Hava Durumu

Sade güç gösterişsizliğiyle aldatmasın

Yazının Giriş Tarihi: 01.08.2025 00:05
Yazının Güncellenme Tarihi: 01.08.2025 00:05

Bir başbakanın bisikletle işe gitmesi, sade bir apartman dairesinde yaşaması, market alışverişini kendi yapması kulağa sıra dışı gelebilir. Ancak burası Norveç, Danimarka, İsveç ya da Finlandiya ise, bu durum olağandır. Çünkü İskandinav ülkelerinde siyaset, gösteriş değil; sorumluluk demektir. Güç, ayrıcalık değil; hizmet için verilen bir emanettir.

Bu coğrafyada siyasetçinin halkla arasına duvar örmesi beklenmez. Aksine, o duvarı yıkması takdir edilir. Norveç’in eski başbakanı Jens Stoltenberg, 2011’deki terör saldırısının ardından halkla birlikte yas tutarken yanında yalnızca bir koruma vardı. Aynı şekilde Finlandiya’nın eski başbakanı Sanna Marin, görevi boyunca küçük bir dairede yaşadı, market alışverişini kendi yaptı. Siyasetçiler için “normal biri gibi yaşamak”, görevlerinin doğal uzantısı sayılır.

Bu yaklaşımın ardında sadece bireysel tercihler değil, toplumsal bir inanç sistemi yatar. İskandinav toplumları, yüzyıllar boyunca şekillenen bir kültürel yapı üzerine inşa edilmiştir. Lutherci Protestan ahlakı, sade yaşamı ve çalışkanlığı bir erdem sayar. “Janteloven” adı verilen kültürel kod, bireyin kendini başkalarından üstün görmesini hoş karşılamaz. Böyle bir toplumsal dokuda, siyasetçinin lüks arabaya binmesi değil; halk otobüsünde ayakta durması doğal sayılır.

Bu kültürün temeli erken yaşta atılır. İskandinav eğitim sisteminde öğretmenler yol gösterici, öğrenciler ise katılımcı bireylerdir. Sorgulamak teşvik edilir, rekabetten çok iş birliği öne çıkar. İlkokuldan itibaren çocuklara sadece bilgi değil, empati, çevre bilinci, haklar ve sorumluluklar da öğretilir. Okullarda öğrenci meclisleri işler, medya okuryazarlığı dersleri verilir. Bu sayede toplum, sadece okumuş değil, bilinçli ve eleştirel bireylerle güçlenir.

Eğitimle yoğrulan bu anlayış, toplumun her katmanına yansır. Kamuda çalışan memur, kendini halkın efendisi değil, hizmetkârı olarak görür. Doktor hastasına yukarıdan bakmaz; işçiyle yönetici aynı kantinde yemek yer. Hiyerarşi yataydır; eşitlik, soyut bir ideal değil, gündelik yaşamın içindedir.

Medya özgürdür. Bir siyasetçi harcama yapsa, halk bunu devletin dijital sisteminden anında öğrenebilir. Yolsuzlukla suçlanan bir bakan, yalnızca görevinden değil, toplumun saygısından da anında düşer. Çünkü bu ülkelerde en büyük güç, dürüstlükle kazanılır, kibirle değil.

Ailede roller eşittir. Baba da alt değiştirmeyi bilir, anne de tamirat yapar. Çocuklar kendi kararlarını almayı küçük yaşta öğrenir. Doğaya saygı, çöpleri ayrıştırmakla başlamaz; ormanı tanımakla, kuş sesiyle büyümekle başlar.

Tüm bu örnekler, tek tek ele alındığında küçük gibi görünebilir. Ancak bir araya geldiklerinde, adeta görünmez bir toplumsal sözleşme oluşturur. Bu sözleşmenin özünde, “Kimse kimseden üstün değildir” anlayışı yatar.

Elbette bu ülkeler de sorunlardan azade değil. Ancak sorunlarla başa çıkma biçimleri, demokrasinin gerçek derinliğini gösterir. Siyasetçinin sade olması, toplumun ona duyduğu güveni güçlendirir. Şatafat değil, şeffaflık ön plandadır. Çünkü burada güçlü olmak; bağırmakla, hükmetmekle değil, dinlemekle, sabırla ve tevazuuyla ölçülür.

Dünyanın geri kalanı bu ülkeleri çoğunlukla ekonomik göstergeleriyle, kişi başına düşen gelirleriyle ya da ihracat başarılarıyla tanıyor olabilir. Oysa asıl başarı, istatistiklerle değil, gündelik hayatta görünmez şekilde işleyen değerlerle ölçülür. Gerçek başarı; başbakanın halkla birlikte market kuyruğunda beklemesinde, bir çocuğun okulda hiç çekinmeden “öğretmenim, acaba bu konuda siz yanılıyor olabilir misiniz?” diye sormasında, bir bakanın sokakta yürürken selam veren vatandaşa gülümseyerek durup cevap vermesinde gizlidir.

Bu ülkelerde başarı, yalnızca büyüme rakamlarında değil; güç sahibi olanın alçakgönüllülüğünde, toplumun her bireyinin kendini eşit ve değerli hissedebilmesinde yatar. Siyasetçinin lüksle değil, sadelikle anılması; öğretmenin yalnızca bilgi değil, ahlak ve özgüven kazandırması; çocuğun fikrinin dikkate alınması… Tüm bunlar, sessiz ama etkili bir sistemin parçalarıdır.

Bu sade bir güçtür. Ama gösterişsizliğiyle aldatmasın. Çünkü bu güç, insanların kalbine dokunan, kurumlara güven aşılayan, demokrasiyi günlük yaşamın içine işleyen kalıcı ve köklü bir anlayışa dönüşür.

Ve bilinir ki:

İçi boş çan ses çıkarır; ama içi dolu çan, sustuğunda bile saygı uyandırır.

İşte bu ülkeler, bağırmadan duyulan, görünmeden hissedilen o derin sesi temsil eder.

Yükleniyor..
logo
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.