Yazının Giriş Tarihi: 19.03.2022 16:57
Yazının Güncellenme Tarihi: 19.03.2022 16:57
Bir kadınlar gününe daha geride bıraktık ama hala sorunlar artarak devam ediyor. Baba, erkek kardeş otoritesi ile bilfiil karşı karşıya kalan kadın, başarılı bir evlilik yapamadığı takdirde bu defa da başka bir erkek figürü ile mücadele etmek zorunda kalıyor/şiddete uğruyor.
Geçen hafta katıldığım bir dizi 8 Mart programında özellikle üzerinde durulan konu, baba ilgi ve sevgisinden mahrum kalan kız çocuğunun eş seçimi yaparken neden yanlışa düştüğü üzerineydi…
Yıldırım Belediyesi ve Bursa Teknik Üniversitesi’nin ortaklaşa düzenlediği çalıştayda söz alan Uzm. Psikolog Cahit Kaya, danışanlarından edindiği tecrübeleri aktarırken, kız çocuklarının ruhsal gelişiminde babanın ne kadar etkili olduğuna vurgu yaptı.
Pandemide evde beraber geçirilen zamanın artmasından kaynaklı depresyonun, aile içi çatışmaların/şiddetin, çocuğa yönelik istismarın ve boşanmaların arttığını gözlemlediklerini kaydeden Kaya, izleyicilere çok önemli bir soru yöneltti ve ekledi: “Buna cevap vermeden kadın sorununa uzun vadeli bir çözüm bulamayız.”
“Bir kadını, zarar göreceğini anladığı adama yönelten, hatta evliliğe götüren motivasyon nedir?”
"HEPİMİZ YAMALI BOHÇAYIZ!"
Kadınların göz göre şiddete eğilimli erkeklere yönelmelerinin temelinde ağırlıklı olarak baba figürünün olduğunu belirten Kaya şunları söyledi:
“Kadın, babasından görmediği şefkati ve kabulü, eş adayında arar ve güçlü görünen biriyle karşılaştığında, onun her şeyine uyumlanır. Babası tarafından ‘sakat’ bırakılan kız çocuğu, onunla yaşaması gereken ilişki döngüsünü başka bir erkekte arar. Çünkü o kız çocuğu babasının gözüne girmek ve onun tüm taleplerini gidermek zorundaydı. Kadınlar sıklıkla kendisinden yaşça çok büyük birini seçer. Ve sıklıkla Narsist kişilik bozukluğu olan, çok güçlü görünen bir manipülatöre denk gelir. Ve erkeğe uyumlanır. Erkek de bu kadından bazı isteklerini (para, ten vs..) alabilmek için, babasının vermediği sevgiyi vermiş gibi yapar. Terapi odalarında on binlerce örnek var bu şekilde.”
Kaya, konuşmasında çocuğun ruhsal gelişiminde oldukça önem arz eden başka bir konuya, “aynalanma"ya değindi.
Anne babası tarafından ayarında “aynalanan” çocuğun özgüvenli ama narsist olmayacağının altını çizdi:
“Çocuk annesine yaptığı bir şeyi gösterir ve onay bekler. Burada önemli olan hiçbir eksiği ona göstermeden ve düzeltmesine fırsat vermeden tam bir onay vermek değil. Ama çocuğun özgüvenini sarsacak şekilde terslemek ya da azarlamak da değil. Burada denge önemli. Anneden sonra 2. basamakta baba geliyor çocuk için… ‘Babalar hiç korkmaz, babalar yorulmaz, babalar hep korur değil mi…?’ Çocukların gözünde babalar bu şekilde görünür. Aynalamada aşırı kızgınlık ve tepki çocuğu ‘sakat’ bırakır.”
