Hava Durumu

Nükleer gerginlik: Hindistan-Pakistan krizi

Yazının Giriş Tarihi: 09.05.2025 00:05
Yazının Güncellenme Tarihi: 09.05.2025 00:05

Dünya, son dönemde oldukça gergin ve ekonomik krizlerin yanında, sıcak savaş tehlikeleri her bölgede çok aktif durumda. Bunun en yeni örneği ise Hindistan ve Pakistan arasında başlayan aktif çatışma durumu. İki ülke arasındaki gerginlik tarihsel sebeplere bağlı olsa da bugün iki ülke savaşın eşiğinde ve en tehlikelisi, ikisi de nükleer güce sahip.

Tarihsel açıdan gelen anlaşmazlıkları anlamak adına, öncesinde iki ülke arasındaki gerilimleri kısaca açıklamamız gereklidir diye düşünüyorum.

Hindistan ve Pakistan, aslına bakarsak Hint milliyetçiliğinin din esasına göre ayrışması sonrası kurulan devletlerdir. Bölgede İngiltere’nin varlığı ve çekildikten sonra belirli sorunları çözmeden bırakması bölgede karmaşayı daha da artırmıştır. Bu sorun, özellikle Keşmir bölgesi ile alakalıdır ki bu sorun temelleri bugünden başlayıp günümüze kadar devam eden sorunu oluşturmaktadır.

Keşmir’in ikiye bölünmesi ile başlayan sorun aslında Pakistan tarafında değil. Hindistan’ın kontrol ettiği Keşmir’in nüfusun çoğunluğunu oluşturan Müslümanlardır ve bu Müslüman nüfus, Hint hâkimiyetini kabul etmeye zorlanmıştır. Hindistan’ın bölgede hâkimiyeti kabul etmek istemeyen Müslüman nüfusa karşı uyguladığı politikalar da nüfusta yabancılaşma yaratmıştır. Keşmir anlaşmazlığı, iki ülkeyi zaman zaman çatışmaya götürmüştür ve sürekli bir çatışma ortamı hazırlamıştır.

Diğer bir sorun ise su sorunudur. Bu sorun tamamen Pakistan’ın su güvenliği çerçevesindedir. İki ülke arasındaki su sorunu direkt olarak tarihsel bağlamdadır ve iki ülkenin bağımsızlık süreçlerinde başlayan bir diğer sorunu oluşturmaktadır. Pakistan’ın en büyük ve en önemli nehri olan İndus, Çin’den doğan bir nehirdir. Bu nehir, Çin’den Hindistan’ın kontrolündeki Keşmir’e, oradan da Pakistan’a gelir. Bu nehrin suladığı Pencap ve Sind eyaletlerinin büyük bölümü Pakistan ekonomisinin âdeta kalbini oluşturur. Pakistan’ın tarıma dayalı ekonomisi için İndus suyu en önemli konudur; zira Pakistan için bu su olmazsa çölleşme riski ve ekonomik kayıp vardır demektir.

Tarihsel bağlamda Hindistan, bağımsızlık sürecinin başında su kaynaklarını ele geçirerek Pakistan’a karşı çok önemli bir stratejik kaynağı kontrol etme ve yönetme fırsatı bulmuştur. 1948 tarihinde Hindistan bu stratejik kartı kullanmış ve Pakistan’a suyu kesmiştir. Bu, baskı oluşturma noktasında Hindistan adına oldukça önemli bir avantajdır diyebiliriz.

1950’li yıllarda başlayan ikili görüşmeler olsa da 1951 tarihinde Hindistan, bölgede baraj ve kanallar kurmaya devam etmiş; suyun kontrolün tamamen sağlamaya başlamıştır. Bundan sonraki süreçte İndus sularının paylaşım sorunu küreselleşmiş ve Dünya Bankası’nın devreye girmesiyle çözüm yollarına başvurulmuştur. Bu noktada 1960 tarihinde İndus Suları Anlaşması imzalanmış ve bu anlaşma ile İndus Nehri’ni besleyen 6 nehrin kontrolü iki ülke arasında paylaştırılmıştır.

Yukarıda da bahsettiğim gibi, bugüne kadar gelen süreçte sorunlar çözülmüş gibi görünse de Hindistan, kanal ve baraj inşalarıyla suyu kontrolü altına almıştır ki bu durum Pakistan’da su kıtlığı ve su baskınları riskini oldukça arttırmıştır. Pakistan ekonomisin tarıma dayalı olduğunu düşündüğümüzde bu suyun önemi oldukça büyük. Bu sebeple Pakistan, özellikle İndus Nehri üzerindeki yapıların artması veya suyun direkt kesilmesini savaş sebebi saymaktadır.

