Hava Durumu

Temmuzun Tammuzluğu, İYİ'nin Soyluluğu

Yazının Giriş Tarihi: 07.07.2025 00:11
Yazının Güncellenme Tarihi: 07.07.2025 00:11

Temmuz geldi. Yıl, sıcağın diline teslim oldu. Toprak içten içe çatlıyor. Rüzgâr bile bu mevsimde terliyor. Doğa tutkuyla kavruluyor; bereketin kırıntılarıyla her şey harmanlanıyor. Güvercinler gökyüzünde dans ediyor. Sürüler halinde bize varıp, bizi semalara vardırıyor.

“Yanlış söyledin, Tammuz değil Temmuz” diyenleri duyar gibiyim. Hayır, yanlış değil. Onun asıl adı Damuzi’dir. Binlerce yıl öncesinden gelen kadim bir yankı… Bir bilge gibi suskun, bir çoban gibi sabırlı.

Sümerli rahipler şöyle anlatır: İnanna, güzelliğini geride bırakır, ölüler ülkesine iner. Her adımda bir şey kaybeder: tahtını, tacını, yüzünü… Zamanın karşısında çıplak kalır. Kurtuluşu için birini feda etmelidir: sevgilisi Damuzi’yi yeraltına hapseder. Ama aşk bu; kararına pişman eder. Ve bu pişmanlık, gökyüzüne yeni bir takvim ekler: Altı ay yeraltında, altı ay yeryüzünde… Mevsimler böyle başlar. Tammuz, ayrılıkla kavuşmayı bir eyler.

Tıpkı eski değerler gibi, kelimeler de bir zamanlar kutsaldı. Bugünse anlamlarını yitirip sessizlikte kavrandı. Dil artık sadece iletişim değil; bir hafıza mezarlığı. Konuşuyoruz, ama neyi? Sözlükten ezberlediğimiz gölgeleri mi?

“Martı” dediğimizde, çağırdığımız bir kuş değil; belleğimizde kalmış bir alışkanlıktır aslında. “Deniz” dediğimizde yunusların diyarı değil; ezberlenmiş bir tanımdır kanımca.

Nietzsche bu durumu şöyle tanımlar: “Kelimeler, unutulmuş metaforlardır. Ve biz, kelimelerle değil, gölgelerle konuşuruz.”

Geçen hafta birlikte sormuştuk: “İyi nedir?” Şimdi daha derine inelim: İyi gerçekten var mıdır?

Doğaya bakalım: Hangi çiçek “erdemli”? Hangi hayvan “ahlaklı”? Hiçbiri. Çünkü doğa, ahlakla değil; varlıkla ilgili.

Bir çiçek, kokusuyla belleğe kazındığında güzel olur. Bir martı, göğü zarafetle yardığında etkileyici olur. Güzellik ile fayda ile “iyi” adını bizde bulur.

O hâlde iyilik doğada değil; bizim bakışımızdadır. Gördüğümüzde değil; nasıl gördüğümüzdedir.

Nietzsche yankılanır geçmişten: “İyi, bir zamanlar güçlü olanın adıydı.”

Eskiden iyi; soylu, cesur, bağımsız olandı. Bir dağın zirvesi kadar yalnız, bir nehrin kaynağı kadar özgürdü. Kötü ise aşağıda olan, boyun eğen, itaat eden…

Zamanla çoğalan zayıflar, güçlü olanı “kötü” ilan etti. Acıya “erdem”, teslimiyete “iyilik” denildi. Böylece sahte bir iyilik anlayışı icat edildi.

Bugün sosyal medyada bu anlayışın izleri her yerde. Ekrana yansıyan erdem gösterileri, sahte tevazular, algoritmanın alkışladığı iyilik pozları… Gerçekten iyi olmak değil, iyi görünmek makbul olur; bizse kalırız iyilik artıkları, suskunlukla yoğrulmuş sahte parıltıları. Ve insan, kendinin değil, “imajının'' yansısı.

Necip Fazıl ne güzel söyler: “Vicdan azabına eş, kayna kayna Sakarya, Öz yurdunda garipsin, öz vatanında parya!”

Sahte iyilikler, insanı öz yurdunda bile yabancılaştırır. Sözün efendisi, sessizleşir. Sessizlik bir halkın kaderi olur. Necip Fazıl’ın şiirinde kişi, kendini yitirdikçe “iyi”liğini unutur. Köle ahlakını reddederse, efendi ahlakına kavuşur. Başı yere değil; gökyüzüyle buluşur.

Ve Nietzsche haykırır: “Sürüye değil bireye! Çileye değil yaşama! Kurala değil yaratıcıya!”

Çünkü iyilik susmak değil; kendi sesini duymaktır. Yozlaşmış değerlerin gölgesinde değil; kendi öz değerlerimizin ışığında yaşamı kucaklamaktır.

Peki nasıl yapacağız bunu? İçi boşalan kavramları nereye koyacağız? Anlamını yitiren değerleri nasıl yeniden kuracağız? Kendi değerlerimizi yaratabilecek miyiz? Yaratıcı bireyler olabilecek miyiz?

İşte tam burada devreye girer İsmet Özel: "İnsan eşref-i mahlûkattır derdi babam, sözler arasında bir yeri vardı; ama bir eylül günü bilek damarlarımı kestiğimde, o sözün gerçek anlamını kavradım."

Kimi zaman bir kelime, gerçekliğe ancak acıyla temas ettiğinde anlam kazanır. O sözle hesaplaşan, kendi sözünü kurar. İyi’nin anlamı, bireyin kendi yazdığı cümlelerde yeniden doğar. Anlamı kaybeden olmaz; yeniden anlamlar kurar.

Temmuz ile Tammuz kadar yakındır, iyi’nin soylulukla yakınlığı. Temmuz’un sıcağı bir son değil; bir yeninin başlangıcı.

Yanan toprak dinlenir bir gün, kuruyan nehir yeniden can bulur. Sıcağın içindeki sabır, bir kristal billur.

Çünkü doğa bilir: Her yaz bir bekleyiştir. Her kış bir tomurcuğu yeşertir. Ateş, sessizlikle yoğrulur. Meyve, sabırla olgun olur.

Soralım kendimize: Sıcağa dayanıp, soğukla durulmaya hazır mıyız? Yazla yanıp, kışla yoğrulmaya? Bir anlam kurup, o anlamı mevsim mevsim yaşatmaya?

Çünkü bilge olan, mevsimi değiştiren değil; mevsimi anlayandır.

Ve her döngü, Hakikatin suretinde bir başka hakikattir.

Temmuz’un Tammuzluğu, İyi'nin Soyluluğu. Ve nihayetinde hepsi bir aşk yolculuğu, Ve o aşk ebedden doğar, var etmek ister sonsuzluğu…

Yükleniyor..
logo
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.