Bir zamanlar “çevreci ulaşımın geleceği” olarak lanse edilen Çin’in bisiklet paylaşım sistemi, bugün büyük şehirlerin kıyısında birer “bisiklet mezarlığına” dönüşmüş durumda. Renk renk, marka marka binlerce bisiklet, toprağa terk edilmiş halde, sessizce çürüyor. Oysa bu sistemler başlarken umut büyüktü: Karbon salınımını azaltacak, bireysel taşıma yükünü hafifletecek, şehirleri yaşanabilir kılacaktı.
Peki ne oldu da bu kadar hızlı çöküş yaşandı?
Cevap, “iyi niyetin kötü planlamayla çarpılması” formülünde saklı:
Aşırı üretim + yetersiz bakım + talep öngörüsüzlüğü = çevre felaketi.
Talep Öngörüsü Olmadan “Yeşil” Yollar Tıkanır
Çin örneği, yalnızca bisiklet paylaşımıyla sınırlı değil.
Bu, dünyada yeşil inovasyonun ve sürdürülebilirlik politikalarının stratejisiz uygulandığında nasıl ekolojik ve ekonomik kayba dönüşebileceğinin en çarpıcı göstergelerinden biri.
Kentsel ulaşım çözümleri, sadece çevre dostu araçlarla değil, o araçların kullanılıp kullanılmayacağını önceden anlamakla başlar.
Talep öngörüsü yapılmadan, kullanıcı davranışı analiz edilmeden, mevcut ulaşım ağıyla entegrasyon sağlanmadan başlatılan her sistem, ister elektrikli scooter, ister raylı taşıma, ister bisiklet olsun; başarısızlığa mahkûmdur.
Türkiye’den Bir Ayna: Kaldırımda Unutulan Elektrikli Scooterlar
Benzer durumları Türkiye’nin büyükşehirlerinde de gözlemlemek mümkün. Özellikle pandemi sonrası hızla yayılan elektrikli scooter uygulamaları, kısa sürede kullanıcıların yoğun ilgisiyle karşılaştı. Ancak bu ilginin sürdürülebilir bir yapıya kavuşamaması, scooterların kaldırım ortasında terk edilmesine, yaya yollarını işgal etmesine ve şehir mobilyalarıyla çatışmasına neden oldu.
Oysa bu sistemlerin şehir içi planlamayla entegre biçimde yönetilmesi gerekirdi. “Kimin kullanacağı, nasıl park edeceği, hangi saatlerde çalışacağı, hangi bölgelerde sınırlandırılacağı” gibi temel sorulara yanıt verilmeden yola çıkıldığında, çevreci niyet zamanla şehir içi karmaşaya dönüştü.
Avrupa’dan Ders: Amsterdam’ın Yol Haritası
Öte yandan, sürdürülebilir ulaşımda talep öngörüsünün ve şehir planlamasının başarıyla uygulandığı örnekler de var. Amsterdam, bisiklet kullanımının en yoğun olduğu şehirlerden biri olmasına rağmen, bu başarı rastgele değil, yıllarca süren titiz bir planlamanın ürünü. Şehir, bisiklet yollarını araç trafiğinden ayırıyor, park yerlerini sistemli biçimde konumlandırıyor, kullanıcı davranışlarını düzenli olarak analiz ediyor.
Bisiklet yalnızca bir araç değil; bir şehir politikası olarak ele alınıyor.
Amsterdam modeli bize şunu söylüyor: “Çevreci bir çözüm ancak entegre bir sistemin parçasıysa kalıcıdır.”
Stratejisi Olmayan Sürdürülebilirlik, Geçici Bir Umuttur.
Yeşil sistemler, hangi iyi niyetle başlatılırsa başlatılsın, stratejiyle desteklenmedikçe sürdürülemez. Çünkü sürdürülebilirlik, yalnızca doğaya saygı değil; veriye, planlamaya, katılımcılığa ve şehir ölçeğinde sistematik akla duyulan saygıdır.
Sadece bir aracı yeşile boyamakla çevreci olunmaz; o aracın sistemde nasıl çalışacağı, ne kadar süre dayanacağı, hangi kullanıcı grubuna hitap edeceği, bakım-onarım süreçlerinin nasıl yürütüleceği gibi detaylar olmadan bu sistemler “güzel ama etkisiz” kalır.
Niyet Yetmez, Plan Şart
Günümüzde inovasyon, sadece yeni teknolojiler üretmekle sınırlı değil; bu yenilikleri yaşanabilir, yönetilebilir ve sürdürülebilir kılmakla anlam kazanıyor. Yeşil sistemler, yalnızca doğayla barışık araçlar değil; aynı zamanda veriyle beslenen, şehirle bütünleşen, insanla birlikte gelişen çözümler olmalıdır.
Gerçekten sürdürülebilir bir ulaşım modeli; şehir plancıları, mühendisler, veri analistleri ve halkın birlikte oluşturduğu entegre bir yapıyı gerektirir. Çünkü bir sistem, sadece çevreci niyetle değil, güçlü bir stratejiyle kalıcı olur.
Çin’in bisiklet mezarlıkları, yalnızca bir teknolojik başarısızlığı değil; plansız, öngörüsüz uygulamaların doğaya verdiği zararı da simgeliyor. Her biri umutla üretilen binlerce bisikletin kent dışlarında çürümeye terk edilmesi, strateji eksikliğinin sessiz ama çarpıcı bir kanıtıdır.
Yeşil olmak bir başlangıçtır; ancak sürdürülebilirlik, sonuçtur. Bu sonuca yalnızca öngörü, veri ve katılımcı planlama ile ulaşılabilir.
Unutmayalım:
Bir sistemi “yeşil” yapan onun rengi değil, topluma, doğaya ve zamana karşı nasıl sorumluluk taşıdığıdır.