İsrail, 7 Ekim tarihinden bu yana ablukaya aldığı Gazze Şeridi’nde yeni bir plan hayata geçirme kararı aldı o da; Gazze’yi tamamen işgal altına almak!
Bu plan doğrultusuna gelen süreç aslında 7 Ekim sonrasındaki güvenlik politikaları çerçevesinde alınmış gibi duruyor; zira İsrail, 7 Ekim’de Hamas’ın operasyonlarını bir avantaj gibi kullandı ve bölgede genel saldırılarını daha fazla arttırdı.
İsrail’in güvenlik politikaları genel hattıyla istisnaidir; zira İsrail güvenlik politikası dışsal tehlike olarak gördüğü alanları bertaraf etmek değil, aynı zamanda bir güvenlik sorunu daha ortaya çıkmadan teşhis edip bu tehditleri ortaya çıkmadan bertaraf etmek üzerine kuruludur.
Önleyici ve proaktif bir güvenlik politikası takip eden İsrail, bu sebebiyetle bölgede var olan düzeni rahatsız eden ve özellikle bu dönemde barışçıl ve statükocu politikalar taşımayan bir güvenlik stratejisi takip etmektedir.
Özellikle 2006 Lübnan Savaşı sonrasında İsrail, ‘Dahiya Doktrini’ ile askerî stratejilerinde orantısız güç kavramını net olarak kabul etmişti.
Bu doktrinle amaçlanan düşmanın sadece askerî açıdan değil, toplumsal ve altyapısal açıdan tamamen zayıflatmayı amaçlamıştır.
Bu doktrinle aslında sivil bölgeler, altyapılar direkt olarak caydırıcılık hamlesi hâline gelmiştir.
***
Uluslararası hukuk çerçevesinde ise İsrail’in güvenlik politikaları çerçevesinde incelendiğinde şu durum ortaya çıkmaktadır: İsrail, bölgesindeki tehditleri haritalandırır; zira kuzeyinde Hizbullah, güneyinde Hamas ve doğusunda İran destekli belirli paramiliter gruplar söz konusudur.
İsrail, bu grupları ana hattıyla klasik caydırıcılık mekanizmalarıyla sınırlandırılamayan tehditler altında inceler.
Bu yüzden Gazze’deki hava bombardımanları ve ağır askerî operasyonlar ya da Lübnan’da Hizbullah hedeflerini vurma noktasındaki hareketlerini meşru müdafaa kapsamında değerlendirir ve sunar.
İsrail’in güvenlik politikaları, doğrudan önleyici saldırılar şeklinde gerçekleşmektedir.
Fakat bu saldırılar yukarıda da bahsettiğim orantısız güç kullanımı şeklinde olduğu için Gazze’de sivil kayıplar, açlık, temiz suya ulaşım zorlukları yaşanmaktadır ve altyapı gereksinimleri ise tamamen ortadan kaybolmuştur.
***
Bugün Filistin halkı açık cezaevi şeklinde ve her şeyden mahrum yaşamaktadır.
İsrail, Gazze’de saldırılarını sürdürürken İsrail kabinesinden de önemli bir karar daha çıktı.
Bu kararla birlikte Gazze’nin tamamını kontrol etme kararı alındı.
Normal şartlar içerisinde ordu kanadı bu plana pek yanaşmamaktaydı ve aslında başından itibaren Gazze içerisinde kara operasyonları ordu kanadının onaylamadığı durumu oluşturmaktaydı.
Fakat Netanyahu’ya göre bu plan İsrail’in güvenliği için oldukça önemli.
Burada hem işgal harekâtının nasıl olacağı hem de sonrası detaylı planlamış bunları incelediğimizde ise şunları görmekteyiz:
İsrail ordusu bu işgal planı için yakın zamandan bu yana yığınaklar inşa etmeye başladı.
Bunların tamamlanması süreciyle İsrail ordusu, sivillerin tahliyesinin yapılacağı noktaları belirleyecektir.
