Tarihin yaprakları arasında çok bilinenler olduğu gibi karanlıkta kalmış, gün ışığına çıkmayı bekleyen olaylar da vardır.
Tarihi bana sevdiren Vefa Lisesi’nde öğretmenlik yapan ünlü tarihçi Reşat Ekrem Koçu’dur (doğum:1905, İstanbul-vefat:1975, İstanbul).
Reşat Ekrem Koçu, yatılı olarak okuduğu Bursa Erkek Lisesi’nden 1927 yılında mezun olduktan sonra girdiği İstanbul Üniversitesi Tarih Bölümü’nden 1931 yılında mezun olup sırasıyla Alman, Kuleli Askeri Lisesi, Vefa ve son olarak da Pertevniyal Lisesi’nde tarih öğretmenliği yaptı.

(Reşat ekrem koçu’nun çıkardığı İstanbul andiklopedisinin
3.cilt, 35.ci fasikülünün kapağı)
ESERLERİNDEN SEÇMELER:
Kızlarağasının Piçi (1933) - Hatice Sultan ve Ressam Melling (1934) - Eski İstanbul’da Meyhaneler ve Meyhane Köçekleri (1947) – Esircibaşı (Lale devrinde bir aşk romanı) (1944) - Osmanlı Padişahları (1960) - Topkapı Sarayı (1960) -Forsa Halil (1962) - Erkek Kızlar (1962) - Dağ Padişahları (1962) –Yeniçeriler (1964) - Fatih Sultan Mehmet (1965) - Patrona Halil (1967) - Kabakçı Mustafa (1968) - Türk Giyim Kuşam ve Süslenme Sözlüğü (1969) - Kösem Sultan; 2 cilt (1972) - Yangın Var. İstanbul Tulumbacıları (1981) - Haydut Aşkları (1981) - Aşk Yolunda İstanbul’da Neler Olmuş? (2002) - Tarihte İstanbul Esnafı (2002) - Binbir Direk Batakhanesi ve Cevahirli Hanım Sultan (2003) - İstanbul Konuşmaları (2005).
Tutkulu bir İstanbul tarihçisi olan Reşat Ekrem Koçu’nun üzerinde uzun yıllar çalıştığı dev eseri İstanbul Ansiklopedisi 11. cildin başında “Gökçınar Mehmet” maddesinin yazıldığı 7076. sayfada zamansız ölümü ile yarım kaldı.

(Reşat Ekrem Koçu'nun portresi)
Onun dersini sabırsızlıkla beklerdim. Zira klasik tarih bilgisi yerine her derste hiç bir yerde duymayacağımız kişi, karakter, mekân ve olayları anlatırdı. Bu bazen bir yeniçerinin hayatı, bazen Göksu kasrının lale devrinde ne aşklara sahne olduğu, bazen de boğazda, Anadolu yakasında, Beykoz’da iskeledeki asırlık çınar ağacının hangi dalında kimin asıldığının hikâyesi olurdu. Rahmetli derse girişte “Günaydın hayta takımı ( bizim zamanımızda Vefa Erkek Lisesi idi.), imtihanda soracağım soruları kitaptan okuyup öğrenebilirsiniz ama bu anlattıklarımı benim kitaplarımda okumak dışında başka hiçbir yerde duyamazsınız. Açın kulaklarınızı, iyi dinleyin” der, bizi 40 dakika tarihin karanlık dehlizlerinde dolaştırmaya başlardı. Anlattıklarını dinlemeyenleri hemen fark eder, konuşmasını kesmeden kulağından çekip (iyi çekerdi ha), kapıyı açıp sınıftan atar, anlatmasına kesiksiz devam ederdi. Bu büyük insanı rahmetle ve özlemle anıp, Amerika’nın sembolü Özgürlük anıtının az bilinen hikâyesini birlikte yaşayalım:
New York dendiği zaman, gözümüzün önüne Manhattan‘daki gökdelenler ve Liberty (Özgürlük) adasında yükselen 93 metrelik Özgürlük Heykeli gelir. Heykelin öyküsünde bizleri de ilgilendiren bölümler var:
19. asırda Osmanlı İmparatorluğu’nun toprağı olan Mısır, bu yüzyılda Kavalalı Mehmet Ali Paşa’nın soyundan gelen Hıdiv ünvanlı valiler tarafından ve içişlerinde bağımsız olarak idare ediliyordu. Mısır valileri, sadece yabancı memleketlerle imzaladıkları anlaşmalarla mali protokolleri padişaha tasdik ettirmekle yükümlüydüler. Mısır Valisi Said Paşa, Fransız Mühendis Ferdinand de Lesseps’e hazırlattığı ve Akdenizle Kızıldeniz’i birbirine bağlayacak olan Süveyş Kanalı projesi de, onay için Osmanlı Hükümdarına sunulmuştu. Ancak İngiltere, bu projenin Akdeniz ile Hindistan’daki hâkimiyetine ve ticari çıkarlarına zarar verebileceği düşüncesi ile karşı çıkıyor ve Sultan Abdülmecid’in ( 1839-1861) bu projeyi reddetmesi için saray nezdinde girişimlerde bulunuyordu.
