Malumunuz üzere, Antalya'nın Manavgat ilçesindeki ‘Aslan Diyarı’ adlı hayvan parkında yaşayan 'Zeus' isimli aslan kafesinden kaçmış, bir çiftçiye saldırmıştı. Şahıs, şans eseri hayatta kalmayı başarırken Zeus, tüfekle vurularak öldürüldü. Olayın ardından hayvan parkı mühürlendi.
Bu vahim olay maalesef yine havuz medyası ve gereksiz, topluma hiçbir katkısı olmayan sosyal medya kanallarında magazinleştirilerek servis edildi; adeta eğlence malzemesi yapıldı.
Oysa birazcık algılarımızı açtığımızda olayın eğlenilecek hiçbir yanının bulunmadığını, aksine insanlığımızı sorgulatacak kadar utanç verici bir durum olduğunun farkına varabiliriz.

Yıllar önce ilk kez hayvanat bahçesine gitmiştim. Bu ilk ve son olmuştu. Çünkü birçok türün yaşam şartları yüreğime acı vermiş, “Biz neden bu seyri yaşamak için bunlar burada kalmak zorunda?” gibi deli sorular oluşmuştu kafamda. Ve bir daha da bir hayvanat bahçesine adım atmadım.
'Zeus'un ölümü sadece bir aslanın ölümü değil, -Türkiye ve dünyanın birçok ülkesinde- çok daha büyük bir problemin küçük bir parçası aslında.
Zira Zeus, ‘hayvanat bahçesi’ adı altında bir hapishanede yıllardır yaşamak zorunda bırakılan yüzbinlerce canlıdan biri.
Aslında buralar bir nevi yarı açık cezaevleri…
Kafesler, bir parça toprak, ufak su havuzları ve gökyüzü…
Doğal yaşam alanlarından koparılmış, özgürlükleri ellerinden alınmış bu canlar, insanların seyir zevkini tatmin etmek için o ufacık alanlarda yaşamaya mahkûm ediliyor.

İnsanın insana, insana doğaya, insanın hayvana yaptığı kötülüğü hayvan yapmıyor. Hayvan avlanıyor ve sadece hayatta kalabilmek için bunu yapıyor.
Fakat ‘üst canlı olarak sunulan insan’, sırf zevkleri ve çıkarları için diğer canlılara istediğini yapma-yaptırma hakkını kendinde görebiliyor.
Yüce insan…!
Hayvanseverler (Bu kavram bile bakıldığında çok problemli. Zira kendinden başka bir türde olan bir canlıyı sevmek ya da korumaktan aciz insanlar olduğu için bu tanımı kullanmak zorunda kalıyoruz) sosyal medyada ‘hayvanatbahçelerikapatılsın’ hashtag’ı ile örgütlenerek bir farkındalık çalışması başlattı.
Burada bir hayvanın bir insana saldırmasını normalleştirmiyoruz elbette. Fakat neden-sonuç ilişkisinden yola çıkarsak, Zeus (kapatılan tüm canlılar) “neden doğal ortamından koparıldı” ve “neden oradan kaçtı” gibi soruları sorma hakkımız doğuyor.
Zeus’u öldürmek elbette tek seçenek değildi. Uyutularak da yakalanabilirdi. Fakat amacımız yaşatmaya çabalamak olmadığı için, en kolay yol seçildi; öldürüldü.
Zeus zincirlerini kırdı; hayvanat bahçesi denilen esaret hayatından kurtulmak istedi. Özgürlüğe koştu…
Fakat insan denilen varlık bu kez de onu kafese değil kurşunlara hapsetti.
Bu zulme ortak olan sadece hayvanat bahçeleri de değil üstelik...
Üretim fabrikalarında küçücük kafeslere kapatılan tavuklar, kazlar ve inekler, turizm bölgelerinde turistlerin ilgisini çekmek, onları eğlendirmek ve para kazanmak için evcilleştirilen papağanlar, akvaryumlara, havuzlara hapsedilen balinalar, evlerimizde kafeste beslediğimiz balık ve kuşlar, hırsızlardan korusun diye kafeslere kapattığımız köpekler..!
Hepsine tek tek baktığımızda yapılan bu zulüm sırf insan türünün çıkarı için. Çünkü bu hayatı sadece kendimize özgü sanıyoruz.
“Milyarlarca hayvan hayatlarını acınacak bir sefalet içinde geçiriyor ve insan gaddarlığının duyarsız kıskacında ölüme yollanıyorlar” der Tom Regan, Kafesler Boşalsın-Hayvan Haklarıyla Yüzleşmek adlı kitabında.
Eserde insan türünün hayvanlar üzerindeki tahakkümünün örnekleri gözler önüne seriliyor. İnsanların hayvanlara korkunç şeyler yapmaktan vazgeçmeleri gibi basit bir talebi dillendiren hayvan hakları savunucularının, teorilerini ve eylemlerini hangi değerlere dayandırdıkları, mücadelelerini hangi felsefî saiklerden yola çıkarak ördükleri açıklanıyor. Kafesler Boşalsın, türe dayalı ayrımcılığı ortadan kaldırmayı amaçlayan hayvan hakları mücadelesinin felsefî kilometre taşlarından biri…
İNSANAT BAHÇELERİ
1800-1900'lü yıllarda, insanı kafeslere kapatan ‘insan’ şimdi de hayvanları kapatıyor. Hatırlarsanız bu yıllarda Avrupa ve Amerika'da dünyanın dört bir yanından getirilen yerliler "insanat bahçesi" adı verilen yerlerde kafeslere konulup sergileniyordu.

İlkel kabilelerden insanlar getirilip diğer insanlara gösterme fikri, daha fazla maddi kazanç arayan iş adamlarının ilgisini çekti. O dönemde bu olaya ‘insan gösterileri’ adı veriliyordu. Ancak bundan on yıl sonra, bu isim ‘insan hayvanat bahçeleri’ ya da ‘insanat bahçeleri’ olarak anılmaya başlandı.
İnsanat bahçeleri kapandı fakat hayvanat bahçeleri hala şehirlerin (medeniyetin!) göbeğinde varlığını sürdürmeye devam ediyor.
Hayvanat bahçelerine gitmeyin, bu zulmü desteklemeyin!
Öte yandan çocuklarınıza hayvan hakları için bir farkındalık kazandırmak isterseniz çok güzel bir çocuk filmi önerim olacak: Akıllı Tavşan Momo: Büyük Takip
Bir çocuk nasıl yetiştirilirse büyüyünce de o kişi olacaktır. Önce bizim bu farkındalığı kazanıp daha sonra da gelecek nesillere aşılamamız gerekecek.