İki esnaf birbirinden nefret ediyordu. Hırslı bir rekabet vardı aralarında. Bir gün bu esnaflardan biri dükkânın bodrumunda bir lamba buldu. Onu temizlemek için ovalarken içinden bir cin çıktı.
Cin adama sordu:
“Dile benden ne dilersen! Yalnız bir kural var. Kendine ne dilersen, iki mislini karşıdaki komşuna vereceğim. Çok zengin, sağlıklı ve mutlu olmayı dilersen, iki katını karşı komşuna vereceğim. Şimdi karar ver ve isteğini söyle.”
Adam düşündü ve dileğini, söyledi:
“İşimin yarısını kaybetmek istiyorum.”
Bakın şu çarpıklığa! Adam, kendi kazancını artırmayı değil, karşısındakini batırmayı istiyor.
Şimdi gelelim bugüne…
Sosyal medyada görüyoruz: Adam yeni araba almış, altına bir yorum:
“Kesin kredi çekmiştir, bakalım ödeyebilecek mi?”
Komşu ev yaptırmış:
“Görelim bakalım kaç ayda batar!”
Bir şirket yatırım almış:
“Daha yolun başında, yakında kapanır!”
Futbola bakın…
Takımımız kaybediyor, ama rakip de Avrupa’dan eleniyor. Ne yapıyoruz?
“Hah! Oh olsun!”
Sevinçten göbek atıyoruz.
Biz kazandığımız için değil, onlar kaybettiği için mutlu oluyoruz.
Ekonomi haberlerini okuyorum:
“Dolar düşerse ihracatçı üzülür.”
“Dolar yükselirse ithalatçı biter.”
Bir taraf “düşsün” diye dua ediyor, öteki taraf “çıksın” diye.
Niye? Çünkü biz kazanmak yerine hep şunu istiyoruz: “O kaybetsin!”
Ya kardeşim…
Niye bu kadar hırslıyız, niye bu kadar nefret doluyuz?
Başkasının başarısı seni neden bu kadar rahatsız ediyor?
“Komşu kaybetsin, ben yerimde sayayım” mantığıyla ülke kalkınmaz. Mahalle bile kalkınmaz.
Hırs, artık ekonomi sayfalarında değil, Instagram yorumlarında geziniyor.
Seçim gecelerinde geziyor:
“Ben kazanmadım ama o da kazanamasın!”
İhale dosyalarında geziyor:
“İş alamadım ama o da almasın!”
Kendi başarını başkasının çöküşüne bağlayan toplum, bir adım bile ilerleyemez. Gerçek kazanç, başkasını batırarak değil; birlikte büyüyerek olur.
Komşunun ışığı yanınca sizin ev karanlık olmuyor. Komşunun arabası büyüyünce sizin yol, ‘Kendi işine bak, emeğini ver, çalış, üret’. Başkasının yıkımına değil, kendi temeline odaklan. Çünkü hırs, sizi yukarı çıkarmıyor; sadece aşağıya doğru çekiyor.
Şu hadisi bilirsiniz:
“İnsanoğlunun iki vadi dolusu altını olsa, üçüncüsünü ister.”
Bir başka hadis daha var:
“Bir koyun sürüsüne salınan iki aç kurdun verdiği zarar, mal ve makam hırsının dine verdiği zarardan daha küçük kalır.”
Yani hırs öyle bir şey ki, sadece cüzdanı değil, kalbi de kemiriyor. Bugünlerde hepimiz farkında olmadan bu hırsın çarkına kapılmışız.
Bakın etrafınıza…
Daha çok para, daha çok takipçi, daha çok like…
“Yetmez!” diyoruz.
“Biraz daha, biraz daha…”
Ama şu soruyu kendimize sormuyoruz:
“Nereye kadar?”
Şimdi soruyorum: Bizim sokakta, bizim mahallede, bizim iş dünyasında, bizim siyasetimizde bu esnaftan kaç tane var?
“Ben kazanmayayım, yeter ki o kaybetsin!”
Bu cümle, bizim toplumun gizli mottosu olmuş durumda.
Peki bu bakış açısı neden bu kadar yaygın?
Çünkü biz “yarış” kelimesini yanlış anladık. Yarışmak, başkasını düşürmek değil; kendi performansını artırmaktır.
Ama biz hep şu kafadayız:
“Komşunun çocuğu sınavdan 90 almış, benimki 50. Aman o da 30 alsın da eşitlenelim!”
Şimdi soralım kendimize:
Bugün daha çok kazanmak için hangi değerlerden taviz verdik? Bir ihalede, bir makamda, bir mevkide kalabilmek için hangi dostluğu feda ettik? Bir avuç daha para için hangi duasız geceleri yaşadık?
Hırs, görünürde başarı gibi dursa da, aslında kalbin yavaş yavaş çürümesidir. Yarın bu hırs, bizi öyle bir noktaya getirir ki… Paranın hesabını yaparken ahiretin hesabını kaybederiz.
Hırs öyle bir şey ki… Gözümüzü kör ediyor. Akıl tutulması yaşatıyor. Başkasının mutsuzluğundan mutlu oluyoruz. Kendi kazancımızı değil, başkasının kaybını istiyoruz.
Oysa hayat çok basit bir gerçeği fısıldıyor:
Mutluluk, başkasının yıkıntılarında değil; kendi emeğinin sağlam duvarlarında inşa edilir.
Biraz daha az hırslı, biraz daha çok vicdanlı olsak… Birbirimizi rakip değil, yol arkadaşı görsek… Ne eksiliriz, ne küçülürüz. Aksine büyürüz, zenginleşiriz.
Hadi artık şu zihniyeti değiştirelim.
Çünkü biz komşuyu batırmaya çalışırken, aslında hepimiz batıyoruz.
Hırsı bırakın… Çünkü hırs, sizi zirveye çıkarmaz; mezarınıza birkaç yıl erken götürür.
Hadi, bir kez de komşunuz kazanınca sevinin. Göreceksiniz, hayat sandığınız kadar karanlık değilmiş.
lBir gün bir cin çıkıp karşımıza dese ki:
“Ne dilersen dile, ama komşuna iki katını vereceğim…”
Benim cevabım belli:
“Ona üç katını ver, yeter ki ikimiz de kazanabilelim.”