Her yeni gün, seni sabaha boyardım. Sabahı güne, günü aya katardım. “Gün aydın” olsun diye sesini arardım. Aydınlıktan hüzmeler yapar, gözlerine yollardım. Gözlerini göremeyince, kendimi bana sorardım. Ben bir metindim; her okunuşta sana koşardım.
Bu dizeler, görmediğim, bilmediğim her tanıdığıma, yani sana. Ve bugünkü başlangıca, yeni bir merhaba.
Tanışmalar böyledir işte; bir “merhaba” ile başlar, sonra kendimizle, değerlerimizle, duygularımızla ve hakikatimizle yüzleşiriz. Her tanışma, kimi zaman korkutan, kimi zaman coşkuya çağıran bir başlangıçtır.
Mevlana’nın sesi kulağımıza şöyle der:
“Dünle beraber gitti, cancağızım,
Ne kadar söz varsa düne ait.
Şimdi yeni şeyler söylemek lazım.”
Ama sormadan edemeyiz: Nedir bu yeni? Bizi cezbeden, yeniliğin tazeliği mi, yoksa gizemin serinliği mi? Belki de hakikatin sonsuz çağrısıdır… Çünkü her bilgi, içimizde bir ateşi körükler. Öğrenmek, Yaratan’ın kalbe işlediği bir ezgidir. Her yeni bilgi, kalbimize “OKU!” diye yankılanır.
Yeni olan, geçmişin gölgesinde durmaz. Henüz yaşanmamış bir bilgidir. Bekler, çağırır, keşfedilmeyi arzular. Her tanışma, bir öğrenme serüveninin ilk adımıdır. Gölge dağılır, varlık belirir. Işık, karanlığın içinden yükselir.
Bakışlar konuşur önce. Tavırlar, sesler, dokunuşlar… Zihnimiz şöyle der: “soğuktur”, “güvenilir” … Platon buna doxa der: kanı. Ama kanı henüz bilgi değildir. Bilgi, inançlarımız gerçeğe denk düştüğünde bilgidir; aksi halde bir seraptır. Bir yıldızın geçmiş görüntüsüdür.
O halde sormalıyız: Her kanaat bilgiye dönüşebilir mi? Her inanç, gerekçelendirilip hakikatin özüne varabilir mi?
Platon, yıldızlar kadar eski bir bilge,
Gettier, kurmak ister hakikatte denge.
Gerekçelendirilmiş inanç, bir serap narin ince,
Hakikat, bazen gölgede kalır önünde vardır perde.
Gerçek midir bu, yoksa şansın cilvesi mi?
Bilgi sır mı, rastlantının gizemi mi?
Bugünün dünyasında, bilgiyle kanaati ayırmak zorlaşıyor. Deepfake’ler, yapay zekânın gölgeleri, sosyal medyada yankı odaları… Hakikat arayıcısı, ışığın izini sürer, gölgeleri aşar.
Varacağımız yer: Gerçeğin bilgisi (episteme).
Kaçacağımız yer: Gölgelerin fısıltısı (doxa).
Her yeni gün, bilgi yeni kapılar aralar. Kuantum çağında evren yeniden doğar. Bilgi kübitler varlığın ezgilerini mi anlatır? Levh-i Mahfuz, bu ezgilerden senfoniler mi yaratır? Hakikat bu senfonide sessizle mi yankılanır?
Ve her perdeyi aralayan bakış, bizi yıldızların izine çağırır. Gökyüzü artık yalnızca bakılacak bir alan değil; sonsuz bilgiyle dolu, yeni bir evren. Deneyimlerimiz, aklımız ve sezgilerimiz bu sonsuzluğa açılan kapılar gibi.
Her tanıdığımız bir yenilik gibi, her yüz, bir hakikatin yankısı gibi.
İlimi, ilim bilmek gibi,
Episteme’nin özünü kavramak gibi,
İlimi kendin bilmek gibi,
Kendinle bilgi denizinde yüzmek gibi,
Zihinle ve kalbi bir yapar gibi,
Gökyüzüne yazılmaz denen ismi inatla kazımak gibi,
Hakikat perdesini aralayıp sonsuzluğun bilgisine ulaşmak gibi,
Hakikat; belki bir aşk şiiri, onu senle yazar gibi.