İlk başkanlık döneminden itibaren tartışılan Amerika Birleşik Devletleri Başkanı Donald Trump, ikinci görev döneminde de tartışmaların odağında bulunuyor. Filistin’de yaşanan vahşet ve Ukrayna-Rusya Savaşı’nda ki tavırları merakla beklenen Trump Çin’le giriştiği ticaret savaşıyla da her zaman gündemin gediklisi olmayı sürdürdü. ABD, sistemin en önemli olduğu ülkedir diyebiliriz. Seçimlerde Trump gibi büyük bir başarı elde edilse bile hiçbir kişiye dilediğini yapma alanını vermez. ABD Uluslararası Ticaret Mahkemesi de Trump’a dur demesi, diyebilmesi de bunun son örneği oldu. Buna karşılık olarak sarı saçlım Trump da, ABD Uluslararası Ticaret Mahkemesi’nin diğer ülkelere uygulanan tarifeleri engelleyen kararının yanlış ve siyasi olduğunu öne sürerek ABD Uluslararası Ticaret Mahkemesi’nin gümrük vergileri konusunda "inanılmaz bir şekilde" ABD'nin aleyhine karar verdiğini ancak temyiz mahkemesinin bu kararı durdurduğunu ifade etti. Trump’ın Amerikan üretim çarklarını tekrar tam randımanla çalıştırmayı hedefleyen uygulamaları finans odaklı İngiltere’den tepki almıştı. Trump’ın hamleleri rakip olarak belirlediği Çin’in orta vadede işine gelecek gibi duruyor. Aslına bakıldığında da Trump finans temelli ekonomiye karşı bir mücadele içerisine girmiş durumda.
TEKNOLOJİ TARİHİ TEKRAR SINIFLANDIRIYOR
Dünyanın küf kokan eskide kalmış kısır siyasi konuları tarih boyunca böyle sürdü bundan sonra böyle sürer mi dersek. Bence teknoloji devrimi artık tüm bu kısırlığı çöpe atacak düzeyde derin bir dalga olarak geliyor. Hatta teknoloji devrimi sonrası şuan yaşadığımız dönemde dahil geride kalan tüm dönemler ‘antik’ olarak adlandırılıp arkaik bir düzeye inecek.
İnsanlık açısından kısa bir süre sonra (1 yüzyıl) hepimiz tarih öncesi olarak sınıflandırılacağız. Zira teknolojik sıçrama bizi bilimkurgu filmlerindeki gibi bir yaşama taşıma arifesinde. Hal böyle olduğu için, şimdiki çekişmeler savaşlarla, eskiden yaşanan Truva-Yunan, Hitit-Mısır Savaşları da aynı kefeye konulur hale gelecek. Lidyalıların parayı bulmasıyla bugünkü finansal sistem de bir saat içinde dakika atlaması düzeyine indirgenecek. Kısacası teknolojik sıçrama insanlık tarihinde zaman bükülmesine neden olacak. Teknolojideki sıçramanın teknik detaylarını hemen her gün haberlerde ve artık gündelik hayatımızda görüyoruz.
Sürükleyici bir bilim kurgu filminin içerisinde yaşıyormuş hissi dururken. Arkaik dünyanın çekişmeleri savaşlarıyla gözümüzün boyanmasına ve teknolojik sıçramanın dışında kalmamalıyız. Dünya çapındaki arkaik çekişmeler ne yazık ki iç politikamızda da yakamızı bırakmıyor. İktidarıyla muhalefetiyle politikacıların tartıştıkları konular, güttükleri hedefler, kullandıkları hamasi dil, seçmenlerini konsolide etmek için kullandıkları dil hepsi ama hepsi insana çok boş geliyor.
FİDAN’IN YÜRÜYÜŞÜ
Dünyanın arkaik ve fütürist gündemine kıs bir bakış yaptıktan sonra Türkiye’nin arkaik-politik gündemine de (alışkanlık olarak) bakmak istiyorum. İstanbul görüşmelerinin ardından Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, BRICS+ toplantısına katılmak ve ikili temaslarda bulunmak üzere gittiği Rusya'da Devlet Başkanı Putin tarafından Kremlin Sarayı'nda kabul edildi.
Fidan, görüşme sonrası: "Ukrayna konusundaki mümkün olan her türlü arabuluculuk faaliyetlerini devam ettirmede biz de kararlıyız. Suriye konusunda iki lider olarak ortaya koyduğunuz istikrar politikasını devam ettirme konusunda biz de elimizden geleni yapıyoruz" diyerek görüşme içeriği hakkında da ipucu vermiş. Türkiye’nin etkili dış politika doktrini çerçevesinde tarihi ve kültürel anlamda ilgi alanı olan bölgelerde yaşanan sorunlarla ilgili arabuluculuk başta olmak ekonomik ve kültürel ağırlık kazanma çabası Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın başbakanlık döneminden beri devam ediyor.
Davos da ‘one minut’ olayıyla simgeleşen bu davranış kalıbını şuan Hakan Fidan da sürdürüyor. Dış politikada atılan adımların iç politikaya etkisi bizim ülkemizde diğer ülkelere göre çok daha fazla. Ancak değişkenler içerisindeki ağırlığı konjonktüre göre artışlar ve azalışlar gösteriyor. Şuan olduğu gibi ekonomik sıkıntılar varken dış politikada aktif olmak ve hatta başarılar elde etmek kamuoyunu ekonomi iyiyken etkilediği gibi etkilemiyor.
Türkiye’de siyaset yine diğer ülkelere göre çok daha zor ve çok daha kaygan bir zeminde ilerliyor. Fidan’ın attığı adımları çoğunlukla iç siyasete etkileri açısından değerlendiriyorum. Fidan tıpkı Erdoğan gibi etkili bir dış politika uygulamanın içeride kendisine artı yazacağının farkında olarak hareket ediyor. Yakın dönemde siyasetin ‘alan açma’ doktrinine bağlı kalarak hareket eden birkaç isminden birisi. Cumhurbaşkanı Erdoğan da Fidan’a bu imkanı verdiği bakanlıkla sunmuş durumda.
Önceki dönem İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu gibi isimlerde alan açma stratejisini iyi uygulayan isimlerin en önde gelenleriydi. Fidan da Erdoğan sonrası dönem için Erdoğan’ın attığı adımları tekrar etme stratejisi içerisinde. Bu stratejiyi güden diğer heveslilerin düştüğü milli görüş söylemlerine sarılma hatasına düşmeden görevinin açtığı alandan ilerliyor.
Bu avantajını iyi kullanmak zorunda. Çünkü görevden uzaklaşırsa etkisi de azalacak. Yaşadığı handikap ise iç politika ve saha politikasında oldukça tecrübesiz. Erdoğan’ın bizzat elini kaldırmaması halinde parti içi rakiplerinin hepsini alt edebilir mi bilinmez. Öte yandan seçim zamanı sahada göstereceği performans da soru işareti.
Şu an için Recep Tayyip Erdoğan sonrası AK Parti’deki en önemli lider namzedi olarak Hakan Fidan’ın yolculuğu da merak takip ettiğim konulardan bir tanesi.