Bazı tarihler özeldir, 11 Eylül’ün bizim için özel olduğu gibi. Bursa’nın Kurtuluş Günü’nün gururunu ve coşkusunu yaşadık. Milli mücadeleyi veren kadroyu yani Gazi Mustafa Kemal Atatürk, silah arkadaşları ve kahraman Mehmetçiğimizi bir kez daha saygı ve rahmetle anıyoruz. Kahraman ruhları şad olsun…
Diğer önemli bir olay da yine 11 Eylül’de gerçekleşti. Yaklaşık çeyrek asır önce 11 Eylül 2001’de ABD’de İkiz Kuleler ve Pentagon binasına yapılan terör saldırı sonrası dünyada artık hiçbir şey eskisi gibi olmadı. Soğuk savaşın bitmesinin ardından kendisine düşman bulan ABD liderliğindeki Batı, kendisine İslam’ı hedef aldı. Tarihe baktığımızda belirli düşüncelerin belirli periyotlarla yeniden ön plana çıktığını görüyoruz.
Şimdilerde mikro milliyetçilikle startı verilen Milliyetçiliğin dünyada revaçta olması gibi İslamafobi de 11 Eylül 2001’den sonra en çok yükselen, ABD’li liderlerin pamuklara sardığı bir kavram oldu. İslamofobi olarak tanımlanan: İslam korkusu veya İslam karşıtlığı Avrupa’da ve dünyada yükselme eğiliminde olduğunu görmemek de mümkün değil. Ancak bu durum tüm insanlık için bir endişe kaynağıdır.
Peygamberimiz Hazreti Muhammed’i (SAV) ve İslam dinini “şiddet yanlısı” gösterebilmek için akla hayale gelmedik olaylar yaşandı, aşağılamalar ve ötekileştirmeler yapıldı. Danimarka’da yayınlanan bir günlük gazetede neşredilen Hz. Muhammed karikatürleri Avrupa’daki İslamofobi’nin zirve noktasıydı.
Ardından Norveç’te kanlı saldırıyı gerçekleştiren Breivik’in söylemleri medyada boy gösterdi. Batılı medya organlarında İslam dini ve onun temsilcileri olarak kabul edilen Müslümanlar hakkında çıkan olumsuz haberler İslamofobi eğilimlerini besledi. Saldırıları tetikledi. Bu yönüyle İslamofobi bazı entelektüeller ve akademisyenlerce anti-semitik benzetmelerle tanımlandı. Bazı siyasetçiler ve sivil toplum örgütleri de İslam’a yönelik saldırıların, tıpkı Yahudilere yapılan ırkçı saldırılar kapsamında değerlendirilmesi gerektiğini vurguladılar. Bu konu hala tartışılmaktadır.
BUSH DOKTİRİNİ
Saldırılar sonrası dönemin Amerikan Başkanı George W. Bush’un yaptığı ulusa seslenişte konuyu yeni bir Haçlı Seferi olarak belirlemesi ve kendileriyle hareket edenleri müttefik, etmeyenleri ise düşman ilan etmesi Haçlı ruhunun da tekrar hortlaması ya da var olanın ilan edilmesiydi. Ünlü Amerikan Pulitzer ödüllü köşe yazarı Charles Krauthammer’ın ‘Bush Doktirini’ olarak lanse ettiği bu davranış biçimi, Eylül saldırılarından sonra, ABD'nin terörist gruplara ev sahipliği yapan veya yardım sağlayan ülkelere karşı kendini güvence altına alma hakkına sahip olduğu politikasını tanımladı.
2001'deki Afganistan işgalini meşrulaştırmak için kullanıldı. Bush Doktrini, Bush yönetiminin 2003'te Irak'ı işgal etme kararıyla güçlü bir şekilde ilişkilendirildi. Farklı uzmanlar Bush Doktrini'ne farklı anlamlar yüklemişlerdir. Doktrin, Amerika Birleşik Devletleri'nin güvenliğine yönelik yakın veya gelecekte algılanan bir tehdide karşı savunma olarak "önleyici saldırılar" stratejisi de dahil olmak üzere belirli politika unsurlarını tanımlamak için kullanılmıştır. Bu politika ilkesi, özellikle Orta Doğu'da uluslararası terör örgütleriyle mücadele etmek ve Irak işgalini meşrulaştırmak için uygulanmıştır.
