Bazı insanlar sessizce giderler içimizden. Arkalarında ne bir kapı sesi bırakırlar, ne bir iz. Sadece bir gün dönüp baktığımızda, onların artık eskisi kadar konuşmadığını, gülmediğini, yazmadığını, sormadığını fark ederiz.
Ve o zaman anlarsınız: Gitmek illa ayakla olmaz; bazen kalırken de çekilir insan.
Bu yazı kırıldığını söylemeyen insanlar için…
Birçok insan, kırıldığında konuşur, bağırır, isyan eder. Kimi gözyaşına boğulur, kimi kelimelere… Ama bir de bir şey demeyenler vardır. “Ben iyiyim” derler. “Sorun yok, canım sağ olsun” derler.
Oysa içlerinde fırtınalar kopuyordur. Kalplerinden bir şey eksilmiş, bir güven çatlamış, bir sevgi sönmüş olabilir. Fakat bunu anlatmazlar. Çünkü çoğu zaman anlatmanın karşılığını bulamayacaklarını bilirler.
Aslında kırıldığını söylemeyen insanlar en çok kırılanlardır. Çünkü onlar, ilişkilerde en çok özeni gösterenlerdir. Kimseyi üzmek istemezler, sınırlarını aşanlara bile çoğu zaman “belki kötü bir günündeydi” diyerek bahane bulurlar. O yüzden en derin kırgınlıkları, en çok susanlar yaşar.
Bir arkadaşım vardı, yıllar önce. Sessiz, zarif, anlayışlı bir insandı. Ne zaman canını sıkacak bir şey olsa, içten içe geri çekilirdi ama asla karşısındakine “Beni üzdün” demezdi. Yıllar sonra bana, birlikteyken söylediklerimden bazılarının onu ne kadar yaraladığını anlattı. Şaşırdım. Çünkü hiçbir şey belli etmemişti. Gülmüştü, konuşmuştu, her şey yolunda gibiydi. Ama meğer her kelime içinden bir parçayı koparıyormuş. “O zaman neden söylemedin?” dedim. “Çünkü senin kötü biri olduğunu düşünmek istemedim” dedi. İşte o cümle, insanı bıçak gibi kesiyor. Bazen insanlar, karşılarındaki kişiyi kötü biri olarak görmemek için susar. Ne tuhaf değil mi? Kırıldığını dile getirmek yerine, karşısındakini korumayı seçer…
Böyle insanlar ilişkilerde hep yük taşırlar. Bir arkadaş grubunda kırılırlar ama grubu bozmak istemezler. Aile içinde kırılırlar ama “anneler üzülmesin”, “baba dertlenmesin” diye susarlar. Bir sevgiliye kırılırlar ama aşkı yormak istemezler. Bu yüzden içlerinde biriktirdikleri duygular, zamanla sessiz bir sızıya dönüşür. Konuşmadıkları her kırgınlık, onları biraz daha uzaklaştırır insanlardan. Gittikçe az konuşurlar, gittikçe az güven duyarlar.
Bazen “Ben kimseye küsmem, kırılmam” diyen insanlar, en çok kırılanlardır. Çünkü onlar iç çatışmalarını içlerinde yaşarlar. Susarlar, yutarlar, anlayış gösterirler. Ama her “önemli değil” deyişlerinde aslında içlerinden bir bağ daha kopar. Ve bir gün sessizce hayatınızdan silinirler. Ne kavga ederler, ne hesap sorarlar. Sadece yavaşça yok olurlar. Sonra siz, bir sabah uyanırsınız ve “Ne zamandır konuşmuyoruz biz?” diye düşünürsünüz. İşte o zaman anlarsınız; bir yerlerde bir şeyi fark edememişsiniz.
Bu tür insanların sessizliği, aslında bir çığlıktır. Ama çok az insan bu çığlığı duyar. Çünkü çoğumuz, sadece yüksek sesleri duymaya alışmışızdır. Kırıldığını bağıranları anlarız da, kırıldığını tebessümle saklayanları anlamayız.
Bazen biri size “her şey yolunda” dediğinde, ona biraz daha dikkatli bakın. Belki de içindeki fırtına, gözlerindeki durgunlukla savaşıyordur. Belki de sizden sadece bir “Gerçekten iyi misin?” sorusu bekliyordur. Çünkü bazı insanlar, anlatmaya alışık değildir ama hissedilmek ister.
İnsan ilişkilerinde en kıymetli şey, güven duygusudur. Kırıldığını söyleyebileceğin birinin olması ne büyük nimet… Ama o yoksa, insan içine atar her şeyi. İçine attıkça da uzaklaşır, soğur, küser hayata. İşte bu yüzden belki de en büyük sorumluluğumuz, sevdiklerimizin duygularını sadece kulakla değil, kalple dinlemek.
Kırıldığını söylemeyen biri varsa hayatınızda… Ona bir çay söyleyin. Yanına oturun. “Ben buradayım” deyin. Belki kelimeler gelmeyecek hemen. Ama bilsin ki biri onu duyuyor. Bazen en büyük iyilik, birinin suskunluğunu fark etmektir.
Ve eğer siz o kırıldığını söylemeyenlerdenseniz… Unutmayın: Kırgınlıklar da konuşulmalı. Çünkü insan, duygusunu ifade ettikçe hafifler. Sözünüz olmasa bile, varlığınızla anlatabilirsiniz. Ama kendinizi yalnızlığa mahkûm etmeyin. Çünkü sizin duygularınız da en az başkalarınınkiler kadar kıymetli.
Sessizlik bazen asalettir…
Ama bazen de, duyulmayan bir kalbin çığlığıdır.