermemeye başlar; marjinal fayda sıfırdır.
Buradan yola çıkarak, teoriyi altüst eden davranışı açıklıyorum:
Milyonlarca insan her hafta sonu ‘indirim’ ilan eden kozmetik mağazalarında aynı ürünleri görüyor, fiyatı düşmüş diye alıyor ve hep marjinal faydası yüksek kalıyor.
Eylem sık aralıklarla devam ediyor ama fayda hiç azalmıyor.
İşte bunun adı: Açlık!
Psikoloji devreye girer de yardımcı olursa bize sevinirim.
Eminim ellerinde bu açlığın afili bir adı mevcuttur.
Kavramlar ve tanımlar güzeldir.
İster Doom Spending Sendromu -Alışverişin bir tür rahatlama ve kaçış mekanizması olarak kullanılmasıdır. Stresli, kaygılı anlarda, bireyler alışveriş yaparak, kendilerini geçici olarak rahat hissederler.- olur, ister Duygusal Açlık
-Kişilerin fizyolojik veya sosyolojik ihtiyacı olmamasına rağmen yemesine deniyor ancak bana göre alışverişi de tetikliyor.- olur bana fark etmez.
***
Toplumun açlığını fark eden marka yetkilileri, başında ifade ettiğim özel günleri sömürü aracına çevirmiş durumda.
Elbette işlerini iyi yaptıkları için kimseye kızmaya hakkım yok.
Pazarlama dehası hiç bu kadar gelişmemişti.
Hiçbir şey olmasa ‘Dünya Ruj Günü’ ilan eder; o kozmetiği yine satarlar.
Özel günler fare kapanındaki peynir gibi, biz kurbanlar da halimizden memnunuz.
Çünkü serde açlık var!