IMF (Uluslararası Para Fonu), küresel finansal düzeni takip eden borsa ve döviz kurları üzerinde denetim ve organizasyonu gerçekleştiren, aynı zamanda ödemeler dengesi ihtiyaçlarını karşılamak amacıyla üye olan ülkelerin mali kaynaklarının daha iyi planlanmasını sağlama görevinde bulunan bir organizasyondur. Uluslararası ekonomik iş birliği, uluslararası ticaret, istihdam ve döviz kuru istikrarını dünyada teşvik ve kontrolünü sağlar.
Kuruluş şartlarını oluşturan bu oluşum aynı zamanda üye ülkeler üzerinde de etkin bir kurumdur. IMF’ye üye olan ülkeler enflasyonu önleyici para politikaları takip etmek ve dış ticarette sınırlamaları kaldırmak gibi prensipte kabul ettikleri şartları taşırlar.
IMF bu amaçla temel görev olarak üye ülkelerin para politikalarını ve bölgesel, küresel ekonomik gelişmeleri takip eder; bu raporlarla da her ülkeye finansal tavsiyelerde bulunur. Bununla birlikte de temel sorumluluğunu ödemeler dengesi sorunları yaşayan ülkelere kredi sağlaması oluşturur. Bu yüzden finans üzerinde etkin bir organizasyon olduğunu söylememiz gereklidir.
IMF, özellikle dünya özelinde küresel ekonomik görünüm raporları yayınlar ve yılda iki kez her bölge bazında finansal analizler ortaya koyar, ek güncellemeler haricinde bahar ve ekim ayında yayımlamalar gerçekleştirir. Bu belgeler dünya ekonomisi için oldukça önemlidir; zira küresel ekonomiye yönelik yetkin bir belge olması yanında, politikalar ve yatırım kararlarında oldukça etkilidir.
Bu raporların yayımlanması ile hükûmetler ve merkez bankaları IMF’nin uyarılarını ve önerilerini dikkate alarak para ve maliye politikalarını gözden geçirir, yatırımcılar ve şirketler ise riskleri ve fırsatları değerlendirir. Bu konuda en güvenilir küresel makroekonomik kaynaklardan biridir diyebiliriz.
IMF, bu noktada bahar merkezli küresel görünüm raporunu yayınlamıştır. IMF, bu raporda 2025 yılına dair ekonomik büyüme tahminlerini ülke bazında düşürmüş, bunun sebebini ise gümrük vergilerinin yol açtığı belirsizlik olarak göstermiştir. Gümrük vergilerindeki artışın küresel büyümenin önündeki en büyük yavaşlama olacağı net olarak öngörülmüştür. Bu tavsiye niteliği sonrasında ABD Başkanı Trump, Çin’e uygulanan gümrük vergilerinin fazla olduğunu açıklamış ve Çin ile bu konuda bir anlaşmanın olacağını belirtmiştir. Bu açıklama sonrasında beklentilerin artması, borsaların eski halini almasını sağlayabilir; zira ticaret savaşı riskinin azalacağı öngörüsü borsada rahatlama yaratacaktır. Diğer yandan enflasyon baskısı da kırılacaktır.
IMF, küresel büyüme oranını ise bu raporda %3,3’ten %2,8’e düşürmüştür. 2026’da ise bunun %3 olacağını öngörmektedir.
IMF, bu raporunda ayrıca gümrük vergilerinin artması sonrasında finansal piyasalarda dalgalanmanın arttığını ve risklerin hızlıca yükseldiğini hatırlatmıştır. Bu durumun sonucu olarak ise küresel kamu borcunun Gayrisafi Yurt İçi Hasıla'ya (GSYH) oranının %91,1 dolaylarında olduğunu belirtmesi ile sonuçlanmıştır. Korkutan taraf ise bu ortalamanın 2030 tarihinde GSYH’nin %99,6’ya ulaşacağını öngörmüş olmasıdır. Kilit ekonomilerde artan tahvil faizleri ve gelişmekte olan ülkelerde büyüyen kredi risk primleri karmaşık bir sistemi ortaya koymaktadır. Özellikle Avrupa’da artan savunma harcamaları riskleri beraberinde getirmektedir.
Türkiye, bu noktada IMF öngörüleri ile büyüme hızı olarak bu yıl %2,7 ve gelişen para politikaları çerçevesinde ise 2026 tarihinde %3,2 oranında bir büyüme öngörüsü sunmuştur. Türkiye ekonomisi, 2024 yılında ise %3,2 büyüme göstermişti. IMF aynı raporda enflasyon noktasında artış revize derken gelecek yıl için enflasyonda azalma beklentisi öngörüsü vermiştir. Bu oran, gelecek yıl %22,8 olarak verilmiştir. Bu öngörü gelişen para politikalarıyla doğrudan ilgili olarak enflasyonun da düşeceği noktasında önemli bir gösterim sunmuştur.
Türkiye’nin bu raporda cari işlemler dengesi 2025 yılı öngörüleri neticesinde GSYH’ye oranını %2,1’den %1,2’ye revize etmiş, gelecek yıl için ise %1,2 oranını öngörü olarak korumuştur. Bu durum, dış denge kırılganlığının arttığının göstergesidir diyebiliriz.
COVİD-19 sonrasında dünyada oldukça gerilimli bir küresel ekonomi metodu olduğunu söyleyebiliriz. Özellikle Orta Doğu’da gerilimler, Rusya-Ukrayna Savaşı, Trump’ın gümrük vergileri ve dış ticarette etkileri, Avrupa’nın silahlanması tüm bu gelişmeler doğrudan dünya ekonomisi ciddi şekilde etkileyen olaylar bütünüdür diyebiliriz. Uluslararası ilişkilerde yaşanan gerilimler doğrudan dünya ekonomisinin küçülmesine sebebiyet verirken, doğacak yeni sorunlarında âdeta başlangıç noktasını oluşturmaktadır. Bu noktada, dünyada artan gerilimlerin bu şekilde devam edeceğini düşünmek normal sayılabilir. Bu durum da küresel ekonomide kırılmaların daha da artarak yaşanmasına sebebiyet verecektir.