Hava Durumu

Hepimize merhaba!

Yazının Giriş Tarihi: 22.04.2025 00:05
Yazının Güncellenme Tarihi: 22.04.2025 00:05

Tanışmalar “merhaba” ile başlar. Kendimizi anlatmakla devam eder. Bu yazıyı okumaya başladıysanız, tanışmaya başlamışız demektir.

Bu sütunlarda merhaba ile başlayan serüvenim her hafta farklı konularla kendimizi, çevremizi ve günlük hayatta olan biteni sizlerle paylaşmaya gayret edeceğiz.

Öncellikle…

YeniDönem’den ‘Merhaba’ yazısı ile beni sizlerle buluşturma fırsatı sunan YeniDönem Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Burhan Kaya’ya ve gazetemizin Sorumlu Yazı İşleri Müdürü Serap Öztürk’e kalbi teşekkürlerimi sunuyorum.

Şimdi…

Kendimizi tanıtmaya başlayacağız.

Ama önce kim olduğumuzu bilmemiz gerekmez mi? Kendimizi tanıma adına bir soru sormak istiyorum:

Biz kimiz?

Günlük hayatın içinde hepimiz farklı kimliklerle var oluyoruz: anne, baba, kardeş, mimar, yönetici… Yüzlerce sıfatla kuşatılıyoruz; her biri bizi bir yere sabitlemeye çalışıyor. Ama bu sıfatlar gerçekten kim olduğumuzu anlatmaya yeter mi?

Düşünelim… Baba olduğumuzda mı “biz” oluyoruz? Mimar olduğumuzda mı? Yoksa bütün bu tanımlar, hayatın üzerimize giydirdiği geçici kostümlerden mi ibaret? Eğer öyleyse, soruyu yeniden sormakta fayda var:

Biz gerçekten kimiz?

Bilim bize net bir tanım sunuyor: 46 kromozom, iki kol, iki bacak, düşüncesi üzerine düşünen, konuşan, biyolojik bir bilinç… Toplumsa boş durmuyor; kendi normları, inançları ve değer yargılarıyla bizi biçimlendirmeye çalışıyor. Filozoflar, bilimin ve toplumun tarifini yıllar önce bir araya getirmişti zaten. Nitekim Aristoteles, bizi sosyal bir hayvan” olarak tanımlamıştı.

Evet, tüm bunlar doğru. Ama yeterli mi? İnsan sadece biyolojiyle mi açıklanır? Sadece psikolojiyle mi çözülür? Yalnızca sosyolojinin diliyle mi tarif edilir?

Her gün hücrelerimiz yenileniyor. Düşüncelerimiz, hislerimiz sürekli değişiyor. Düne ait benliğimizle bugünkü hâlimiz arasında bazen dağlar kadar fark oluyor. Şair Can Yücel bu değişimi şöyle özetler:

“On yıl önceki benle karşılaşsak, selam vermeyiz belki birbirimize.”

Gerçekten de bazen dönüp kendimize baktığımızda, bir yabancıyla göz göze gelmiş gibi hissediyoruz. İçimizde öyle bir dönüşüm var ki zamanla kendi benliğimizle bile yabancılaşıyoruz.

Peki o zaman: O eski “ben” kimdi? Bugünkü “ben” kim? Yarınki “ben” kim olacak? Ve işin aslı: Gerçek “ben” kim?

İzin verin, bir öneride bulunayım: Şimdi bir an gözlerimizi kapatalım. Tüm sıfatlarımızı, kimliklerimizi, inançlarımızı bir kenara bırakalım. Sadece kendimizle kalalım. Husserl’in yaptığı gibi, “öz”e inelim. O en sade, en çıplak benliğe… Şimdi sessizliğin içinde adım adım ilerleyelim. Korkularımız geride kalsın. Üzerimize yapışmış sıfatlar birer birer dökülsün. Yaklaştık… Şimdi bir adım daha atalım. Bedenimizi de geride bırakmaya çalışalım. Çünkü bu yolculuk, bedensiz bir varoluşa çağrı. Ve şimdi geldik en zor eşiğe: inançlarımız… Kabullerimizin en köklüsünü sessizce bir kenara bırakalım.

Şimdi… Ne görüyorsunuz? O derin sessizlikte beliren o yüz… Size tanıdık geldi mi?

Hazırsak, bir “merhaba” diyelim. Yıllardır yanı başımızda duran ama görmezden geldiğimiz “ben”e… Naralar atan, geçmişin hüznünde kaybolan, mutluluktan bile korkan o çocuğa… Anlamını hâlâ çözemediğimiz ama kalbimize dokunan o içten naralara…

İçten, samimi bir merhaba.

Yükleniyor..
logo
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.