Bir iş adamı arkadaşıyla yürürken, her gün gazetesini aldığı bayide durur.
Adama
‘-Günaydın’
der güler yüzle.
Satıcı ekşi bir suratla ve gayet kaba bir şekilde gazeteyi uzatır.
İş adamı gülümseyerek teşekkür eder, giderken de
‘-İyi günler’ der.
Arkadaşı şahit olduğu bu kabalıktan şaşkın,
‘-Bu satıcı hep böyle kaba mı davranır?’
diye sorar.
‘-Evet, ne yazık ki öyle’ diye yanıtlar iş adamı.
Arkadaşı,
‘-Peki, sen hep böyle nazik ve kibar mı davranıyorsun bu adama?’ diye üsteler.
‘-Evet’ der iş adamı.
‘-Peki, o sana böyle kötü davranırken sen niye ona ısrarla iyi davranıyorsun?’ diye merak eder arkadaşı.
İş adamı gülümseyerek,
‘-Onun tavrının benim tavrımı etkilemesine izin veremem.
Onun gibi davransaydım, benim davranışımı o belirlemiş olurdu.
Günümü ona öfkelenerek berbat etmeye hiç niyetim yok.
O mutsuz olmayı seçiyorsa, bunu değiştirmeyi de yine sadece kendisi seçebilir.
Ama bir şey kesin.
Nasıl hissedip davranacağıma başkalarının karar vermesine izin asla vermem.’ der…
Ne olduğunuza başkaları karar vermesin, siz karar verin.
Size başkalarının değer biçmesine izin vermeyin, kendi değerinizi kendiniz belirleyin...
Şimdi sevgili okur,
Durup düşünelim biraz:
Senin davranışlarını kim belirliyor?
Gülümsemeni kim çalıyor?
Duygularını kim yönetiyor?
Sabah uyanıp da aynaya baktığında gördüğün kişi gerçekten sen misin, yoksa gün içinde bin parçaya bölünmüş halin mi?
Bir zamanlar bir bilge şöyle demişti:
“Bir insanın kim olduğunu görmek için, onun sana nasıl davrandığına değil, senin ona nasıl karşılık verdiğine bak.”
Aslında mesele bu kadar basit.
Ama uygulaması bu kadar zor.
Hayat, bizim dışımızda gelişen olaylarla değil, o olaylara verdiğimiz tepkilerle şekillenir. Aynı rüzgâr farklı tekneleri farklı yönlere savurabilir ama yelkeni nasıl ayarlayacağımız bize bağlıdır. Birinin gün boyunca surat asması, kaba davranması, ses tonundaki sertlik ya da yüzündeki asık ifade… Bunların hiçbirisi bizim günümüzü mahvetmek zorunda değil.
Bir gün tilki, kaplumbağayı alaya alır:
“Yavaşsın, sıkıcısın, hiçbir şeye yetişemezsin!”
Kaplumbağa cevap vermez.
Ertesi gün yine alay eder. Yine susar kaplumbağa.
Bir başka gün, sinirlenen sincap sorar:
“Sen niye bu tilkinin laflarına hiç cevap vermiyorsun?”
Kaplumbağa gülümser:
“Eğer her havlayana taş atarsam, kendi yolumdan şaşarım.”
Bu hikâye sadece ormanlarda geçmez.
Apartman asansörlerinde, otobüs duraklarında, sosyal medyada ve hatta aile içinde bile yaşanır.
Ne yazık ki insanların bir kısmı, başkasının iç huzurunu bozmakla kendi mutsuzluğunu besler.
İyi bir gün geçirmek istiyorsak, bunun anahtarı başkasının elinde olmamalı. Her sabah uyandığımızda, güne hangi ruh haliyle başlayacağımıza, hangi davranışlara cevap vereceğimize, hangilerini görmezden geleceğimize biz karar veririz.
Peki Biz Ne Yapıyoruz?
Türkiye’de birine yol verdiğinde teşekkür etmeyene bile sinirleniyoruz.
Kibarlığı zaaf sayan bir zihniyet yaygın.
Gülümseyen insan “ezik” sanılıyor, susan insan “zayıf.”
Bir yanlış kelimeyle hemen karşı saldırıya geçiyoruz.
Sosyal medyada biri ters mi yazdı? Anında linç!
Yüzde yüz haklı bile olsak, davranış biçimimizi başkalarına göre ayarlarsak kendi benliğimizi yitiriyoruz.
Kendi değerimizi başkalarının onayına bağladığımızda, sürekli onlardan gelen tepkiye göre şekil alırız. Bu da bizi yorucu, dengesiz ve tahmin edilemez biri yapar. Oysa kendini bilen, değerini içten hisseden bir insan için başkalarının negatifliği, sadece rüzgârdaki uğultu gibi geçici bir sestir.
Bu yüzden;
1. Birinin suratsızlığına siz de suratla karşılık vermek zorunda değilsiniz.
2. Her kaba söze karşılık vermek, sizi güçlü değil, kolay tetiklenen biri yapar.
3. Gülümsemek, bir tür zaferdir. Kötü enerjiyi bozar, iyiliği çoğaltır.
4. “Ben böyleyim” diyerek öfkeye sığınmak kolaydır, zor olan sakinliği seçebilmektir.
5. Unutmayın: İyi davranış, en çok size iyi gelir.
Bir gününüzü mahvetmek isteyen bir insanla karşılaştığınızda düşünün:
“Benim ruh halimi neden onun mutsuzluğu belirlesin?”
Bir tebessümle geçin gidin…
Çünkü nezaket, iç huzurunun dışa yansımasıdır.
Ve huzur, dışarıdan alınan bir şey değil, içeride büyütülen bir çiçektir.
Kendinize ait olun.
Kendinizi bir aynaya değil, başkalarının gözlerine göre değil, kalbinize göre şekillendirin.
Başkalarının tavrını, sizin tavrınızı belirleyecek bir kalıba dönüştürmeyin.
Kibar olmak zayıflık değil; bilinçli bir seçimdir.
Ve en güzel günler, başkalarının davranışına rağmen iyi kalabilmeyi başaranlarındır.
Nezaket bulaşıcıdır. Sizden başlasın.