Fakat bu noktada işgal harekâtının ne zaman başlayacağı net olarak söylenmemiştir.
Ordu kanadında işgal planıyla ilgili kopukluklar olsa da İsrail Genelkurmay Başkanı Eyal Zamir, planı onaylamış gözükmektedir.
Amaçlanan, ilk aşamada Gazze içlerine girerek bölgedeki merkez mülteci kamplarında konuşlu oldukları iddia edilen Hamas üyelerini tamamen ortadan kaldırmak olacaktır.
Genel rahatsızlık ise bu operasyonunun İsrailli rehinlere zarar vereceği yönündeki mantıkla işliyor. Hamas ise bu planı tehlikeli bir tırmanış olarak görüyor.
İsrail işgal planı dahil olmadan saldırıların sona ermesi için beş koşul öne sürmüştü:
Hamas’ın tamamen silahsızlandırılması,
Tüm rehinelerin serbest bırakılması,
Gazze’nin askerden arındırılması,
İsrail’in bölgede güvenlik kontrolü,
İsrailli olmayan barışçıl ve sivil yönetim.
***
İsrail, işgal sonrasındaki planlamalarıysa yapmış gözükmekte.
Bunlar ana hattıyla yukarıda sayılanlar gibi olsa da burada önemli detaylar söz konusu.
Bu bölgede İsrailli olmayan barışçıl ve sivil yönetimden kastı, Hamas’ın denklemden tamamen çıkarılmış olmasıdır. İsrail kısaca bölgede olacak fakat ilhak etmeyecek diyebiliriz.
Bu yönetim, Netanyahu’nun deyişiyle Arap güçlere verilebilir.
Hâlihazırda Mısır, savaş sonrasında Gazze’nin güvenlik idaresini üstlenecek Filistin yönetimine bağlı güçleri eğitiyor.
Eğitilen birimler El Fetih hareketine bağlı kişilerden oluşuyor.
Bunun yanında tartışılan diğer bir plan ise Gazze’nin işgali sonrasında geçiş yönetiminin ABD’li bir yönetim tarafından yürütüleceği ve belirli ülkelerin de bu geçiş sürecine katılacağı yönünde.
Fakat savaş sonrası planlamalarda bu karışık bir durumu yansıtmaktadır.
İsrail, işgal planı çerçevesinde zaten Gazze’nin yüzde 75’ini kontrol ediyor.
Bu çerçevede tamamını kontrol altına almak adına Gazze’de sivilleri tamamen güneye kaydırmayı planlıyor.
Bu durum bölgedeki kırılganlığın daha fazla artmasına neden olacaktır.
Diğer yandan bu operasyonun başarısı İsrail’de oldukça tartışılan bir durumken, tamamıyla işgal planı ve sonuçları İsrail için de oldukça kötü sonuçlar doğuracaktır.
Hamas bu planlara zaten toptan karşı çıkmakta.
Diğer yandan silah bırakması noktasındaki durumlarında mümkün olmadığını belirtmişlerdi.
Hamas nezdinde işgal devam ettiği sürece silahsızlanma söz konusu değil.
***
Sonuç itibarıyla; Gazze’de temel amacı rehineleri kurtarmak olsa da asıl planı savaş sonrasında Gazze’nin kendi kontrolünde olan ve İsrail’e karşı ideolojik fikirler yürütmeyen bir yönetim oluşması, Hamas’ın tamamen silahsızlandırılması ve tehdit yaratmayacak duruma getirilmesi amaçlanıyor. Bundan sonraki süreçse İsrail karşıtı olmayan bir yönetim planı gibi gözükmektedir.
Planın uygulanabilirliği oldukça tartışmalı.
İlave olarak, İsrail’e karşı uluslararası toplum çerçevesinde sert tepkiler söz konusu.
Bu durum, işgal durumunu sekteye uğratabilir.
Diğer yandan önemli olan konu ise; Gazze’de sivillerin bir an önce su ve gıdaya ulaştırılması.
Ve tüm çalışmalar uluslararası toplum nezdinde yapılmalıdır!