Hava Durumu

Hayatımıza giren ‘misafir köpekler’

Yazının Giriş Tarihi: 09.09.2025 00:05
Yazının Güncellenme Tarihi: 09.09.2025 00:05

Bazı günler vardır… Her şey sıradan giderken bir anda hayat size bir sürpriz yapar. Öyle büyük, devasa bir sürpriz değil… Ufak bir şey. Ama öyle bir şey ki, sizi hem güldürür hem düşündürür.

İşte bugün size anlatacağım mesele tam da böyle bir şey.

Bir adam var… Sevdiği bir dostunu bekliyor. Zil çalıyor. Koşarak kapıyı açıyor. Ne görsün? Dostu gelmiş, yanında da kocaman bir köpek!

Ev sahibi şaşkın… Ama belli etmiyor. Çünkü bizde misafir baş tacıdır. Dostunun yanında asla ters bir şey söylemek istemiyor. Hani derler ya, “Misafir umduğunu değil, bulduğunu yer.” Bizim ev sahibi ummadığı bir şey buluyor: Masanın üstünde biblo, yerde vazo… Hop! Köpek hepsini birer birer indiriyor!

Ev sahibi yine ses etmiyor. Kendi kendine “Aman dostum kırılmasın” diyor. Bütün eşyalar teker teker devrilirken, o hala gülümsemeye çalışıyor. İçten içe sinir küpü ama misafirlik nezaketi diye bir şey var ya… İşte o onu tutuyor.

Sonra misafir kalkıyor. Kapıya doğru yürüyor. Ama bir şey eksik. Köpek hâlâ içeride! Ev sahibi dayanamıyor:

“Köpeği burada mı bırakacaksın?”

Misafir dönüp diyor ki:

“Ne köpeği ya? O benim değil ki!”

Bir an düşünün… Şok üstüne şok! Yani siz bütün gün dostunuzun köpeği diye sabrettiniz, evi altüst etmesine göz yumdunuz. Meğer köpek zaten sizin evin önünden rastgele gelmiş.

Şimdi buradan nereye varacağız? Şuraya: Hayatta bazen bize ait olmayan şeylere gereğinden fazla yükleniyoruz. Gereksiz yere sabrediyoruz, boş yere dert ediniyoruz. Hatta kimi zaman bizim bile olmayan sorunlara göğüs geriyoruz.

Bize ait olmayan yükleri sırtlanıyoruz. Başkasının sorununu, başkasının kavgasını, başkasının derdini kendi derdimiz yapıyoruz. Sessizce, içten içe sinirlenerek ama “ayıp olur” diye katlanarak.

Elbette yardım edeceğiz, dostlarımızın yanında olacağız. Ama her gelen yükü sırtımıza alırsak kendi yolumuzu kaybederiz. Çünkü başkasının köpeği, en sonunda senin evinde kalır.

Arkadaşlar, hayat bu işte! Bize ait olmayan köpeklere sabrediyoruz. Başkalarının dertlerine, sorunlarına, dramlarına evimizi açıyoruz. Twitter kavgasına giriyoruz, komşunun tartışmasını sırtlanıyoruz, WhatsApp grubundaki krizlere omuz veriyoruz.

Bir köpeğin masum hikâyesi, hayatın koca bir gerçeğini yüzümüze çarpıyor:

Kendine ait olmayan yükleri bırak.

Misafir gitsin, köpek gitsin, sen huzurla kal.

İnsan ruhu, taşıyamayacağı yüklerle çöküyor. Psikologların dilinde bu “sınır koyamama” problemi. Kendi hayatının düzenini kuramayan insanlar, başkalarının yükleri altında eziliyor. Ve sonra tükenmişlik, depresyon, kaygı… Hepsi “başkasının köpeğini sahiplenmekten” çıkıyor.

Toplum da birey gibidir. Herkes sorumluluğunu yerine getirmezse, yük başkalarının sırtına kalır. Tarihte nice medeniyetler, işte bu yüzden çöktü. Kimi zaman adaletsizlikten, kimi zaman da görevini yapmayanların yükünü başkalarının omuzlamasından. Birinin tembelliği, diğerinin kaderi oldu.

Osmanlı’nın son dönemini düşünün. Sorumluluklarını yerine getirmeyen paşaların, bürokratların hatalarını millet ödedi. Köpek onların değildi, ama milletin evinde kaldı. Yine tarihten bir başka örnek: Roma İmparatorluğu… Çöküşün sebeplerinden biri, herkesin “nasıl olsa başkası yapar” diyerek sorumluluklarını devretmesiydi.

Bizim evlerimizde, işlerimizde, kalplerimizde kaç tane bize ait olmayan köpek dolaşıyor?

Kardeşinin hatasını sen düzeltiyorsun.

Komşunun sorumluluğunu sen yükleniyorsun.

Arkadaşının ihmali yüzünden sen uykusuz kalıyorsun.

Hayatın köpekleri hep olacak. Ama unutmayın: Sizin olmayan köpeği evinizde tutmak zorunda değilsiniz. Başkasının köpeğini sahiplenme. Yoksa vazon gider, huzurun gider, story’ye konu olursun.

Herkes kendi köpeğini kendi çağırmalı. Sen kapını açık tut, dostluğunu açık tut… Ama sorumlulukları doğru ayırt et. Yoksa bir gün hayatının ortasında senin olmayan köpeklerle uğraşırken bulursun kendini.

Yükleniyor..
logo
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.