Hava Durumu

Bir üniversite düşünün: Mezun veriyor ama dünyada yok

Yazının Giriş Tarihi: 02.07.2025 00:05
Yazının Güncellenme Tarihi: 02.07.2025 00:05

Düşünün ki bir üniversite binlerce mezun veriyor. Kampüsü var, akademik kadrosu var, ders programı var. Ama dünya nezdinde yok hükmünde. Ne uluslararası sıralamalarda adı geçiyor, ne akademik camiada itibarı var. Bu bir hayal değil. Bu, Türkiye’deki birçok üniversitenin içinde bulunduğu, sessiz ama derin bir gerçeklik.

Mezun Vermekle Üniversite Olmak Arasındaki Fark

Türkiye’de yükseköğretimin nicel büyümesi olağanüstü. Son 20 yılda üniversite sayısı 76’dan 200’ün üzerine çıktı. Ancak bu büyüme nitelik sorunlarını da beraberinde getirdi. Üniversite açmak, binalar inşa etmek, müfredat oluşturmak teknik olarak kolay. Fakat bir üniversiteyi “üniversite” yapan esas unsur, dünyaya katkı sunan bilgi üretimidir.

İyi bir üniversite, sadece mezun vermekle değil; bilimsel üretimiyle, topluma katkısıyla, uluslararası görünürlüğüyle değer kazanır. Dünya sıralamalarında görünür olmanın temelinde, yayınların kalitesi, etki faktörü, akademik iş birlikleri, öğretim üyesi başına düşen araştırma çıktıları gibi ölçütler yer alır. Sadece niceliğe değil, niteliğe odaklanan bir sistemle mümkündür bu.

Dünya Üniversite Sıralamalarında Türkiye’nin Yeri

Times Higher Education (THE), QS Rankings ve ARWU gibi uluslararası endekslerde Türkiye’den sadece birkaç üniversite düzenli olarak yer alabiliyor. 2024 QS verilerine göre en üst sıradaki Türk üniversitesi, dünyada ancak 400’lü sıralarda yer bulabiliyor. Bu veriler, nicel varlığımızın niteliğe dönüşmediğinin açık bir göstergesi.

Buna karşın, öğrenci nüfusu Türkiye’den daha az olan Hollanda’dan 10’dan fazla üniversite ilk 200 içinde yer alıyor. Güney Kore, Singapur ve İsviçre gibi ülkeler, küresel rekabette yer bulabilmek için yükseköğretimi stratejik bir öncelik olarak konumlandırıyor. Türkiye’de ise hâlâ “üniversite açmak” bir amaç olarak görülüyor; “etkili üniversite inşa etmek” değil.

Sistemik Sorunlar: Neden Görünmeziz?

Türkiye’deki üniversitelerin küresel ölçekte görünür olamamasının birkaç temel nedeni var:

Akademik Yayın Kalitesi: Yayın sayısı artmış olabilir, fakat bu yayınların büyük kısmı düşük etkili dergilerde yer alıyor.

Uluslararası İş Birliklerinin Yetersizliği: Avrupa Birliği çerçeve programlarına katılım oranı düşük. Yurt dışı üniversitelerle ortak projeler ya çok sınırlı ya da formalite düzeyinde kalıyor.

Araştırma-Yoğun Akademisyen Eksikliği: Akademisyenler araştırmadan çok ders vermeye mecbur kalıyor. Haftalık ders yükleri bazı fakültelerde 20 saatin üzerinde.

Kurumsal Vizyon Eksikliği: Misyon, vizyon ve stratejik planlamalar kâğıt üzerinde kalıyor. Uluslararasılaşma hedefi çoğu zaman sadece Erasmus anlaşmalarından ibaret.

Bu noktada Prof. Dr. Üstün Ergüder’in şu tespiti oldukça anlamlı: “Üniversitelerimiz yükseköğretimi kitleselleştirdi ama elitleşmeyi başaramadı.” Bu ifade, nitelikli akademik üretimle kitle eğitimi arasındaki dengesizliği net bir şekilde özetliyor.

Pozitif ve Negatif Örnekler: Kim Ne Yaptı?

Pozitif Örnek – Koç Üniversitesi:

Araştırma bütçesinin yüzde 80’inden fazlasını uluslararası projelerden elde eden Koç Üniversitesi, dünya sıralamalarında yükselmeye devam ediyor.

Araştırma merkezlerinin özgür çalışması, uluslararası akademisyen istihdamı ve İngilizce eğitim burada kilit rol oynuyor.

Negatif Örnek – İsmi Çok, Etkisi Az Üniversiteler:

Adını sıklıkla duyduğumuz bazı üniversiteler, binlerce öğrenci mezun etse de uluslararası endekslerde adeta “yok hükmünde.” Neden mi? Çünkü akademik yayın sayısı düşük, uluslararası bağlantı zayıf, öğrenciye verilen eğitim küresel rekabet için yetersiz.

Dünyadan Örnek – Singapur Ulusal Üniversitesi (NUS):

Devletin yükseköğretimi stratejik öncelik görmesi, Ar-Ge’ye ayrılan büyük bütçeler ve Asya’nın inovasyon merkezi olma hedefi, NUS’u dünya sıralamalarında ilk 20’ye taşıdı. Küçük bir ülke, ama büyük bir vizyon.

Dünya çapında üniversite olmak için daha fazla bina yapmaktan fazlasına ihtiyacımız var. Kaliteli akademik üretim, bağımsız araştırma iklimi, uluslararası akademik dolaşım ve stratejik yönetişim gibi alanlarda ciddi yapısal dönüşümler gerekiyor.

Bu noktada üniversitelerimizin şunu sorması gerekiyor:

“Ben sadece öğrenci mezun etmek için mi varım, yoksa dünyaya bilgi ve değer katmak için mi?”

Eğer ikinci soruya gönülden bir “evet” diyebiliyorsak, o zaman artık “bir üniversiteyi düşünmek” değil, dünyanın da düşündüğü bir üniversiteyi tasarlamak zamanıdır.

Yükleniyor..
logo
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.