Hava Durumu

Temsilcinin omzundaki sorumluluk

Yazının Giriş Tarihi: 22.12.2025 00:06
Yazının Güncellenme Tarihi: 22.12.2025 00:06

Türkiye, son yıllarda yalnızca ekonomik olarak değil; duygusal, psikolojik ve vicdani olarak da ağır bir sınavdan geçiyor. Pazardaki fiyat etiketleri, markette uzayan hesaplamalar, kira konuşmaları, okul masrafları, servis ücretleri… Bütün bunlar tek tek ele alındığında bile zorlayıcıyken, bir araya geldiğinde toplumun omuzlarına sessiz ama derin bir yük bindiriyor.

Bu ülkenin insanı sabah işe giderken sadece mesaisini değil, geçim kaygısını da sırtına alıyor. Akşam eve döndüğünde ise çoğu zaman aynı soruyla baş başa kalıyor: “Bugün ailem için elimden geleni yapabildim mi?”

İşte tam da bu noktada, toplumun vicdanında yankı bulan başka bir mesele daha karşımıza çıkıyor. Devleti temsil eden, millet adına karar alan milletvekillerinin maaşları her yıl kamuoyunda tartışma konusu oluyor. Asgari ücretle ay sonunu getirmekte zorlanan milyonlar varken, temsilcilerin bu rakamların çok üzerinde gelir elde etmesi ister istemez bir karşılaştırmayı, bir sorgulamayı beraberinde getiriyor.

Bu sorgulama siyasi bir refleks değil; insani bir duygudur. Çünkü çocuğunun beslenme çantasını hazırlarken eksilenleri düşünen bir anne için ideolojiler ikinci plandadır.

Kirasını ödeyememe korkusuyla yaşayan bir genç için siyasi etiketler anlamını yitirir. Ailesinin geçimini sağlamak için geceleri uykusu kaçan bir baba için esas mesele, ayakta kalabilmektir. Toplumun büyük bir kesimi için bugün tek gerçek vardır: Hayat ağırdır ve bu ağırlık her geçen gün biraz daha artmaktadır.

Siyasetçiler konuşmalarında sıkça Mustafa Kemal Atatürk’e atıfta bulunur. Bu, kuşkusuz ortak bir değer etrafında buluşmanın önemli bir göstergesidir. Ancak toplumun zihninde sessizce dolaşan bir soru da vardır: “Atatürk’ün temsil ettiği sorumluluk anlayışını, bugün ne kadar yaşayabiliyoruz?”

Atatürk, makamı bir ayrıcalık değil, bir emanet olarak gören bir liderdi. Kendi maaşı söz konusu olduğunda hassasiyet gösteren, sahip olduklarını milletle paylaşan, gücü halktan üstün değil; halka hizmet için bir araç olarak kabul eden bir duruş sergilemişti.

Bugün de toplum, benzer bir duyarlılığı görmek istiyor. Milletvekili maaşları gündeme geldiğinde, siyasi görüşler arasındaki sert ayrımların yumuşaması dikkat çekiyor. Bu durum, halkın gözünden kaçmıyor. İnsanlar bu tabloyu öfkeyle değil; daha çok hayal kırıklığıyla izliyor.

Bir yandan nüfus artışı, çocuk sahibi olma çağrıları yapılırken; diğer yandan beş kişilik bir ailenin ay başında dahi nefes almakta zorlandığı bir gerçeklikle karşı karşıyayız. Kira, fatura, mutfak masrafı, eğitim giderleri… Devletin sunduğu destekler iyi niyetli olsa da çoğu zaman bu yükün yanında sınırlı kalıyor.

Burada mesele yardımın varlığı değil; denge ve adalet duygusudur. Bir aile ay sonunu getiremiyorsa, o aileye sadece sayı üzerinden beklenti yüklemek gerçekçi değildir. Önce yaşamın sürdürülebilir hale gelmesi gerekir.

Toplumun görmek istediği şey çok net: Temsil edenle temsil edilen arasındaki mesafenin kapanması. Bu yazının amacı kimseyi suçlamak değil. Bu yazının amacı öfke üretmek değil. Bu yazının amacı bir davet sunmaktır. Bir davet: Daha fazla empatiye. Daha fazla paylaşmaya. Daha fazla sorumluluk almaya.

Milletvekili maaşlarının yeniden değerlendirilmesi, sembolik olduğu kadar güçlü bir mesaj da taşıyabilir. Böyle bir adım, kimseyi mağdur etmezken; topluma “aynı kaderi paylaşıyoruz” duygusunu verebilir. Güvenin, sözle değil davranışla inşa edildiğini hatırlatabilir. Çünkü temsilci olmak, halktan kopmak değil; halkla aynı yolda yürümektir.

Aynı sofraya oturabilmek, aynı yükü hissedebilmek, aynı kaygıyı paylaşabilmektir. Türkiye’nin bugün en çok ihtiyaç duyduğu şey belki de budur: Samimiyet. Dürüstlük.

Ve adalet duygusunu yeniden onaracak bir yaklaşım.

Eğer bir yönetici, bir milletvekili, bir karar verici “Bu millet için buradayım” diyorsa, ilk adım ayrıcalıkları sorgulayabilme cesareti olmalıdır. Çünkü Atatürk’ün bize bıraktığı miras yalnızca bir Cumhuriyet değil; ahlaklı bir yönetim anlayışı ve sorumluluk bilincidir.

Bu mirası yaşatmak, sözlerle değil; davranışlarla mümkündür.

Yükleniyor..
logo
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.