Sabah kahvenizi alıp telefon ekranınıza göz gezdiriyorsunuz. Sosyal medyada bir video, milyonlarca izlenmiş. Altında yüzlerce yorum, binlerce paylaşım… Herkes konuşuyor, herkes biliyor, herkes izliyor. Peki siz? Siz gerçekten ne izliyorsunuz?
İşte tam da bu noktada bir soru sormak istiyorum size: “Bu trendin asıl kaynağı ne?” Ya da daha cesur bir soruyla: “Bizi ne izlemeye zorluyor?” İnternet, hiç olmadığı kadar hızlı, parlak ve etkileyici. Ama o parlak ekranlarda gördüklerimiz bazen yalnızca bir illüzyondan ibaret. Çünkü bugün internet trendleri yalnızca tesadüfen oluşmuyor; algoritmalar, yönlendirmeler ve görünmeyen ellerin dokunuşlarıyla şekilleniyor.
Yani demem o ki, artık popüler olan her içerik, gerçekten değerli ya da önemli olduğu için değil; görünmesi istendiği için gözümüzün önünde. Bu sizi biraz düşündürmeli.
Bir trendi yalnızca “çok izlendiği” ya da “viral olduğu” için takip ediyor olabiliriz. Ama bu noktada şunu sormak gerekir: Bu içerik gerçekten bana ne katıyor? Zihnimi nasıl etkiliyor? Gördüğüm, okuduğum ya da izlediğim şeyler dünyaya bakışımı ne ölçüde biçimlendiriyor?
Geçtiğimiz günlerde bir video denk geldi önüme. Bir sokak röportajıydı. Oldukça yüzeysel, biraz da mizah dozu yüksek bir içerikti. Ama yorumlar bölümünde insanların tartıştığını, hatta kutuplaştığını gördüm. Sadece birkaç dakika süren ve muhtemelen kurgu olan bir videonun, nasıl olup da bu kadar duygu yaratabildiğini düşünmeye başladım. Bu bir tesadüf müydü? Hiç sanmıyorum.
İnternet, özellikle sosyal medya platformları, biz farkında olmadan bizi belirli içeriklere maruz bırakıyor. Bunlar bazen eğlenceli oluyor, bazen düşündürücü. Ama bazen de yalnızca dikkat dağıtıcı, yüzeysel ya da manipülatif. İşte bu noktada, bir kullanıcı olarak kendi filtrelerimizi oluşturmak zorundayız. Çünkü izlediğimiz her şey bir iz bırakıyor. Dijital dünyada, bir içerik sadece “geçip gitmiyor”; bizi şekillendiriyor.
Bu yüzden size önerim şu: İzlediğiniz bir trendin ardına bir adım geri çekilip bakın. Neden bu kadar izlenmiş? Gerçekten özgün mü? Size bir şey öğretiyor mu, yoksa sadece vakit mi çalıyor? Bazen bir içerik ne kadar çok paylaşılıyorsa, o kadar az sorgulanıyor. Ve bu oldukça tehlikeli.
Bir diğer mesele de şu: İnternetteki her trend herkes için görünür, ama aynı şekilde etkili olmayabilir. Bazı trendler bir kesimi eğlendirirken, bir diğerini kırabilir, dışlayabilir ya da yanlış bilgiyle etkileyebilir.
Bu da bizi daha büyük bir konuya getiriyor: Dijital okuryazarlık.
Hepimiz artık dijital dünyanın içindeyiz. Ama içindeyiz diye, her şeyin farkında olduğumuzu sanmak büyük bir hata olur. Algoritmaların nasıl çalıştığını, hangi içeriğin neden öne çıktığını, kimlerin hangi gündemleri öne sürmek istediğini anlamak; artık bir lüks değil, gereklilik. Yani ekranda neyin gösterildiğini sorgulamak, bugünün en önemli bireysel sorumluluklarından biri hâline geldi.
Bazen bana soruyorlar: “İnternetteki bu karmaşada ne yapacağız?” Cevabım basit: Daha bilinçli olacağız. Daha çok okuyacağız, daha az tepki vereceğiz. Her içeriği paylaşmayacağız. Her duyduğumuza hemen inanmayacağız. “Trend” denilen şeyin aslında geçici olduğunu, kalıcı olanın ise bilgeliğimiz ve sorgulama gücümüz olduğunu unutmayacağız.
Bu yazıyı yazarken amacım kimseye akıl vermek değil. Sadece, sabah kahvenizi içerken o ekranı biraz daha bilinçli bir gözle izleyin istiyorum. Çünkü görünenden fazlası var. Ve o “fazla” olan kısım, sizin gerçekte kim olduğunuzu belirliyor.
Unutmayın, her izlediğiniz içerik sizi biraz dönüştürüyor. Öyleyse ne izlediğinizin değil, nasıl baktığınızın önemi var.
Keyifle, farkındalıkla ve kendi süzgecinizle kalın.