Ülkemizde birçok sorunla yıllardır mücadele ediyoruz. Bunlardan biri de hayvan haklarını ihlal edenlerle verilen zorlu savaş… İnsanoğlunun bu dünyada sadece kendi yaşam hakkı olduğunu düşündüğü ve hayvanları malı gibi gördüğü sürece kolay kolay düzelecek bir sorun gibi de değil çünkü diğer bütün toplumsal sorunlar da olduğu gibi bu konuda da zihinsel bir iyileşme gerekiyor.
Hayvanlara yaşam hakkı tanımayan, hatta onları yaşatmaya çalışanlara dahi engel olmaya çalışan bu insanımsı varlıklarla diğer insanlara çok iş düşüyor.
Bu tür sorunların en aza indirilmesi ya da farkındalık yaratabilmek için örgütlülük çok önemli. Toplumsal sorunlara karşı bireysel savaşmak yerine, örgütlü hareket etmek, sonuca daha kısa sürede ve verimli bir şekilde ulaşabilmek adına çok daha etkili.
Bursa’da benim de sayısını hatırlayamadığım kadar hayvan hakları dernekleri ve federasyonları mevcut. Ve ne mutlu ki bunlara bir yenisi daha eklendi. Bana göre ne kadar fazla, o kadar faydalı. Fakat aynı amaçla yola çıkan bu tür derneklerin güçlerini birleştirmesi gerektiğini de ifade etmek isterim.

Yeni bir oluşum olan Osmangazi Hayvan Hakları Platformu da bu yola baş koyan örgütlenmelerden biri. Şimdilik 90 kişiden oluşan platform, sayıca çok daha büyüyerek can dostları, ‘canlı onuruna yakışır’ bir şekilde yaşatabilmek için büyük uğraş veriyor. Peki, Osmangazi Hayvan Hakları Platformu hangi amaçlarla yola çıktı?
Platform, Bursa'nın tüm ilçelerinde, hayvanların yaşam haklarının korunması, toplumsal duyarlılığın artırılması ve kamu kurumlarının yasa gereği üstlenmeleri gereken sorumlulukları yerine getirmelerini sağlamak amacıyla bir araya gelmiş gönüllü ve bağımsız bir sivil inisiyatif.
Kendilerini, “Kentimizi, insanlarımızı ve tüm canlıları önemseyen çözüm odaklı bir yaklaşımla birlikte hareket eden bir topluluğuz” şeklinde tanıtıyorlar.
Bursa genelinde, başta Büyükşehir ve ilçe belediyeleri olmak üzere, ilgili tüm kamu kurumlarının sahipsiz hayvanlara yönelik yasal yükümlülüklerini eksiksiz ve etik çerçevede yerine getirmelerini sağlamak temel hedefiyle yola çıktıklarını belirten yürütme kurulundan Gülcan Sert, kısırlaştırmaların yaygınlaştırılmasını ve bu hizmetin etik-bilimsel ilkelere uygun olmasının gerektiğini ifade ediyor.
Bakımevi koşullarının yaşam hakkına saygılı, insani ve sürdürülebilir bir yapıya kavuşturulmasını önemsediklerini belirten Sert, ayrıca Belediye başkanları, ilgili daire müdürlükleri ve belediye meclis üyeleriyle doğrudan, açık ve sürekli bir iletişim kurulmasının öncelikli talepleri arasında yer aldığını da sözlerine ekliyor.
Sert, az önce bahsettiğim ‘zihinsel gelişim’e de özellikle vurgu yapıyor:
“Örgün eğitim kapsamında, Milli Eğitim Müdürlüğü iş birliğiyle okullarda hayvan sevgisi ve empati temelli eğitim programlarının hayata geçirilmesi, yaygın eğitim kapsamında Müftülük, Doğa Koruma ve Milli Parklar (DKMP), Aile ve Sosyal Hizmetler İl Müdürlükleri, Toplum Destekli Polis birimleri, Muhtarlıklar ve benzeri kurumlarla iş birliği yapılması, bu çalışmaların kamuoyuna etkili biçimde duyurulabilmesi için yerel basın ve medya kuruluşlarıyla güçlü iletişim kurulması da amaçlarımız arasındadır.”
Şiddetin normalleştirilmesinin vardığı tehlikeli boyuta da dikkat çeken Sert, sosyal medyada farkındalık yaratılması gerektiğini özellikle vurguluyor.
“Toplumun tüm dinamikleriyle ortaklaşa hareket eden bir model oluşturarak, Bursa'da örnek bir hayvan hakları yaklaşımı inşa edeceğiz” diyerek verdiği mesajla herkesi daha duyarlı olmaya davet ediyor:
"Hayvanlara yaşam hakkı, topluma vicdan ve adalet getirir."
Sokak hayvanlarının toplanmasını düzenleyen 7527 Sayılı Kanunun, sokak hayvanı sorununu derinleştirdiğini de aktaran Sert:
“Yasa yalnızca sonuçla mücadele ediyor ancak sorunun asıl kaynağı olan kontrolsüz üretim ve terk edilme sürecine hiçbir müdahalede bulunmuyor.
Köylerde yerel yönetimlere sahipli olarak tutulan çoban ve bekçi köpeklerinin kısırlaştırılmaması ve bu köpeklerin yavrularının doğaya terk edilmesi sorunun temel kaynağı.
Bir çoban köpeği 6 yavru doğuruyor. Köylü 2'sini sahipleniyor, geri kalan 4 yavru doğaya bırakılıyor. Hayvanlar büyüdükçe kendi aralarında çiftleşerek yeni yavrular doğuruyor. Sayılar geometrik olarak artıyor.
Bu döngü, belediyelere yasayla yüklenen hayvan toplama görevini sürdürülemez hale getiriyor. Ve bu durum ‘Topla-Öldür-Yeniden Üre’ döngüsü olarak devam ediyor” diyerek, çözüm önerilerini de şu şekilde aktarıyor:
“Belediyelerde zorunlu ve etkin kısırlaştırma uygulanmalı. Çoban ve bekçi köpeklenin kısırlaştırılması öncelikle devlet ve bekçi köpeklerinin politikası haline getirilmesi, köylülerin bu hayvanları kısırlaştırması için teşvik sistemleri ve yaptırımlar getirilmesi, cins hayvan üretiminin ve ticaretinin tamamen yasaklanması, hayvan haklarını önceleyen, vicdani ve sürdürülebilir bir kamu politikasının geliştirilmesi gerekiyor.”
Gülcan Sert, gönüllü işçilerin resmi-dini bayramlar da dahil 7/24 olmak üzere barınaklarda görev alması gerektiğini ifade etti. Sert buna örnek olarak da Mersin Belediyesi’ni örnek gösterdi.
Sert, ötenaziye sert bir dille karşı durduklarını belirterek, ilginç bir konuyu da gündeme taşıyor: “Hayvanlarımızı yaşatmak yerine ölüme göndermeye çalışıyorlar. Aslında baktığınızda ötenazi ilacı kısırlaştırma ilaçlarından çok daha pahalı.”
Biz de buradan Osmangazi Hayvan Hakları Platformu dahil hayvan hakları adına canla başla mücadele eden tüm yapılara teşekkür ediyor, toplumsal farkındalığın çok daha fazla artmasını ümit ediyoruz…