Eylüle hazan mevsimi deriz; sararmış yaprakların üzerimize akışı, rüzgârın veda fısıldayışı, ayrılığın gözyaşı.
Hasat mevsimi deriz; toprağın kalbinde gizlenen bereket, mahsul vaktine kavuşmaya niyet, sabra ve emeğe ödenen diyet. Renklerin mevsimi deriz; gökyüzünün fırçası ile tabiatın tuvali renklere boyanır, gölgeler bile renkten nasibini alır. Hüznün mevsimi deriz; ayrılıklar ince bir rüzgâr olup ruhumuza dokunur, yağmurlar belleğimize anıları sessizce doldurur.
Ne dersek diyelim; eylül, ikinci baharın ilk ayıdır. Hem doğumun ilk nefesi hem ölümün ince habercisi.
Tıpkı şafağın geceyle gündüzü aynı anda kucaklaması gibi. Eylülde her evet, bir hayırın gölgesi; bir zaman, bir an diyalektiği.
Geçen hafta yeni bir konuya değinmiştik: Evet ve hayır. Çerçeveyi çizmiştik. Bu hafta o patikadan yürümeye devam ediyoruz. Konumuzu tekrar hatırlıyoruz: Her evet, aslında bir hayırdır, diyoruz.
Çünkü evet ve hayır yalnızca mantıksal tercihler değildir; insanın varoluşunu şekillendiren gizlerdir.
Her “evet” bir ihtimali feda eder; her “hayır” başka bir ihtimali var eder. Böylece varlığa dokunuruz; ana varırız, anda oluruz.
Zamanın akıntısında yol alırken, bir seçim akışı durdurur; akış kristalleşir, an belirir. Ve işte o anda varlık, bize görünür hale gelir. Evet ve hayır, ışıkla gölge gibidir; ışık olmadan gölge olmaz, gölge olmadan ışığın anlamı anlaşılmaz.
Ve ışık doğası gereği hakikati gölgede bırakmaz.
Young’un çift yarık deneyi… Işık hem dalga hem parçacıktır. Sanki bir ırmak hem akıp giden bir su hem de elimizde tuttuğumuz bir damladır. Biz bakmadıkça ihtimaller yan yana akmaya devam eder; varlık, belirmek için bizi bekler. Bakışımız, anı kristalize eder; belirsizliği belirli eder.
Böylece düşünce yeni bir kapıya açılır. Schrödinger’in kedisi bize evet ve hayırın hikâyesini anlatır.
Kutu kapalıyken kedi hem ölüdür hem diri; hayat ve ölüm aynı anın farklı iki nefesi. Ama kapağı açtığımızda, an bizi bir tercihe zorlar. Bir ihtimalden vazgeçerken diğerini onar. Böylece evet, kendi içinde bir hayırı; hayır, bağrında bir eveti saklar. Schrödinger hayatla ölümü aynı kutuya koyar, bir boşluk doğar. Kesinlik görünür olur, ama hemen yanında yeni bir belirsizlik belirir. Sanki evet ile hayır arasındaki çizgi, sislerin içinde gizlidir; bakışımız bir sırla şekillenir.
İşte tam da burada, düşüncenin nefes alabilmesi için yeni bir pencere belirir: Heisenberg. Biraz dururuz, yeniden sorarız kendimize: “Kesinlik dediğimiz şey, hakikatin hangi yüzüdür?”
Belirsizlik ilkesi… Bir parçacığın yerini bilirsek hızını kaybederiz. Hızını bilirsek yerini bilmeyiz. Kesinlik, bir yanı aydınlatırken diğer yanı gölgede bırakır. Yani kesin bir evet, daima saklı bir hayırı içinde barındırır.
Tıpkı hayat gibi: Bir yöne yöneldiğimizde, diğer yön sisler içinde kaybolur. Bir kapıyı açtığımızda, ardımızda kalan kapılar sessizlikte var olur. Belirsizlik, aslında evet ve hayırın bize bir oyunudur.
Ve belki de tüm bunlar bize şunu söyler: Her evet, kendi hayırını başka bir yerde var eder. Bizim “hayır” dediğimiz ihtimal, başka bir evrende çoktan “evet” ile yoluna devam eder.
Bir dostun davetine “evet” dediğimizde, başka bir buluşmaya “hayır” demiş oluruz. Bir meslek seçtiğimizde, geri kalan ihtimalleri sessizlikte yoğururuz. Bir iş teklifine “hayır” dediğimizde; belki bize ait bir imkân doğururuz. Bir ilişkiye “hayır” dediğimizde; içimizde daha derin bir eveti dokuruz.
Belki tüm bu gerilimlerde, âlemler denizindeki ihtimallerde; bir damla yaşamı yudumluyoruz.
Belki yudumun tadını Eylül’de buluyoruz: hüzünleniyoruz. Her eveti bir hayırda; her hayırı bir evette arıyoruz.
Sararan yaprakların toprakta baharı bekleyişi gibi, bir vedanın içinde gizlenen yeni başlangıç gibi.
Hayat, gözümüzün seçtiği evetlerden çok, kalbimizin sakladığı hayırların yankısıdır. O hayırlar dokunulmazdır. Ama bir tarafımızda yaşanandır. Ve insan dediğimiz, aslında evetle hayırın ortak toplamıdır. Her evet, kendi hayırını da içinde taşır; her hayır, saklı bir evetin aynasıdır. Hakikat, zıtların birlikte var olmasıdır. Anlam; nesirden şiire doğru bir akış alır;
EYLÜL ZAMANI
Zaman bir melodi,
varlığımızda akmakta.
An bir notanın sesi,
zamanı yazmakta.
Bir eylül akşamında,
bir an; bir seçim ile var olmakta.
Bir ben yazı yazmakta
Bir ben derin uykularda
Bir ben bizi sarmakta
Bir ben bizi yaşamakta
Bir ben; eylülde hazanı aramakta
Bir ben: her evette bir hayırı çağırmakta.
Ve bir ben: eylül yağmurlarında;
damla damla an’a akmakta.
An-lam çözülüp dağılmakta.
An tekillikte.
Zaman şiirde,
Aşk alemlerde;
seni sonsuzluğa sunmakta.
“Her evet ve hayır; anda belirir, zamanda hissedilir.”