Türkiye’nin yerli ve milli teknoloji vizyonu, son yıllarda savunma sanayisinden yapay zekâya, uzaydan siber güvenliğe kadar pek çok alanda kendini göstermeye başladı.
Bu vizyonun en güncel yansımalarından biri de artık sosyal medya alanında karşılık buluyor: NEXT Teknofest Sosyal.
Anadolu Ajansı’nın geçtiğimiz günlerde servis ettiği habere göre, yerli sosyal medya uygulaması NEXT, App Store’da ‘Sosyal Ağ’ kategorisinde en popüler uygulama konumuna yükseldi.
Bu gelişme, yalnızca dijital bir başarı değil; aynı zamanda dijital egemenlik açısından da dikkate değer bir sinyal olarak okunabilir.
Ancak bu noktada şu soruyu sormak kaçınılmaz:
Bir sosyal ağın yerliliği, gerçekten dijital bağımsızlık sağlar mı?
YERLİ UYGULAMA, YERLİ EKOSİSTEM Mİ?
NEXT, adından da anlaşılacağı üzere Teknofest markası ile ilişkilendirilmiş bir platform. Bu bağ, uygulamanın kullanıcı profili ve misyonu hakkında önemli ipuçları veriyor; teknolojiye ilgi duyan, üretmeye odaklı, girişimci ruh taşıyan genç bir kitleye seslenmek.
Ancak yalnızca kullanıcı ilgisi değil, uygulamanın arkasındaki teknoloji, veri yönetimi, algoritmik tasarım ve etik denetim çerçevesi de bu başarının sürdürülebilirliği açısından belirleyici olacak.
Gerçek bir dijital ekosistem inşa etmek, sadece bir uygulama üretmekle değil; aynı zamanda bu platformun içerik yönetimi, kullanıcı deneyimi, yapay zekâ desteği, sunucu bağımsızlığı ve veri güvenliği gibi pek çok katmanda da yerlilik üretmesiyle mümkündür.
POPÜLERLİK ORGANİK Mİ, KAMPANYASAL MI?
App Store’da kısa sürede zirveye yerleşmek, şüphesiz dikkate değer bir başarıdır. Ancak bu popülerliğin organik mi yoksa yönlendirilmiş mi olduğu da ayrı bir tartışma konusudur.
Geçmişte, kamu destekli tanıtımlar veya kampanyalarla App Store sıralamalarında yükselmiş ama kullanıcı sadakati sağlayamadan sönümlenmiş çok sayıda yerli uygulama örneği mevcuttur.
Dolayısıyla burada kritik olan, uygulamanın ilk merak dalgasını kalıcı bir sosyal etkileşim kültürüne dönüştürüp dönüştüremeyeceğidir.
Kullanıcılar, platformda sadece var olmak değil, aynı zamanda kendilerini ifade edebilmek, etkileşime geçebilmek ve dijital aidiyet hissedebilmek isterler.
ÖZGÜRLÜK, GÜVENLİK VE DENETİM DENGESİ
Yerli sosyal ağların en büyük sınavlarından biri, ifade özgürlüğü ile içerik denetimi arasındaki ince çizgide ne kadar dengeli durabildikleridir.
Eğer bir sosyal medya uygulaması, ‘milli’ olma iddiası üzerinden sadece belli görüşlere alan tanır; farklı sesleri ya da eleştirileri dışlarsa, bu durum dijital bağımsızlık değil, dijital yalıtılmışlık üretir.
Gerçek dijital egemenlik; özgürlüğü yöneten, katılımcılığı teşvik eden ve etik ilkelere dayalı içerik politikalarıyla beslenen bir ortamda hayat bulur. Kullanıcının kendini sansürlemeye zorlandığı bir sosyal medya, ‘yerli’ olsa da ‘benim’ değildir!
DÜNYA ÖRNEKLERİNDEN NE ÖĞRENEBİLİRİZ?
Çin’in WeChat’i, Rusya’nın VKontakte’si gibi yerli sosyal medya örnekleri, kendi ülkelerinde baskın kullanıcı oranlarına ulaşmış olsa da bu durum gönüllü kullanıcı sadakatinden çok regülasyon zorlamalarıyla sağlanmıştır.
Bunun karşı cephesinde ise dünyanın dijital devleri yer alıyor: Meta (Facebook), X (Twitter), TikTok, YouTube gibi platformlar, yalnızca içerik sunmakla kalmıyor; toplumsal algı oluşturma, seçim süreçlerini etkileme, ekonomik manipülasyon yaratma ve hatta savaş psikolojisi üretme gibi çok katmanlı etkilere sahip hale geliyor.
ABD seçimlerine müdahale iddialarından Arap Baharı’na, Brexit kampanyalarından Rusya-Ukrayna savaşında bilgi savaşlarına kadar pek çok olayda bu platformların rolü gözlemlenmiştir.
Algoritmaların neyi görünür, neyi görünmez kıldığı artık yalnızca bir yazılım kararı değil; siyasal ve toplumsal bir sonuç üretme aracıdır.
Bu yüzden sosyal medya platformları yalnızca ticari şirketler değil; jeopolitik aktörler haline gelmiştir.
Türkiye gibi ülkelerin, kendi sosyal medya platformlarını geliştirme çabaları sadece teknoloji üretmek değil; aynı zamanda egemenliğini dijital düzleme de taşımak anlamına gelmektedir.
SİMGESEL BAŞARIDAN STRATEJİK DERİNLİĞE
NEXT Teknofest Sosyal’in yükselişi, bir simgeden daha fazlasına dönüşebilir. Ancak bu geliştiricilerin yalnızca teknik değil, sosyolojik ve etik sorumlulukları da gözetmeleriyle mümkündür.
Eğer bu platform, gençlerin yaratıcılığını besleyen, dijital üretimi teşvik eden, çok sesliliğe alan açan ve kullanıcıyı nesne değil özne olarak gören bir zemine oturursa, o zaman sadece bir uygulama değil, bir dijital kültür hareketi olur.
Ve işte o zaman, sormaya gerek kalmaz:
“Yerli sosyal medya mümkün mü?”
Cevap: Evet, ama gerçekten bizimle birlikte ve bizim için inşa edilirse!