Bu girişimlerden haberdar olan Said Paşa, projenin tasdikini beklemeden 30 Kasım 1854’de, projenin hayata geçirilmesi için gerekli şirketin kurulması iznini verdi. Bu izni duyan İngiltere’nin baskıları arttırması sonucu Sultan Abdülmecid, Mısır Valisi Said Paşa’nın projesini yıllarca onaylamadı.
Ancak evdeki hesaplar çarşıya uymadı, Said Paşa’nın 1863’deki zamansız ölümü üzerine yerine geçen İsmail Paşa, İngiltere’nin düşüncelerine daha yatkın olmasına rağmen, kanalın Mısır’a getireceği hayati yararların farkına varınca kazıların yapılmasına izin verdi ve destekledi.
Bu arada, İngiltere’nin kanalın açılışı ile ilgili engelleme girişimlerini haber alan Fransa, Sultan üzerindeki baskısını arttırmaya başlayınca, Ağabeyi Sultan Abdülmecid’in ölümü üzerine tahta geçen Sultan Abdülaziz (1861-1876), 19 Mart 1866’ da yayınladığı fermanla kanalın yapımı için yapılan anlaşmaları onayladı. Üstüne üstlük Mısır’ın kanal inşaatı için yaptığı dış borçları devlet garantisine alırken, kendisi de kanal şirketinin hisselerinden satın aldı. Said Paşa ile kanalın mühendisi Ferdinand de Lesseps arasında 1854’de yapılan anlaşmanın çok ilginç bir maddesi vardı: Kanalın Akdeniz’e açıldığı yere dev bir heykel dikilecek ve heykel, firavunlar devrinin giysilerine bürünmüş bir kadın şeklinde olacak, elinde Asya’nın ışığının Mısır’dan geldiğini sembolize eden bir meşale tutacaktı.
Paşa ve Lesseps, tasarlanan eseri Fransa’nın tanınmış heykeltıraşlarından Frederick Auguste Bartholdi’ye sipariş ettiler, bir kaç yıl içinde dikileceği yerde monte edilecek parçalar halinde hazırlanan heykel Marsilya‘dan bir gemi ile Mısır’a nakledilecek hale gelmişti.
Ancak Mısır Valiliğini sürdüren İsmail Paşa, Müslüman bir memlekette böylesine büyük bir heykelin dikilmesinin halk arasında hoşnutsuzluk yaratacağını düşünerek, heykelin Mısır’a gelmesini engelledi. Süveyş Kanalı, 17 Kasım 1869’da, dünyanın dört bir tarafından gelen davetlilerin katılımı ile ama heykel olmadan açıldı. 10 yılda tamamlanan kanal, 193 km. uzunluğunda, 220 m. genişliğinde ve 24 m. derinliğindedir. Yapımında 1 milyon Mısırlı çalışmıştır.
