Kırım belki Misak-I Milli sınırlarında olan bir vatan parçası olmasa bile en az Musul, Batı Trakya kadar hakkımız olan bir toprak. Tarihi dini ve kan bağlarımız açısından Azerbaycan, Bosna, Makedonya, Doğu Türkistan kadar bizden...
İçinde bulunduğumuz 18-20 Mayıs tarihleri arasında Kırım Tatar Sürgünü veya Kırım Tatar Soykırımı, Sovyet hükûmeti tarafından yürütülen ve Josef Stalin adına hareket eden NKVD Başkanı Lavrenti Beriya tarafından organize edilen 18-20 Mayıs 1944'te en az 191 bin Kırım Tatarının etnik temizliği ve kültürel soykırımıdır. Tarihi geçmişine baktığımızda bu sürgün ve soykırım sürecin bir sonucu gibi görünüyor. Süreçte 1783'te Çarlık Rusya'nın Kırım'ı ilhak etmesine kadar dayanıyor.
REEL POLİTİK ENGELİ
Günümüzde Rusya ile Türkiye arasındaki ikili iyi ilişkiler Kırım konusunda orada yaşayan soydaşlarımızın baskı görmemesi gibi pratik bir fayda sağlamış görünüyor. Gönül isterdi ki Kırım bağımsızlığını kazansın ancak Rusya'nın Karlofça Antlaşması'ndan bu yana Kırım üzerinde planı ve bu planı istikrarla uygulayan bir iradesi mevcut. Mesela Osmanlı'dan günümüze istikrarlı bir Kırım politikası planlanıp uygulamadı. Zaten reel politik de Kırım'ı geri alabileceğimiz bir imkân sunmadı.
UNUTMA UNUTTURMA!
Bu tip yıl dönümleri gerek geçmişi unutmamak gerekse geçmişten ders çıkartarak gelecek için konum alabilmek açısından önemli. Millet olarak birçok katliamın mağduru olmamıza rağmen bu tarihi gerçekleri uluslararası kamuoyunda ifade etmekte yetersiz kaldığımız bir gerçek. Belki bunda mazlum millet olmaktan çok mağrur millet olma duruşumuz da etkili oldu. 1. Dünya Savaşı'nda Ermeniler tarafından soykırıma uğrayan taraf biz olmamıza rağmen günün sonunda sözde Ermeni Soykırım'ı ithamlarıyla karşılaşan tarafta yine bizler olduk. Kırım Sürgünü de bu örneklerden bir tanesi. Yakın geçmişte yaşadığımız Hocalı Katliamı'nın karşılığını neyse ki işgal altındaki Karabağ'ı geri alarak verebildik. Yeri gelmişken iki Türk devletinin bir arada ortak bir düşmana karşı aldığı tarihteki ilk ve tek zaferin önemini de kamuoyumuz ne yazık ki gereğince idrak etmiş değil. Kısacası tarihimizdeki başarılarımızla övünmemizin yanı sıra yaşadığımız trajedileri de bilinçli bir şekilde akılda tutmamız gerekli.
SÜRGÜN BURSA'DA DA ANILDI
Bugün Kırım Türkleri Kültür ve Dayanışma Derneği Bursa Şubesi'nin düzenlediği 18 Mayıs 1944 Kırım Sürgünü 81'inci Anma Toplantısı'nda yaşananları bir kez daha hatırlama fırsatını bulduk. Şube Başkanı Yunus Güneri ve ekibi güzel bir etkinlik dizisi hazırlamış. Geçmişte yaşanan bu büyüm kitlesel kayıp nedeniyle Kırım'ın demografik yapısını Kırımlıların aleyhine olarak değiştirdi. Bugün Kırım Yarımadası'nın nüfusu 2 buçuk milyonu aşarken yaşan Kırım Tatarları 350 bin civarındadır. 18'inci asrın başında Kırım'daki nüfus yoğunluğu yüzde 87 ile Kırım Tatarlarının lehineyken günümüzde yüzde seviyesine inmiş durumda. Özellikle 93 Harbinden sonra anavatana göç hızlanmış. Rusya'nın Kırım'ı ilhakı ve sonrasında Ukrayna ile savaşa girmesiyle birlikte Kırım'ın bağımsızlığı mümkün görünmüyor. Kırım Sürgünü gibi yaşadığımız tüm mezalimleri unutmamalıyız.