Bir başka dikkat çeken konu ise babanın kendi çocukluk öyküsüydü…
Annesinden ve eşinden sevgi göremeyen erkek bireylerin bu yoksunluğu kız çocuğuyla gidermeye çalıştığını belirten Kaya, bu durumun da büyük risk taşıdığını anlattı:
“Annesinden gerekli sevgiyi alamamışsa ya da eşiyle kendi arasında bir problem varsa olumsuz bir durum ortaya çıkıyor. Baba, eşinden ve annesinden alamadığı sevgiyi kızından talep eder hale geliyor. Hatta baba sevgi ihtiyacında kızına daha fazla yönelebiliyor. Bu da aşırı bağımlılığı ve damat düşmanlığını doğuruyor. Düğünlerde birbirine sarılıp hıçkıra hıçkıra ağlayan baba ve kızlarını düşünün… Bu manzarayı gördüğünüzde bir soru işareti oluşturun kafanızda…”
FİLM REKORA KOŞUYOR
Kocası tarafından defalarca dayak yiyen, yüzüne kezzap atılarak yakılan, en sonunda da kurşunlanarak öldürülen Bergen, hayatını kaybettiğinde henüz 30 yaşındaydı…
Yıllar sonra hayat hikayesi kendi ismiyle beyaz perdeye aktarıldı. Bergen’i Farah Zeynep Abdullah’ın, eşi Halis Serbest’i ise Erdal Beşikçioğlu’nun canlandırdığı film haftalardır gösterimde ve rekora koşuyor.
4 Ekim’de vizyona girdi ve bugüne dek 2 Milyon 644 bin 300 kişi tarafından izlendi. Biyografi alanında Müslüm Gürses’in filmi ilk haftasında 600 bin 141, Bergen ise 718 bin 43 kez izlendi.
Sokakta herkesin ağzında, sosyal medya platformlarında onun şarkıları dolaşıyor bugünlerde.
Daha şimdiden Recep İvedik'i geride bıraktı ve yankısı uzun bir süre daha sürecek gibi görünüyor. Filmden oldukça etkilendiğimi, özellikle Farah Zeynep Abdullah’ın başarılı oyunculuğu ile beni kendisine hayran bıraktığını söylemek isterim.
Filmi henüz izlemeyenler için, içeriğinden çok bahsetmeden konuyla ilişkili olarak Bergen’in de çocuk yaşta babasından ayrı büyümesi nedeniyle derin acılar yaşadığı, bu durumun da onu ölüme götürecek kadar yaptığı yanlış seçimlere neden olduğunu söyleyebilirim.
Önümüze yine aynı soru çıkıyor:
“Bir kadını, zarar göreceğini anladığı adama yönelten, hatta evliliğe götüren motivasyon nedir?”
Bergen de babasından bulamadığı sevgi ve şefkati, acımasızca şiddet gördüğü, aşağılandığı adamda bulduğunu sandı..!
Ölümle burun buruna geldiğini anladığı andan itibaren ise artık çok da yapacağı bir şey kalmamıştı. Sürekli kaçsa da celladından, katledilmekten kurtulamadı.
Bergen’in mezarının bile hala demir korkuluklarla çevrili olduğunu da hatırlatalım.
Filmde benim gözüme batan tek nokta, şiddetin başladığı noktaya çok hızlı geçilmesi oldu. Ayrıca, şarkıların Bergen’in orijinal sesinden verilmesi daha etkileyici olabilirdi.
Bunun dışında tüm oyunculuklar, hikâyenin anlatımı dört dörtlüktü.
Bu arada, son yıllarda Türk sinemasında rekoru yakalayan filmlerin (Recep İvedik, Bergen, Müslüm) türü de dikkat çekici. Biri absürt komedi diğerleri ise katlanılamaz (ağır) derecede bir dram filmi. Bunu da başka bir yazıda sosyolojik/psikolojik açıdan irdeleyebiliriz.
Filmi gösterimden kalkmadan izlemenizi, salondaki asmosferi, izleyicilerin tepkilerini görmenizi öneririm…