Hediye olarak gelmemiş olsaydı, merak edip okumayacağım yazarlardan biriydi Buket Uzuner.
Karakterlerin iç dünyalarını samimice yansıtan, herkesin kendinden çok şey bulabileceği bir yapıt İki Yeşil Su Samuru…
Yazarın klasikleşen romanı, bir genç kızın iç döküşünün, kendiyle ve çevresindekileriyle hesaplaşmasının hikâyesidir.
Abartılı ve gerçeklikten uzak kurgulamalar olsa da, bir eserin, yaratıcısının hayal gücüne dayalı olduğu gerçeğinden yola çıkarak fazla eleştirel yaklaşmamayı tercih ettim.
xxxx
Annesi tarafından terk edilen, babası başka bir kadınla evlendiğinde iyiden iyiye bunalıma sürüklenen Nilsu, terk edilme korkusuyla karşı cinsle ilişkilerinde hep terk eden tarafta olmayı seçer.
*Önce annemle babamın kurduğu güvenli dünyam yıkılmıştı sonra sokaklardaki güven kaybolmuştu. Güvensizlik ve belirsizlik bir çocuğun gelişimine vurulabilecek en öldürücü darbedir. Bu darbenin izleri kalıcı ve tehlikelidir.
Oysa her seçim başka bir şeyi terk ediştir…
*Fiziksel hastalığı olan aspirin ya da tylenol alır, ruhu ağrıyansa karar alır. Öyle yaptım.
Kendinden yaşça oldukça büyük Mike’la ve sonrasında yaşamına son veren Cahide Hanım’ın oğlu Teoman’la karşılaşmaları hayatında unutulmayacak izler bırakır Nilsu’nun…
*Mike’ın bana bir dost, bir sevgili olarak kattıklarının yanı sıra, bir öğretmen olarak da eşsiz katkıları oldu. Korkularımı, yalnızlıklarımı, anlaşılmazlıklarımı bilinmezlikten çıkarıp aydınlatmanın yollarını gösterdi bana. Çünkü Mike ‘hamal okurluk’tan kurtulup, ‘iyi koku alan iyi okur’ olmanın sırlarını öğretti bana.
Xxxx
Seçimler, tercihler ve terk edişler… Yok olma arzusu…
Mike ve Teoman’ın annesi Cahide Hanım neden bu yok olma kararını aldı?
*Annem bütün farklığına karşın içindeki geleneksel kimliğin baskın gücüne karşı verdiği savaşta yenildi. Belki de doğal ölümü beklemeyişi, kadın, insan, eş ve anne olarak bir kerecik de olsa kendine başkaldırışıydı.
Teoman, annesinin bu ani gidişinin sırrını yıllarca, onun en sevdiği kitaplarının satır aralarından çözmeye çalışır.
*Felsefenin tek ciddi ve gerçek bir sorunu vardır: İntihar. Yaşamın yaşanmaya değer olup olmadığı felsefenin temel sorunudur. Camus’un Sisifos söylencesinden alıntı yapıp, Yabancı’nın içine eklemişti bu satırları annesi (Cahide Hanım)…
Yazarın, zorla yaptığı evlilik sonrası, kendini sadece kitaplarına ve oğlu Teoman’a adayan Cahide Hanım’ın intihara sürüklenişinde, eşinin de rolünü irdelemesi, vurucu temalardan biridir. Kişilerin kendisine ve çevrelerine yabancılaşmasını, en yakınlarına bile nasıl duyarsızlaştığını, tüm bunların karşılarındakini nasıl yavaş yavaş eritip yok ettiğini, dramatik değil, gerçekçi bir üslupla sorgulatıyor okuyucuya.
*Peki Teoman’ın annesi kendini böyle yalnız ve başarısız hissediyorken, babası ne yapıyor, neden dokunmuyordu ona, Cahide hanıma..?
xxxx
Hikâyede sadece Nilsu’nun yalnızlığı ve aşkları üzerinden değil, konusu edildiği 80'li yılların toplumsal ve siyasal ortamına da değiniliyor.
Sürekli bir dernek, parti veya örgüt kuran, önderlik özelliği olan Teoman üzerinden solcu kesimin de “eksik” yanlarına dokundurmalar yapılır.
Yazar, “Bunca organize olmak dürtüsüne karşın kendi özel hayatını bir türlü düzene sokamıyordu” ifadesiyle tanımlar Teoman’ı.
Yine Teoman ve evliliği üzerinden evlilikler mercek altına alınır.
Sol kültürden gelen veyahut, toplumun dayattığı rolleri reddeden kadın ve erkeklerin, evlilik süreçleriyle birlikte nasıl değişime uğradığını, reddettikleri bu rolleri nasıl kabullendikleri ya da ‘ettirildikleri’iki cinsin perspektifinden verilir.
*Acaba kendisi mi değiştiriyordu kadınlarını, o mu bastırıyor ya da kışkırtıyordu içlerindeki gizliyi… Eskiden cıvıl cıvıl olan karısının, gazeteci kızın, artık evden çıkmayan, sık sık ev dekorunu değiştiren tipik bir evli-ev kadını oluşunu üzüntüyle izlemekteydi. O mu öldürmüştü Ülker’in heyecanını, beklentilerini. Yoksa kadınların derininde gizil ‘tek tip eğitim kalıntıları’nı mı hortlatmıştı?
* Annemin periyodikleşen iç çekmeleri, babamın kronikleşen ilgisizliği ya da tam tersinden annemin kronikleşen aldırmazlığı ve babamın periyodikleşen umutsuzluğu…
Hayat arkadaşımızı neye göre seçeriz? Dayanılmaz yakışıklılığı/güzelliği, maddi yeterliliği, kariyeri, mesleğine göre mi? Ya da zekiliği, içtenliği ve derinliğine mi…?
*Nasıl bir adam baban. Eğer bağımsız, akıllı ve güçlü kadınları beğeniyorsa şimdi benimle yaşayan adam kendisidir. Ama eğer bu adam kendisiyse, klasik bağımlı ve ancak erkeklerle var olabilen bir kadınla yıllarını geçirmesi nasıl açıklanabilir. Eğer anneni sevdiyse beni nasıl sevebilir, eğer beni seviyorsa annene nasıl katlanabilir.”
*Ama kimse, hiç kimse onu benim gözlerimle göremiyor ve yalnızca ben, bir tek ben bu ayrıcalığa sahibim.
*O farklılığını, ancak anlayacağına inandığı, değecek insanlara gösteren, vitrinini ancak kaliteli ve gerçek müşterileri için açan zengin bir ruh dükkânının titiz sahibesiydi.
*Sen yalnızca enine boyuna değil, derinliğine de gelişmiş bir kadınsın Nilsu...