Teknoloji ilerledikçe insanlık görünmez bir gözetim ağı içinde yaşamaya başladı. Akıllı telefonlarımızdan alışveriş kartlarımıza, sosyal medya paylaşımlarımızdan sağlık uygulamalarına kadar hemen her anımız, birilerinin dijital hafızasına kazınıyor.
Peki, bu veriler kim tarafından, nasıl ve neden toplanıyor?
Ve daha önemlisi: Bu süreç ne kadar etik?
Veri toplamak başlı başına kötü bir şey değil elbette. Aksine, doğru yöntemlerle ve uygun sınırlar içinde yürütülen veri toplama faaliyetleri, sağlık politikalarının geliştirilmesinden şehir planlamasına kadar pek çok alanda hayatı kolaylaştırabiliyor. Ancak bu sürecin merkezinde olması gereken “rıza, şeffaflık ve mahremiyet” ilkeleri göz ardı edildiğinde, masum bir bilgi derleme çabası, kolaylıkla manipülasyonun aracına dönüşebiliyor.
Bugün pek çok kullanıcı, hangi verilerin kimlerle paylaşıldığını ya da hangi amaçlarla kullanıldığını bilmiyor. “Kabul ediyorum” butonuna tıklarken aslında neye onay verdiğimizin çoğu zaman farkında bile değiliz. Avrupa Birliği’nin Genel Veri Koruma Tüzüğü (GDPR) gibi düzenlemeleri, kullanıcıların bilinçli rıza vermesi gerektiğini açıkça belirtir. Ancak bu ilke, dijital dünyada çoğu zaman yüzeysel bir formaliteye dönüşmüş durumda.
Bilinçli rıza olmadan toplanan veriler, sadece özel hayatın ihlali anlamına gelmez; aynı zamanda bireyin karar alma özgürlüğünü de tehdit eder. Örneğin, kullanıcı davranışlarını analiz ederek kişiye özel reklamlar sunan algoritmalar, tercihleri yönlendirebilir. Bu, sadece tüketim alışkanlıklarını değil, kimi zaman politik görüşleri ve hatta oy tercihlerini bile etkileyebilecek düzeydedir. Shoshana Zuboff’un “Gözetim Kapitalizmi” olarak tanımladığı bu yeni sistemde, birey değil; bireyin verisi ön plana çıkar.
Ve bu veri, çoğu zaman, sahibinden daha değerli hale gelir.
Bu noktada etik, sadece bir akademik tartışma konusu değil, doğrudan birey haklarıyla ilgili bir gereklilik haline gelir. Verinin etik dışı yöntemlerle toplanması, yalnızca yasaları çiğnemek anlamına gelmez; aynı zamanda insanın en mahrem alanına tecavüzdür. Üstelik bu ihlaller, çoğu zaman kullanıcı fark etmeden, sessizce gerçekleşir.
Bazı savunucular, “Zaten herkes verisini paylaşıyor, bundan zarar gelmez” gibi yüzeysel bir bakış açısını dillendirse de, bu yaklaşım “alışılmış ihlalin meşrulaşması” anlamına gelir. Hâlbuki etik olan, toplumu bir bütün olarak koruyacak önlemleri sistematik biçimde hayata geçirmektir. Tıpkı tıbbi bir araştırmada olduğu gibi, dijital veri toplama süreçlerinde de onam, bilgilendirme ve gönüllülük temel olmalıdır.
Etik ilkelerin sadece metinlerde kalmaması için kurumların şeffaflık politikalarını açıkça ortaya koyması gerekir. Hangi verinin neden toplandığı, ne kadar süreyle saklandığı, kimlerle paylaşıldığı gibi sorular, kullanıcıya sade bir dille anlatılmalıdır. Ayrıca bu verilerin anonimleştirilmesi, geri çağrılabilir olması ve bireyin verisi üzerindeki kontrol hakkı tanınması da olmazsa olmaz bir etik çerçevedir.
Unutulmamalıdır ki, veri dediğimiz şey yalnızca sayılardan ibaret değildir. Her veri, bir hayatı; bir insanın duygularını, geçmişini ve tercihlerini temsil eder. Ve bu bilgiler, yanlış ellerde birer manipülasyon silahına dönüşebilir.
Sonuç olarak, veri toplamanın geleceği yalnızca teknolojik ilerlemelerle değil, insan onuruna saygılı etik ilkelerle şekillendirilmelidir. Günümüzde her dijital etkileşim, arkamızda silinmesi neredeyse imkânsız izler bırakırken; bu izlerin kim tarafından, ne amaçla ve hangi sınırlar dâhilinde kullanılacağına karar verme hakkı, bireyin temel özgürlüklerinden biri olarak görülmelidir.
Her birimizin dijital kimliği; şeffaflık, açık rıza ve bilinçli tercihlerle şekillenmeli, veriye erişim ancak bu onaya dayanmalıdır. Aksi hâlde, mahremiyeti aşan her adım, bizi farkında olmadan yönlendiren ve özgürlüklerimizi zedeleyen bir manipülasyon sürecine dönüşebilir.
Bu mesele yalnızca bireysel değil, toplumsal bir sorumluluktur. Dijital çağın yönünü teknoloji değil, onu hangi etik değerlerle kullandığımız belirleyecektir.
Zira etik pusulasını yitirmiş bir dijital dünya, özgürlük yerine bağımlılık, kolaylık yerine gözetim üretir.