Bu noktada bugünkü gerilimleri bu iki çözümsüz bırakılmış sorunlara bağlamak gereklidir. Hindistan’ın İndus Suları Anlaşması’nı askıya alması ile daha da artan gerilim, Hindistan’ın Pakistan idaresindeki Keşmir'de dokuz noktaya hava saldırısı düzenlemesiyle oldukça yükselmiştir. Bu olayların ardından Pakistan, Hindistan’a ait savaş uçaklarını düşürmüştür. Bölgede gerilim hattı oldukça yüksek seviyededir diyebiliriz.

Hindistan, 22 Nisan'da 26 turistin öldürüldüğü saldırıyı gerçekleştiren militanları desteklemekle Pakistan’ı suçlamış; Pakistan’da terör noktaları oluştuğunu ve konuşlandırma yapıldığını iddia da etmiştir. Saldırıların da bu noktada yeni saldırıların oluşmasını engellemek adına yapıldığı yönünde olmuştur fakat Pakistan, bu noktada bu saldırıların karşılığını sert bir şekilde verecektir.

Hindistan’ın Pakistan ve Pakistan yönetimindeki Keşmir'de Laşkari Taiba, Ceyş-i Muhammed ve Hizbul Mucahidin'in kilit merkezlerini vurduğunu söylemiz gereklidir. Bu durum da saldırıların Keşmir bölgesi ile tamamen bağlantılı olduğu sonucunu bizlere vermektedir. Pakistan’ın vereceği karşılılık aslında gerilimin ne yönde olacağını noktasında bizlere ipucu verecektir diyebiliriz.

Bu gerilimi özellikle jeopolitik açıdan inceldiğimizde, Çin ve ABD bölgede oldukça aktif durumda. Çin’in kendisine olası rakip olarak gördüğü Hindistan, Çin’in gücünü dengelemek isteyen ve Hindistan ile bölgede ikili ilişkileri arttırmaya çalışan ABD…

ABD, özellikle Hindistan ile birçok anlaşma imzalamış ve bu anlaşmalar askerî anlaşmaları da kapsamıştır. Çin ise bölgede Pakistan ile oldukça yakın ilişkiler geliştirmektedir. Çin, bu noktada askerî ilişkilerde Pakistan ile yakın diyalog içerisinde. Diğer yandan Çin’in “Kuşak ve Yol Girişimi” içerisinde Pakistan oldukça önemli bir ülke konumundadır. Bu gelişmeler salt iki ülke arasında geçen gerilimleri değil, jeopolitik gelişmeler ışığında dünya güçlerini de içerisine alan olaylar bütününü oluşturmaktadır.

Türkiye ise bu gerilimi yakından takip etmektedir. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Pakistan Başbakanı Şahbaz Şerif ile sürekli iletişim halinde. Bu noktada artan gerilimin düşürülmesi Türkiye’nin talep ettiği politik davranışı oluştururken, Hindistan’ın hava saldırıları ve sivillerin ölümü Türkiye tarafından kınanmıştır. Bu noktada Türkiye-Pakistan dayanışması kesinlikle söz konusudur diyebiliriz.

Sonuç itibarıyla; iki ülke arasında tarihsel anlaşmazlıkların yoğun olduğu ve bugün de bu gelişmelerin iki ülkeyi savaşın eşiğine getirdiğini söylememiz gereklidir. Bu noktada Pakistan’ın Hindistan’ın saldırılarına yanıtı aslında gerilimin seyrini görmemiz açısından da oldukça önemli ki Pakistan, bu noktada saldırıların yanıtını net olarak kullanacaktır diyebilirim. Bunun yanında, salt iki ülke arasında bir gerilim değil, jeopolitik olarak dünya güçlerinin de içerisinde olduğu bir bütün bir yapı söz konusudur. Bu itidal çağırılarını da etkileyecektir ki ABD Başkanı Donald Trump’ın Hindistan ile Pakistan arasındaki çatışmanın sona ermesi çağrısında bulunup çözüm için desteğe hazır olduğunu belirtmesi oldukça önemli bir girişim olmuştur. Türkiye ise bu noktada her zaman olduğu gibi savaşın değil barışın yanında bir pozisyon alarak gerilimin düşürülmesi noktasında çalışmaları sürdürmektedir. Bunun yanında Pakistan dayanışması ise sürmektedir ve sürmeye devam edecektir diyebiliriz.

Yükleniyor..
logo
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.