DÜNYA ZORLU BİR YER
Komplo teorileriyle ilgilenenler 11 Eylül saldırılarının ABD’nin bilgisi dahilinde gerçekleştirildiği konusunda neredeyse emin gibiler. Tıpkı Japonların Pearl Harbor saldırısından haberdar olduklarını düşündükleri gibi. Komplo teorisi üretenlerin haklı olup olmaması çok önemli değil önemli olan sonrasında dünyanın biz Müslümanlar için çok daha zorlu bir olduğu. 11 Eylül 2001 saldırısı dünya için kırılma anlarından birisi olmuştur. 11 Eylül terörist saldırıları, başta ABD olmak üzere dünyanın teröre karşı olan bakışını önemli oranda değiştirmiştir.
O güne dek “Ulusal Güvenlik” bağlamında ele alınan ülke sınırları içindeki güvenlik, o tarihten sonra artık “İç Güvenlik” olarak tanımlanmaya başlanmıştır. Söz konusu değişiklik, sıradan bir kavramsal farklılığın ötesinde, ciddi bir paradigma dönüşümüne işaret etmektedir. Yeni ve küresel terör tehdidine karşı koyabilecek mücadele kabiliyeti, yeni paradigmanın içinde barındırdığı öğelerin doğru şekilde anlaşılmasına bağlıdır.
Uçakların İkiz Kulelere çarpma anı atom bombasının patlama anı gibi ikonik bir an haline geldi. Amerika beklediği kıvılcımı aldı ve Afganistan ve Irak’a demokrasi götürdü. Sonuçta milyonlarca insan hayatını kaybetti. 11 Eylül, inin şişeden çıkması ve kaos zamanlarının yılbaşıdır. Hala etkileri devam eden çok önemli bir tarih olarak da tarihteki yerini almıştır.
TÜRKİYE’NİN KONUMU
Türkiye bu kırılmalardan en çok etkilenen ülkelerden birisi oldu. Medeniyet noktası olarak kendisini batılı değerleri sabitleyen Türkiye batının İslam’ı hedef almasıyla yeni konumlandırma bulmakta epeyce zorlandı. Bazı görece yararları da olmadı değil. Türkiye çevresindeki tehditkâr birçok rejimden kurtularak Orta-Doğu’da çok daha önemli bir güç haline geldi. Gücü artan Türkiye daha bağımsız bir politika izleme imkânını yakaladı ve ABD’nin ülkemize karşı daha ihtiyatlı davranmasına neden oldu.
İran, Mısır tarihten beri biz Türklerle birlikte İslam Dünyası’nın liderliği konusunda kendilerini hak sahibi görüyorlar. Son zamanlarda Suudi Arabistan’da bu iddiaya sahip olmaya çalıştı. Son çeyrek asırda yaşananlar bu iddianın bir hayli zor olduğunu ve bu ateşten gömleğe hiç birisinin giymeye cesaret etmediğini gösterdi. Türkiye de bu duruma dahil.
GAZZE’NİN KADERİ 2001’DE ÇİZİLDİ
Son olarak Gazze’de yaşananlar ilk önce aynı ırktan olan Arap devletlerinin (devletimsiler) öncelikli problemi. Türkiye kısıtlı imkanları ve gücünün çok ötesinde bu konuda inisiyatif alıyor. Türkiye’den daha fazlasını beklemek de haksızlık olur. Tarih boyunca İslam’ın kalkanı (haçlı seferlerinden en çok etkilenen göğüsleyen ve bu uğurda birkaç imparatorluğu yıkılan) ve sonrasında kılıcı (Osmanlı İmparatorluğu’nun Avrupa içlerine uzanan hakimiyeti) Türkiye mevcut konjonktür ve güç dengesi içerisinde sıcak çatışmadan kaçınmalı ve kendi istikbalini garanti altına alacak hamleleri atmalı.
Sosyal medyaya goy goy yapan kişilerin Gazze’ye savaşmak için gitmediklerini sadece ve sadece toplumu kışkırtmaya çalıştıklarını da not olarak verelim. Hülasa 11 Eylül saldırılarının sonuçları hala devam ediyor ve cehennemin kapılarını açan bu olay sonrası kaos dünya hakimiyetini adım adım sağlıyor.