Demokrasi, sadece seçim günü sandığa gidip oy vermekle sınırlı bir süreç değildir. O sandığa atılan her oy, aslında bir emanetin devredilmesidir. Halk, iradesini, sesini ve geleceğini, “milletin vekili” sıfatıyla seçtiği kişilere teslim eder. İşte milletvekilliği tam da bu yüzden bir ayrıcalık değil, bir sorumluluk makamıdır.
Bir insan milletvekili olduğunda artık yalnızca kendisine oy verenlerin değil, tüm halkın temsilcisidir. Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin kapısından içeri girdiği andan itibaren görev tanımı değişir: Artık o, ne kendi şahsi çıkarının ne de dar bir grubun savunucusudur. Onun görevi, milletin tamamının sesi olmak, haklarını korumak ve refahını artırmaktır.
Halkı Tanımadan Temsil Olmaz
Milletvekili, temsil edeceği halkı yakından tanımadan görevini yapamaz. Bir köyde tarımla uğraşan çiftçinin derdi başka, büyük şehirde yaşayan işçinin derdi bambaşkadır. Öğrencinin geleceğe dair kaygıları, esnafın geçim sıkıntısı, emeklinin yaşam mücadelesi… Bunları bilmeyen, hissetmeyen, içine girmeyen bir vekil halkı temsil edemez.
Amaç, yalnızca Meclis’te konuşmak değil; sokakta, kahvede, tarlada, fabrikada halkın yanında olmaktır. Çünkü temsil, sadece oy vermekle değil, empati kurmakla başlar. Halkın sorunlarına dokunmayan bir vekilin, halkın gönlünde yeri olamaz.
“Ben Kimim Biliyor musun?” Söyleminin Gölgesi
Ne yazık ki zaman zaman bazı milletvekillerinin halka ya da kamu görevlilerine karşı sergilediği kibirli tavırlara şahit oluyoruz. “Ben kimim biliyor musun?” diyerek üstünlük kurmaya çalışan bir vekil, aslında milletin verdiği emaneti unuttuğunu gösterir.
Bu tür davranışlar, sadece kişisel bir üslup meselesi değildir; aynı zamanda mobbing kapsamına girer. Çünkü makam gücünü kullanarak bir vatandaşı ya da memuru psikolojik baskı altına almak, yıldırmaya çalışmak, demokratik temsil ruhuna tamamen aykırıdır. Milletin vekili, millete tepeden bakamaz; aksine en çok onun yanında durmak zorundadır.
Dokunulmazlık: Hak mı, Zırh mı?
Milletvekillerinin yasama dokunulmazlığı, demokratik işleyiş için önemli bir güvence olarak kabul edilir. Bu sayede vekiller, baskı altında kalmadan fikirlerini ifade edebilir, iktidarı denetleyebilir. Ancak sorun, bu mekanizmanın zaman zaman kötüye kullanılmasında ortaya çıkar.
Bir milletvekili halkı darp ettiğinde, kamu düzenini bozduğunda ya da vatandaşa hakaret ettiğinde, “dokunulmazlık zırhı” arkasına sığınıyorsa, işte orada halkın adalet duygusu zedelenir. Çünkü vatandaş haklı olarak sorar:
“Ben aynı davranışı yapsam cezalandırılırım, milletvekili yapınca neden cezasız kalıyor?”
Demokrasinin özü eşitliktir. Dokunulmazlık, milletin hakkını savunmak için vardır; milletin hakkını çiğnemek için değil. Meclis, gerektiğinde dokunulmazlığı kaldırarak yargı yolunu açmalı; böylece halkın vicdanı rahatlatılmalıdır.
Halkın Beklentisi: Samimiyet ve Hesap Verebilirlik
Halk, milletvekilinden aslında çok basit şeyler bekler:
Yakın olmak: Sorununu dinlesin, küçümsemesin.
Samimi olmak: Gösteriş değil, gerçek bir ilgi göstersin.
Hesap verebilir olmak: “Benim oyumla oradasın, bana hesap vermelisin” diyen seçmene kulak versin.
Halkın gözünde milletvekili, ayrıcalıklı bir sınıf değildir. O da halkın içinden çıkan, ama halk adına konuşma yetkisini taşıyan kişidir. Bu yüzden seçmen, oy verdiği vekilden “öncelikli hizmet” bekler. Onu tanısın, dertlerine çözüm arayışında öncü olsun ister.
Makam Değil, Emanet
Milletvekilliğini doğru anlamanın en kısa yolu, onu bir emanet olarak görmektir. Makam koltuğu geçicidir; sandıkla gelen sandıkla gider. Ancak halkın güveni ve sevgisi kalıcıdır. Vekil, emaneti unuttuğu an, milletin güvenini kaybeder.
Siyaset, kişisel kariyer ya da güç alanı değildir. Siyaset, halka hizmet sanatıdır. Çıkar kavramının dahi anılmadığı, tamamen toplumun faydasını önceleyen bir anlayış olmadan, gerçek temsil ortaya çıkmaz.
Sandık: En Büyük Hesap Mekanizması
Halk, kimi zaman öfkelense de, kimi zaman sesini duyuramadığını hissetse de elinde en güçlü aracı taşır: Sandık. Milletvekili, halkı unuttuğunda, emaneti kişisel çıkar için kullandığında, asıl hesap günü seçimde gelir. Demokrasi, işte bu döngü sayesinde canlı kalır.
Bu yazı, yalnızca milletvekillerine bir uyarı değil; halka da bir hatırlatmadır. Çünkü halk, oyunun değerini bilir ve emaneti kime verdiğini sorgularsa, temsil daha sağlıklı olur.
Milletvekilliği, makam değil, emanettir.
Emaneti unutan, aslında milletin güvenini kaybeder.
Gerçek vekil, halkın karşısına dikilen değil, halkın yanında yürüyendir.