İşveren çalışanından, öğretmen öğrencisinden tembel diye şikâyetçi.
İstediğimiz bir şey yapılmadığında karşı tarafa kızarken de kullandığımız yakıştırmalar arasında bu sözcük var.
Tembel; çalışmayı, iş yapmayı sevmeyen kişi olarak tanımlanıyor.
Peki, kişi dışında başkasına zararı var mı bu durumun?
Üşengeç insanların işleri kolaylaştırmak için yöntemler geliştirdiği, inovasyona katkı sağladıkları da diğer bir tespit.
Belki bunu Karadağ fark etmiştir ve onun için ‘Tembellik Anayasası’ çıkarmıştır!
Felsefesini inceleyince hoşunuza gideceğine eminim.
Bir insanın gerçekten tembel olup olmadığına kim karar veriyor?
Üretimin sekteye uğrayıp, uğramaması mı, sermayenin kârını katlayıp, katlayamadığı mı?
Karadağ’daki anayasa ironi içeriyor.
Bu zihniyette olunsun demiyorum ama aklıma yatmıyor da değil…

***
Avrupa’da bulunan Karadağ, Balkanların Adriyatik kıyısında olan bir ülke.
Başkenti ve en büyük şehri Podgorica, ülke topraklarının yüzde 10,4'ünü ve nüfusun yüzde 29,9'unu kapsıyor.
Ülkenin büyük çoğunluğunu Karadağlılar oluşturuyor, Boşnaklar, Arnavutlar ve Hırvatlar da bulunuyor. Sırplar ise yüzde 28,7 ile en büyük azınlık konumunda.
2006’da parlamento kararıyla bağımsızlığını ilan ederek, Sırbistan’dan ayrılan Karadağ’ın nüfusu 1 milyonun altında.
İş gücünün yüzde 7,9'u tarım, yüzde 17,1'i sanayi, yüzde 75'i hizmetler sektörlerinde istihdam ediliyor.
Oldukça küçük bir ülke olan Karadağ'ın ekonomik yapısı, turizm de dâhil olmak üzere hizmet sektörü ağırlıklı.
Biraz gözünüzde ülke hakkında sosyo-ekonomik ve demografik yapı şekillenmiştir diye düşünüyorum.
Sanki biraz filmlerde gördüğümüz sürekli eğlenen insanların olduğu kasabalar gibi. Yaşantıları bu şekildeyken ‘Tembellik Anayasası’nın Karadağ’dan çıkması şaşırtıcı olmadı.
Türkiye ile kıyaslamak mümkün değil.
Ne yaşam şartlarımız, ne nüfusumuz ve hayatta kalma çabamız benziyor.
Tabii ki şuna bir netlik getirelim; tembelliği bizler aşağılayıcı bir kavram olarak kullanıyoruz.
Ama hayat tek, anlık ve bunu istediğimiz gibi değerlendirebilmek gerek. Seçeneklerden biri de zorunluluklardan sıyrılıp dilediğimiz gibi davranmak!
Şimdi gelelim sosyal medyada gündem olan anayasanın maddelerine:
“İnsan yorgun doğar, dinlenmek için yaşar.
Yatağını kendini öper gibi öp.
Geceleri uyumak için gündüzleri dinlen.
Çalışma, çalışmak öldürür.
Dinlenen birini gördüğünde ona yardım et!
Çalışabildiğinin en azını çalış, mümkünse işi başkasına yaptır (itele).
Gölgeler kurtuluştur, dinlenmekten kimse ölmez (Tarlada çalışanlar için).
Çalışmak ölüm getirir, çalışarak erken ölme.
Olur da çalışma isteğin gelirse, otur, bekle göreceksin ki geçecek.
Yiyen birini görünce yanaş, çalışanı görünce uzaklaş, rahatsızlık verme.”
Bu kurallara o kadar bağlı ki halk daha önceki yıllarda en tembel kişiyi belirleme yarışmaları yaptılar.
Düzenlenen yarışmada hiç ayağa kalkmama şartı bulunurken, 117 saat yatan kişi ülkenin en tembeli seçildi.
Bu da yorucu olmuş olmalı!
***
Sanayi devriminden sonra çılgınca çalışan kitleler ve karşılığında zengin olan kısıtlı bir zümre var.
Mantıken bunu kabullenemesek bile hayatta kalabilmek için boyun eğiyoruz.
Bu şekilde nesiller yok olup giderken dünya yeni bir düzen arayışında bunu da fark ediyoruz.
Ekonominin hâli ortada.
Mutluluğu tüketimde arayanlar kredi kartlarının son kuruşunu bile harcıyorlar. Sonra bunları ödeyebilmek için daha çok çalışmak zorunda kalıyorlar.
Hâlbuki yeni dünya düzeni için öngörüler arasında; okuyan kitlelerin köylere göçü ile beynin etkin kullanma sürecine girileceği var.
Fütüristler buna inanıyorlar demek ki Karadağlıların da bir bildiği var.
Dinlenen, hayattan zevk alabilen zihinler kim bilir neler üretecekler?
Hafta sonu bu konuyu biraz irdeleyin.
Ve cevap verin:
Tembellik Anayasası çıksın mı?