İsraf:
Merhaba sevgili okurlar! Bu hafta, hepimizin hayatının bir köşesinde sessizce büyüyen ama farkına varmakta geciktiğimiz bir konu üzerine konuşacağız: İsraf…
Ben de kendi kendime düşündüm; zaman israfı mı daha fena, para israfı mı? Yoksa duygularımızı hoyratça harcamak mı en büyük israf? Hangisini tartarsak tartalım, sonunda elimizde kalan hep pişmanlık oluyor.
Çocukken annem sofrada tabağımı bitirmezsem “Yazık, çöpe gitmesin” derdi. Şimdi büyüdük; sofrada tabak bitirme derdimiz kalmadı belki ama zamanımızı, enerjimizi, sevgimizi, sabrımızı bile hoyratça tüketiyoruz. Modern çağ bize “Her şey senin olsun!” diyor ama hiç demiyor ki: “Birazını da sakla, idareli kullan.”
Zaman geçtikçe anladım ki israf sadece sofrada kalmaz; kalpte, zihinde, ömürde de kendine yer bulurmuş. Bir düşün, ne kadar çok ‘keşke’miz var: Keşke daha çok sevseydim, keşke sabretseydim, keşke o fırsatı değerlendirseydim… İşte bu da bir çeşit israf: Duyguların, zamanın, yeteneklerin israfı.
İnsanlık teknolojiyle büyüdü, şehirlerle çoğaldı ama israfla sessizce eriyor. Eskiden büyüklerimiz israfı sadece ekmekle bilir, artanı kuşlara atardı. Şimdi bir bak: Sevdayı, zamanı, sevgiyi, parayı, suyu, sözü, elektriği, sabrı… Hepsini har vurup harman savuruyoruz.
Gelin israfı bir tanımlayalım: İsraf, ihtiyaçtan fazlasını kullanmak, değersiz şeylere değer harcamak, kıymet bilmemek demek. Bir bakınca sadece mutfakla alakalı değil; gönül mutfağımız da israfa açık.
Eskiden büyüklerimiz bir çay demleyip anlatırdı derdini. Şimdi derdimizi bile emojiyle anlatıp geçiyoruz. Bu da bir çeşit duygu israfı bence… Samimiyet boşa gidiyor, dostluk araya sinyal gürültüsüne karışıyor.
Duygu israfı diyorum mesela; kırılmaya değmeyecek şeylere kırılmak, trip atmak, yersiz gurura yenilmek… Sonuç? Gönül yorgunluğu, yalnızlık.
Zaman israfı desen en yaygın: Gereksiz dertlere, faydasız insanlara, anlamsız tartışmalara, ekrana, sosyal medyaya… En değerli servetimiz bu aslında.
Maddi israf malum: Dolapta çürüyen yiyecekler, kullanılmayan eşyalar, bir hevesle alınan teknolojiler… E ekonomi bunun yükünü çeker, aile bütçesi kan kaybeder.
Dolap dolusu ayakkabı, sürüyle kıyafet, bir gün lazım olur diye alınan ama rafta ömrünü tamamlayan eşyalar… Gariptir, insanın gözü doymuyor. Her yeni şey, bir öncekini eskiyor
Manevi israf bence en derin olanı: Sevgiyi, şefkati, merhameti yanlış insanlara harcamak. Kalbi çöplüğe çevirmek.
Psikolojik israf var bir de: Beyni lüzumsuz düşüncelerle, komplekslerle, “keşke”lerle meşgul etmek. Ruhun yükünü arttırmak.
Psikolojik olarak israf da fena vuruyor bizi… Kafayı gereksiz insanlarla, anlamsız dertlerle, olmayacak hayallerle dolduruyoruz. Sonra “ruhum daralıyor” diyoruz. Ruh da kendince isyana kalkıyor tabii.
Hepimiz “vakit nakittir” sözünü biliriz. Güzel söz ama uyan yok! Bir video daha, bir reels daha, bir scroll daha derken ömrümüz akıp gidiyor. Ekrana bakarken çocuk büyüyor, annen yaşlanıyor, ömür kısalıyor ama fark eden yok.
Düşünsenize, bir filmi yarım izleyip sıkılınca kapatıyoruz; bir kitabı yarılayıp köşeye fırlatıyoruz; bir dostu, bir sevgiyi, bir aileyi bile bazen “harcanabilir” görüyoruz. Oysa gerçek israf, sadece çöpe atılan yemek değil; boşa harcanan umutlar, kırılan kalpler, geri gelmeyecek yıllar…
Bu yazıyı okurken kendinize küçük bir soru sorun: En çok neyi israf ediyorsunuz? Vaktinizi mi, sabrınızı mı, sağlığınızı mı, yoksa sevgiyi mi? Belki de bu hafta hepimiz küçük bir tasarruf planı çıkarırız: Bir tabak yemeği daha özenle yeriz, bir dostu bir cümleyle üzmekten vazgeçeriz, kendimize bir kahve molası verirken telefona değil de gökyüzüne bakarız… Kim bilir?
Dini kaynaklar bas bas bağırıyor: “Yiyin, için ama israf etmeyin.” Niye? Çünkü insan israf edince nimete de nankörlük eder, kendine de… Felsefeye bak, o da diyor ki: “Az eşya, çok huzur.”
E, peki biz ne yapıyoruz? Her şeye fazlasıyla sahip olma peşindeyiz. Sonuç: Yorgunluk, borç, stres, yalnızlık…
Dostum, buraya kadar okuduysan şunu yap: Bir otur, kendine sor. Ne israf ediyorum? Zaman mı, sevgi mi, para mı? Hangisinden kısarsam daha iyi bir ben olurum?
Bir tabak eksik koy sofraya, bir saat fazla ayır sevdiklerine, bir hevesi ertele. Bak, nasıl hafifliyorsun…
Unutma; sen her şeyden kıymetlisin. Kıymetini bil, harcama kendini. İsraf etme ki bereket gelsin.
Haftaya bir kitap tavsiyesiyle başlayalım:
“Sade” - Francine Jay. Eşyada, düşüncede ve ilişkilerde sadeliğin ne kadar özgürleştirici olabileceğini anlatan şahane bir kitap. Bir de film: “The Minimalists: Less Is Now”. Hayatı sadeleştirmek isteyenler için güzel bir başlangıç.
Hadi bir kahve daha koy, bu sefer telefonsuz iç…
Sevgilerimle…