Bir çay bahçesinde otururken ufka baktığınızda, bazen dumanın kokusunu hissetmeseniz de zihninizde hep aynı görüntü belirir: Kızaran gökyüzü, alevin önünde kaçışan canlılar ve geriye kalan kara bir sessizlik…
Türkiye’de ve dünyanın pek çok yerinde, yaz mevsimi artık sadece sıcak değil; aynı zamanda yangınla anılır oldu.
Peki yangınların sebepleri ne? Sabotaj, dikkatsizlik, iklim değişikliği… Hangisi olursa olsun sonuç aynı: Ormanlar, toprağın akciğerleri, bir anda yok oluyor. Bir ağacın büyümesi onlarca yıl alıyor; oysa bir kıvılcım birkaç saatte onu yok edebiliyor. İşte tam da bu yüzden, yangın çıktıktan sonra değil, yangın çıkmadan önce kazanmak zorundayız.

Doğanın Kadim Yöntemi: Soğuk Yakma
Avustralya, bu konuda dünyanın en zengin deneyimine sahip ülkelerden biri. Yüzyıllardır Aborjin halkının uyguladığı soğuk yakma (cool burning) tekniği, bugün modern bilimle yeniden birleşiyor. Temel fikir basit: Kış aylarında veya nemin yüksek olduğu zamanlarda, düşük ısıda ve kontrollü küçük ateşlerle orman tabanındaki kuru yaprak ve dalları temizlemek. Böylece, yaz geldiğinde yangının beslenebileceği “yakıt” büyük ölçüde ortadan kalkıyor.
Bu yöntem hem toprağı besliyor hem de büyük yangınların önünü kesiyor. Üstelik ekosisteme de uyumlu: Alevin ilerlemesi o kadar yavaş ki hayvanlar kaçabiliyor, bazı bitki tohumları ise ancak bu düşük ısılı ateşten sonra uyanıp filizleniyor.
Yangın Koridorları: Alevin Hızını Kesmek
Modern ormancılığın bir diğer savunma hattı da yangın koridorları. Bu koridorlar, ormanın içinde geniş şeritler açarak, yangının ilerlemesini yavaşlatmak veya durdurmak için bir tampon bölge oluşturuyor.
Kanada, Avustralya, Yunanistan ve İspanya bu yöntemi sistematik olarak uyguluyor. Bazı yerlerde koridorların kenarına yangına dayanıklı yapraklı ağaçlar dikiliyor; bazı yerlerde de bu koridorlar halkın gezinti yolu olarak kullanılıyor. Böylece hem koruma hem de sosyal fayda sağlanıyor.
Türkiye’de de yangın yolları açılıyor, fakat asıl sorun bu yolların uzun vadeli bakımının ve modern teknolojilerle desteklenmesinin eksikliği. Bir koridoru bir kere açmak yetmiyor; her yıl düzenli temizlenmezse tekrar ot ve çalılarla kapanıyor.
Teknolojinin Gözü: Dronlar ve Yapay Zekâ
Son yıllarda erken uyarı teknolojileri çok gelişti.
Kanada, rüzgâr ve nemi anlık takip eden yapay zekâ destekli haritalar oluşturuyor.
Akdeniz ülkelerinde, dronlar ve sensörler 24 saat gözetleme yapıyor.
Bazı bölgelerde ise “akıllı orman” projeleriyle sensörler dumanı saniyeler içinde tespit ederek merkeze haber veriyor.
Bu teknolojiler yangını durdurmuyor; ama insanın en kıymetli silahı olan zamanı kazandırıyor.
Peki Biz Ne Yapabiliriz?
Ülkemizde son yıllarda yangın söndürme kapasitesinin güçlendirildiğini görüyoruz. Ancak, yangınla mücadelede en önemli unsur, önceden hazırlık.
Üniversitelerle iş birliği yaparak, yangına dayanıklı ve hızlı filizlenen yerli türler geliştirmek,
Yerel halkın katıldığı erken uyarı gönüllü ağları kurmak,
Okullarda orman bilinci eğitimlerini sistemli hale getirmek uzun vadeli çözümler olabilir.
Bireysel olarak da, yangınların yüzde 90’ının insan kaynaklı olduğunu bilerek; piknik ateşinden izmarite kadar her konuda daha dikkatli olmak, en güçlü katkıdır.
Bir Hayalin Peşinde
Çay bahçesinde otururken aklımdan geçen şu oldu: Keşke ağaçlar yanmaz bir hücre yapısına sahip olsaydı. Bu bugün mümkün değil belki, ama bilim böyle hayallerle ilerliyor. Belki bir gün, daha dayanıklı hibrit ekosistemler oluşturabiliriz.
O zamana kadar yapabileceğimiz en önemli şey, ormanla savaşmayı değil, onunla uyum içinde yaşamayı öğrenmek.
Soğuk yakma, yangın koridorları, erken uyarı teknolojileri… Bunlar birer araç. Asıl mesele, doğaya karşı değil, doğayla birlikte düşünmeyi başarabilmek.
Bir gün bir çay bahçesinden gökyüzüne bakarken, aklımıza duman değil, yemyeşil bir ufuk gelsin diye.