Günümüzde Süveyş Kanalı, dünya deniz ticaret hacminin yüzde 10’unu karşılıyor ve Mısır hükümetine yılda 7 milyar dolar kazandırıyor. Kanal geçiş ücretlerine en son Ocak 2023’de yüzde 15 zam yapıldı. (7 milyar dolar rakamı, kanalın bu zamdan önceki 1922 getirisidir).
Heykel ise Mısır’da yaşananlardan sonra Paris’te bir depoya kondu ve tozlanmaya terkedildi.
HEYKELİN GÜNÜMÜZE KADAR OLAN HİKÂYESİ:
19. yüzyılın sonlarında Fransa ile Amerika Birleşik Devletleri arasında politik açıdan dostluk ve karşılıklı hoşgörü rüzgarları esmeye başladı. Bu dostluğu pekiştirmek amacıyla Paris’te kurulan Fransız-Amerikan dostluk grubunun lideri Edouard Rene Lefebvre de Laboulaye, Fransa hükümetini, Amerikalıların Fransa’nın dostluğunu daima hatırlamaları için bir hediye gönderilmesi konusunda ikna etti ve hediyenin devasa bir heykel olması kararlaştırıldı. Heykel siparişi yine aynı heykeltraşa, Frederic Auguste Bartholdi’ye verildi. Amerikalılar, heykelin New York limanının hemen girişinde bulunan Liberty (Özgürlük) adası üzerinde yerleştirilebileceğini söyleyince Bartholdi, kaidenin yerini görmek için New York’a gitti ve Paris’e dönüşünde heykelde bir elinde hukuku simgeleyen bir kitap, diğer elinde de Dünyayı aydınlatan özgürlüğün sembolü olan bir meşale taşıyan bir kadın heykeli şekline değiştirmek için el, kol ve yüzde değişikliklere gitti.
Burada Bartholdi’nin heykelin yüzü için annesinin siluetini kullandığı söyleniyorsa da bazı yazarlar yüz ve vücut için Singer makineleri kurucusu İsaac Singer’in dul eşi İsabelle Eugenie Boyer’in modellik yaptığı hususunda da görüşler vardır. (Heykeldeki kadın figürü Roma tanrıçası Libertas’tır). Bartholdi, bakır ve çelikten yaptığı heykelin mühendislik gerektiren taraflarını Paris’e kendi adıyla anılan bir kule dikmiş olan Gustave EİFFEL ile beraberce çalışarak tamamladı ve Haziran 1884’de eserini Fransız Hükümetine teslim etti. Birbirine monte edilecek şekilde yapılmış 350 parçadan oluşan heykel İsere adlı bir Fransız gemisi ile 4 Kasım 1885’de New York limanına ulaştı. Bu arada New York’ta heykelin kaidesinin yapılması için bir bağış kampanyası başlamış, ilk bağışı Macar göçmeni olan ve kentte “WORLD” adında bir gazete çıkartan Joseph PULİTZER yapmış ve kaide için 100 bin dolar vermişti. Bu Macar göçmeni gazeteci, daha sonra gazetecilikte dünyanın en büyük ödülü sayılan PULİTZER’in de isim babası olacaktı. Bartholdi, yanına Süveyş kanalının mühendisi ve heykelin isim babası olan Ferdinand de Lesseps’i alarak gittiği New York’ta 28 Ekim 1886’da törenle eserinin açılışını bizzat yaptı.
Sağ elinde meşale, sol elinde bir hitabe tutan heykelin tableti üzerinde 4 Temmuz 1776 tarihli bağımsızlık bildirgesi yazılıdır. Heykelin başındaki tacın 7 sivri ucu 7 kıtayı ve 7 denizi simgeliyor. Ziyaretçiler, heykelin içinden zirveye 168 basamaklı merdivenle ulaşabiliyor. Heykel, 16 yıl boyunca (1886-1902) bir deniz feneri olarak çalıştı ve yandığı sürece 24 mil uzaklığa kadar ışık verdi.
